Bizi neler bekliyor
Uzatılmış cumhurbaşkanlığı seçimi nihayet tamamlandı. Artık yeni bir cumhurbaşkanımız var. Hayırlı olsun.
Geçen Pazar günü 2. tur başbakan Ersin Tatar ile cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı arasında yapıldı. Pandemi döneminde sağlık ve ekonomi yönetiminde sınıfta kalan yürütme erkinin önde gelen iki isminin çeşitli nedenlerle 2. Turda yarışan iki isim olması bu ülke adına düşündürücüdür.
Daha da düşündürücü olan ekonomik sıkıntıların, işsizliğin, kepenk kapatmanın, parasızlığın ve açlığın bu denli yaygın olduğu bir dönemde bu ülkenin başbakanlığı koltuğunda oturan kişinin seçmen tarafından cumhurbaşkanı olarak seçilmesidir.
Demokratik hiçbir ülkede göremeyeceğimiz bir seçim dönemi yaşadık. Türkiye hükümeti her olanağıyla bu seçime müdahale etti. Baskı, vaat ve çıkar bu seçimin sonucunda belirleyici oldu.
İş çevreleri “sakın ha Tatar seçilmezse Türkiye parayı kesecek, maaşlar bile ödenemeyecek” korkusuyla çalışanlarına baskı yaptı.
KKTC’nin güzide kurumlarından Futbol Federasyonu başkanı Hasan Sertoğlu’nun bilgisi dışında tüm spor kulüplerine elçilik aracılığıyla malzeme yardımı verildi.
İhtiyaçlı insanlara para yardımı yapıldı. Bizden de bütün bunları sineye çekerek susmamız isteniyor.
Susmak kabullenmektir. O nedenle susmayacağız.
***
Evet uzatmalı seçim bitti. Ülke bu koşullarda yeni bir seçimi kaldıracak durumda değil.
Bu nedenle bir an önce bir kriz hükümeti kurularak önümüze bakmalıyız. Yeni cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın “yeni hükümet kuruluncaya kadar bakanlar kuruluna ben başkanlık edeceğim” açıklaması yasaların zorlanacağı anlamına geliyor. Halbuki yapılması gereken çok basittir. İki görevden birini tercih eden Tatar’ın yerine bakanlar kuruluna kendisinin vekil tayin edeceği bir bakan ya da başbakan yardımcısı Özersay başkanlık etmesi gerekir.
Doğru olan budur. Ama HP parti meclisinin 2 hafta önce hükümetten çekilme kararı almasının ertesi günü istifasını sunması gereken Ersin Tatar bunu hala yapmadığı gibi, şimdi de yeni hükümet kurulana kadar bakanlar kuruluna kendisinin başkanlık edeceğini açıklaması kabul edilebilir değildir.
Ülke yangın yerine döndüğüne göre bir an önce salgınla ilgili tedbirleri abartmadan alarak, ekonominin çarklarının döndürülmesi gerekiyor.
Bunun için ülkenin, 31 Ekim’de yapılacak UBP kurultayında kimin UBP başkanı seçileceğini beklemeye tahammülü yoktur.
Benim önerim daha fazla oyalanmadan meclisteki bütün partilerin desteği ile ağırlıkla meclis dışından alanında uzman kişilerden oluşturulacak bir kriz hükümetinin kurulmasıdır.
Bu amaçla ismi üzerinde uzlaşılacak bir milletvekiline, bence en uygun isim halen meclis başkanlığı görevini layıkıyla yürütmekte olan Teberrüken Uluçay’a başbakanlık görevini vererek böyle bir hükümeti en erken zamanda kurmasını istemeliyiz.
Kurulacak kriz hükümeti ülkeyi yangın yeri olmaktan çıkaracak adımları gecikmeden atacak ve krizden en az zararla çıkabilmemiz için gerekli dönüşümleri yapacak, görevini tamamladıktan sonra da ülkeyi sağlıklı zeminde bir genel seçime taşıyacaktır.
Bu hükümette görev alacak tüm bakanlar ve onların birinci derece yakınları bu ilk seçimde aday olmayacaklarını topluma deklare edeceklerdir.
Bu arada meclis hem dönüşüm için gerekli yasaları yapacak, hem de bu arada genel seçim yasasını yeniden gözden geçirerek uygulanabilir hale getirecektir.
Bunlar yapılmaz ve UBP kurultayı beklenerek sonrasında görevlendirme yapılırsa en iyi ihtimal bir ay daha ülkede yaprak kımıldamaz.
Bu da geri dönüşü daha da zorlaştırır. Sonrasında sorunlara çözüm üretmek de zorlaşır. Çünkü o zaman da erken seçim tartışmaları ile geçer.
Siyasilerin görevi sorunlara çare bulmaktır. Kendi gelecekleri için hesap-kitap yapmak değil. Bunu da hatırlatmış olayım.