Bizim Sevgi Anlayışımız…
Biliyor musun Sevgili Okurum?
Her ne varsa değişmeyen, işte biz oyuz…
Sen o değişmeyensin.
Ben o değişmeyenim.
Baki kalan odur.
Değişmeyen ne var diye sorsam?
Nasıl bir cevap verirsiniz?
Veya nasıl bir cevap vermek isterdiniz desem?
Düşüncelerimiz, duygularımız, beklentilerimiz, isteklerimiz değişiyor.
Zamanla, karşımıza çıkan olaylarla…
Değişmeyen nedir?
Ben de?
Ve sen de?…
Biliyor musun Sevgili Okurum?
Her ne varsa değişmeyen, işte biz oyuz…
Sen o değişmeyensin.
Ben o değişmeyenim.
Baki kalan odur.
Birini çok seversiniz.
Aylarca hatta yıllarca onun ismini her duyuşta,
Onunla ilgili her haberde yüreğinizde kelebekler uçuşur.
Şimdiki aşklar gibi değil benim, senin hissettiklerin…
Kara sandıkların içindeki, küllerle yıkanan,
Lavanta kokularla saklanan beyaz, bembeyaz çeyizlik,
Gelin çarşafları gibi…
Kimse açmasın diye üzerine kilit vurduğumuz.
Hani derler ya,
Vakti, zamanı gelince açılacak olan sandıklar gibi…
Sonra bir gün bakarsınız,
Kara sandıkların içindeki aşk, orada durmuyor,
Gitmiş,
Kaçmış,
Hem de haber vermeden…
Onu düşünürken kalbimizde artık kelebekler uçmuyor.
Duyguları her an değişen insanların, o kıpırtılı heyecan içinde mutluluğu nasıl bulabileceklerini
sorgular oldum.
Seni bugün seven yarın sevemeyebilir.
O kadar hızla ve vahşice duygular değişiyor ki, insanlar sevmekten korkar oldu.
Hep kendi çıkarımız için karşımızdaki insana yaklaşır olduk.
Tüketiyoruz birbirimizi hem de hızlı bir şekilde.
Üretim tarihi ve son kullanma tarihi birbirine yakın ilişkiler yumağında kaldık.
Biz ne zaman değiştik?
Niye bu kadar acımasız ve gaddar olduk sevgi konusunda?
Canımız yandı diye mi?
Ürker olduk seni seviyorum demekten,
Sandıklar içerisinde, her şeyden koruduğumuz duygularımız, yerlerde sürünür oldu.
Bir gün önce senin için sevgi sözcükleri fısıldayan,
Ertesi gün sana söylediklerini, bir başkası için söyler oldu.
Bir kadın veya bir erkeğe emanet edilen mahrem duygular…
Çoktan atılmış bir halde, çöplükte alınacağı günü bekliyor.
Hatırlıyorum, eskiden, kızlar sadece sevdikleri erkeğin gözlerinin içine bakarmış,
Baktığı zaman da yüzü kızarırmış,
Oy güzelim güzelim,
Benim endamlı güzelim,
Hangi zaman seni üzmüşler?
Öyle bir üzmüşler ki,
Ne izin, ne kokun kalmış dünyada,
Tüketmişler seni doyumsuz insanlar…
Oysa bir zaman ne türküler yakılırdı uğruna,
Ne efsaneler söylenirdi seninle ilgili,
Leyla’lar, Mecnun’lar…
Romeo’lar Juliet’ler…
Değişmeyen nedir?
Ben de?
Ve sen de?…
Her ne varsa değişmeyen, işte biz oyuz…
Sen o değişmeyensin.
Ben o değişmeyenim.
Baki kalan odur.
Ve kalanda işte bu sadakat ve bağlılığımızdır.
Şarkıları dilimize doladığımız gibi,
Söyleyemeyiz ikide birde “seni seviyorum” diye,
Kirletmeyiz sevgimizi,
Emanet duyguları kendi mahremimiz gibi koruruz.
Hani seversin ya,
Hem de öyle yiğitçe,
Hem de öyle yürekten,
Adam gibi seversin…
Aylarca hatta yıllarca onun ismini her duyuşta,
Onunla ilgili her haberde yüreğinde kelebekler uçuşur.
Şimdiki aşklar gibi değil benim, senin hissettiklerin…
Kara sandıkların içindeki, küllerle yıkanan,
Lavanta kokularla saklanan beyaz, bembeyaz çeyizlik,
Gelin çarşafları gibi…
Bizim sevgilerimiz böyledir…
Böyledir sevdamız bizim…