Bizim ‘beyaz atlı prens’ geliyor mu?
Bu aralar sık sık şuna benzer sözler söyleniyor:
- Kıbrıs sorununda galiba sona gelindi. Çözüm için herkes hareketlendi. Galiba bir şeyler olacak.
Bunu söyleyip olumlu bir tepki vermemi bekleyenler biraz hayal kırıklığına uğruyor.
Aslında insanların ‘umutlanmak’ için birilerinden pozitif sözler işitme gibi bir beklentisi var. Sadece Kıbrıs sorununda değil, hayatın her alanıyla ilgili negatif düşünce sistematiği hepimizin benliğini sarmalamış durumda…
Bu yüzden ‘belki karşı taraf hayırlı bir söz eder de umutlanırız’ diyerek, aslında oltayı boşa sallayıp dolu çıkarma hayaliyle söyleniyor bunlar.
Ne ki karşı tarafa ‘müjde’ verebilmek pek de kolay değil.
Mesela bu son dönemde Kıbrıs sorununda çözüm umutları yükselmeye meyledenlerin aksine bende yaprak kıpırdamıyor.
“Çözüm yakın galiba” diyenlere aynı cevabı veriyorum hep…
- Bence ne bir hareket var, ne bir ses, ne de nefes… Boşuna ümitlenmeyin.
**
- Ama nasıl olur?
Öyle ya…
ABD’de iki kongre üyesi Kıbrıs’la ilgili bir raporu imzaya açmışlar.
BM’nin Kıbrıs’taki temsilcisi Downer Ankara’ya gitti.
TC Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ‘üç alternatifli önerisi’ni tekrar etti.
- Başka?
Karbonhidrat yataklarında pazarlıklar devam ediyor.
İsrail Türkiye ile sürpriz biçimde barıştı.
Türkiye’de Kürt sorunuyla ilgili çözüm süreci ilerliyor.
- Bunca gelişme ve hareketlilik varken nasıl olur da hiçbir kıpırtı yok dersin?
**
Biz Kıbrıslılar, pencere kenarına oturmuş, gözü camda, ‘beyaz atlı prens’ini bekleyen prenses misali beklemedeyiz.
Bir gün ‘o’ çıkagelecek ve beyaz pelerinini havada savurup reverans yaptıktan sonra beyaz atına bizi atacak, sonra alıp götürecek.
Nereye mi?
Orası muamma işte!..
Masalların sonu her zaman ‘iyi’ olur da, bizimkisi masal olmaktan çıkalı çok oldu.
Kıbrıs’ta uzlaşmazlık, çatışma ve çözümsüzlük nesilleri tüketti.
O nesillerin her biri her mutlaka birer ‘beyaz atlı prens’ bekledi.
Bazen beklenen prensin adı ‘enosis’ti, bazen ‘taksim’…
‘Entegrasyon’u beklerken de ‘federasyon’un yolunu gözlerken de, ‘KKTC tanınacak’ı umarken de hep beyaz atın nal seslerini bekledi Kıbrıslılar…
Hiç kimsenin aklına gelmedi, oradaki bir ata binip, olmadı bir eşek bulup ‘prens’i bulmaya çalışmak…
Masal olmadığından Kıbrıs sorunu, haliyle ne prens çıkageldi, ne de beyaz at eşkerdi ufuktan…
Biz hala gözümüz camda, kulağımız nalda…
Neydi o şarkının adı?