“Bizim zamanımızda insanlara güvenirdik”
Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın yeni oyunu “His”, geçtiğimiz hafta prömiyerini yaparak izleyicileri ile buluştu.
Oyun başlamadan, oturduğumuz koltuklarımızda gördüğümüz sahne dekoru, nasıl bir oyun izleyeceğimiz ile ilgili bizlere önceden bir ipucu vermişti.
Bir psikolojik gerilim tarzında olan “His”, doğru ebeveyn olabilmek üzerine bir oyun.
Belirsizliklerin ve korkuların bir ebeveynde oluşturabileceği yıkım ve insanı günden güne kemiren tarafı oyunun konusunu oluşturuyor.
***
İskoç yazar Frances Poet’in yazdığı, Nehir Demirel’in yönettiği oyunda; Birce Birsel Çağlar, Ulaş Öğüç, Özlem Özkaram, Hüseyin Kombaycı rol alıyor.
Oyunun çevirisi Servet Aybar’a, dekor ve kostüm tasarımı Fatma Bender’e, afiş ve broşür tasarımı Naz Atun’a, fotoğraf ve video Uğurcan Bayraktaroğlu’na, özgün müzik Fatih Çiçekli’ye ait.
Kostüm uygulamada Gülsen Dünki ve Emine Çetinkaya, dekor uygulamada Mehmet Isırgan ve Yalçın Arıcı, ışık uygulamada Mustafa Kıral ve Günel Hamis, efekt uygulamada Fatih Çiçekli bulunurken; sahne teknisyeni Günel Hamis, Melik Bektaş, Keziban Akşit, Uğurcan Bayraktaroğlu, Ali Keçecioğlu, turne amiri Mehmet Samer ve reji asistanı olarak Pınar İnandım görev alıyor.
***
Pedofili şüphesi üzerine kurulu olan “His”, büyükkannesi eşliğinde yemeğe giden 3 yaşındaki bir çocuğun yabancı bir adamın yardımıyla tuvalet ihtiyacını gidermesi ve sonrasındaki şüpheleri ele alıyor.
Yaşanan bu olaydan herhangi bir şüphe gütmeyen büyükanne Morven’in, genç çift Maddy ve Rory’e durumu anlatmasıyla, yaşananları işliyor.
***
Yaşanan olayın ardından genç çiftin endişelenmesi üzerine Morven’in “Bizim zamanımızda insanlara güvenirdik” sözleri, aslında günümüzü özetleyen bir cümle.
Geçmiş yıllarda bilmediğimiz, görmediğimiz yeni suçlar ve olayları gördükçe, günümüzde artık her şeyden şüphe eder duruma geldik.
Maddy ve Rory’nin yaşadıkları güvensizlik de bundan kaynaklı işte.
***
“Bu kadar kötü bir dünyada onu nasıl koruyabilirim” soruları dönüp dolarken Maddy’nin kafasında, günden güne eriyen ve aklını kaybeden bir annenin trajedisini izlerken, zaman zaman öfkelenip, zaman zaman da gözlerimiz doluyor.
***
Genç çift, kafalarında oluşan şüphelerin ardından, hem kendi iç dünyalarında hem de ilişkilerinde olumsuza doğru ciddi bir değişim yaşar.
Hisleri, hastalıklı bir hise dönüşür…
Hatta tedavi gerektirecek bir boyuta ulaşır…
Sadece şüphe…
Tekinsizlik karşısında hissedilen şüphe…
Ya bir şey olduysa?
Çocuğumu tuvalete götüren o adam, çocuğuma bir şey yapmışsa?
Pedofiliyse?
Biz şimdi ne yapacağız?
***
Oyunculuklarıyla bizleri büyüleyen sanatçıların performanslarına hayranlık duyarken, uzunca bir zamanın ardından, izlediğim bir oyundan sonra salondan yüreğimin dolu dolu çıktığımı hissettim.
Oyun sonrasında da hepimizin biraz Maddy, biraz Rory ve biraz Morven olduğumuzu düşündüm.
Bizim hislerimizdi Birce Birsel Çağlar’ın hayat verdiği Maddy karakterinin hisleri. Hangimiz kimi zamanlarda içten içe şüphe duymadı ki, çevresinde gördüklerinden? Sonra da kendi kendimizi “Yok canım, abartma!” diyerek sakinleştirmedik mi?
Ya da hangimiz Ulaş Öğüç’ün oyunculuğuyla bir vücut bulan Rory’nin çocuğunun yabancı bir adamla tuvalete girdiğini ilk duyduğu andaki tepkisini vermedi? O öfke patlamasını yaşamadı? Kafamızın içinde sorular dönüp, durmadı?
***
Peki, herkese güvensizlik mi duyduk?
Morven gibi güvenmedik mi?
Birçok kez güvenip, güvendiğimiz bazı kişiler tarafından da hayal kırıklığına uğramadık mı?
***
Bozulan insanlık itti bizi bunlara…
Bu güvensizlik tablosunu doğurdu…
Delirtti bizi…
Artık, atılan her bir adımın ardından başka başka şeyler düşünmeye başladık.
Güvenemiyoruz… Güven sorunu yaşıyoruz…
Ondan dolayıdır, çocuklarımızı gözümüzün önünden ayırmadığımız.
***
Oyunu izlerken, kendi çocukluğumu düşündüm.
Küçük Kaymaklı’da evimizin bulunduğu mahallemizde, gün doğumuyla kendimizi sokağa atıp, hava kararana kadar da eve girmezdik.
Ancak, “yabancı” nedir de bilmezdik…
Biz bütün mahallenin çocuklarıydık, mahalleli de bizim büyüklerimizdi…
Sanırım “kötülük”le de tanışmamıştık… Doğalındaydı insanlar, saftı, temizdi Kıbrıs… Henüz kirlenmemişti…
Kızım, şimdi bu özgürlüğünden mahrum büyüyor, ülkedeki şartlardan dolayı… Kaldı ki, dünyanın başka ülkelerinde de durum pek farklı değil…
***
Oyunun yönetmeni Nehir Demirel’de oyunun tanıtım broşüründe, şöyle yazdı:
“Yabancılarla dolu bir dünyada, şüphe, kaygı ve korkuların üstesinden nasıl gelebiliriz?
Aile ilişkileri…
Ebeveyn kararları…
Her şeyi kontrol etme içgüdüsü…
Zihinsel denge…
Güven duygusu ve koruma dürtüsünün çatışması…
Bir his… Kötü bir his… O kadar dipte ki, bağırsaklarından geliyor, derine kadar yayılıp seni tüketiyor…
Bir anne, çocuğunu tehlikelerden ne kadar ve nasıl koruyabilir?
Ne kadar ileriye gider?
Dış dünyada hatta artık evin içinde bile, her an, çocuğunun zarar göreceğini düşünebilir insan. Yabancı ya da tanıdık herkes onun için bir düşmana/tehdide dönüşebilir.
Güven duygusunun dengesi bozulursa, acaba çocuğa verilen hasar artar mı?
Peki, steril ve mikropsuz bir ortamda büyümüş bir çocuk, gerçek hayata atıldığında yaşayacağı uyumsuzlukla ne kadar baş edebilir? Hayatta kalabilir mi gerçekten? Mücadele yollarını bilebilir mi? Tehdit olanla olmayanı birbirinden ayırabilir mi? Düşüp kalkmadan nasıl öğrenebilir? Toprakla oynamadan dünyayı tanıyabilir mi? Ana rahminden çıkmadan yaşayabilir mi? Nefes alabilir mi?”
***
Oyun sonunda uzun süre ayakta alkışlandı “His” ekibi…
Sahnede görmediğimiz ama minik Joshua’ya ses vererek sesini işittiğimiz Hüseyin Demir Demirel, izleyicileri selamlarken en çok alkışı alan isim oldu…
Tiyatronun tozunu almış bir kere; hiç inmesin, yolu açık olsun…
***
Oyun her Cuma akşamı Rauf Denktaş Üniversitesi Kültür Merkezi’nde sahneleniyor. Mutlaka izleyin…