1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. BM Güvenlik Konseyi 1325 Kararı ve Kadınların Barış Süreçlerine Katılımı
BM Güvenlik Konseyi 1325 Kararı ve Kadınların Barış Süreçlerine Katılımı

BM Güvenlik Konseyi 1325 Kararı ve Kadınların Barış Süreçlerine Katılımı

BM Güvenlik Konseyi 1325 Kararı ve Kadınların Barış Süreçlerine Katılımı

A+A-

Feminist Atölye - FEMA
[email protected]


29 Eylül 2016 tarihinde PRIO Kıbrıs ve Friedrich-Ebert-Siftung Kıbrıs’ın ortaklaşa düzenlediği ve BMGKK 1325’i yeniden düşünmek: Kadın, Barış ve Güvenliğin ötesinde Feminist barış-inşası konferansta biz de FEMA olarak oradaydık. Açılış konuşmasını Prof Fionnuala Ni Aolain’in yaptığı  konferansta Mısır, Suriye ve Libya’dan kadınların barış inşası süreçlerine katılımına dair örnekler tartışıldı. Geldikleri ülkeleri terketmek zorunda kalmalarına rağmen hala daha barış için canla başla çalışan, bir çok fiziksel ve ruhsal badireler atlatmış olmalarına rağmen korkusuzca barış yolunda çalışmalarına devam eden kızkardeşlerimizin deneyimlerini paylaşmak hem etkileyici hem de ufuk açıcıydı. Buna ek olarak bizim aklımızda kalan Prof Aolain’in BM Güvenlik Konseyi 1325 nolu kararına dair ve aslında genelde kadınların BM’nin ataerkil güvenlik paradigması içerisinden okunmasına dair sunduğu farklı ve eleştirel bakış açısı oldu. Kapsam olarak daha geniş olan  1325 kararından sonra gelen savaş ve çatışma ortamlarında kadın ve kız çocuklarının cinsel saldırıdan korunmasını öngören 1820 kararının arka planında aslında yine bir kadın bedenine ilişkin karar üretmenin rahatlığı olduğunu belirten Ni Aolain kadınların savaş ve çatışmanın sadece kurbanı olarak ve özellikle cinsel saldırı mağdurları olarak algılanmasının da sakıncalı olduğuna vurgu yaptı. Ayrıca uluslararası hukukun savaşın zararları arasında bir hiyerarşi yarattığını ve en üste cinsel saldırı sonucu oluşan zararın koyulduğunu bu sebeple de çocuğunun açlıktan veya hastalıktan ölmesine seyirci kalmak gibi zararları ikincil ve hatta yok ilan ettiğini bizlere hatırlattı. Kadın bedenine odaklanmış zarar anlayışının aslında yine ataerkil ahlak ve vücut bütünlüğü yaklaşımlarının bir sonucu olduğunu belirten Ni Aolain 2015 yılında kabul edilen 2242 kararı ile kadınların daha fazla terorizm ve güvenlik paradigmasının içine çekildiğini ve sözkonusu terörizm olduğu zaman aslında düşmanın kim olduğunun belirlenmesinin çok zor olduğunu ve bunun da aslında erkek egemen iktidar savaşında ideal  bir düşman yaratma yöntemi olduğunu vurgulayan Ni Aolain kadınların barış inşasına katılımını planlar ve düşünürken BM kararlarına sıkışmamak ve Kadına Yönelik Hertürlü Ayrımcılığın Önlenmesi komitesinin 30 nolu önergesi ve sözleşme metni, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Milenyum Kalkınma Hedeflerinde yer alan cinsiyet işaretçilerinden de faydalanılması ve bütünlüklü bir çerçeveden yaklaşılması gerekliliğini vurguladı.

---------------------------------------

FEMA Soruyor: Kablo ile elektrik meselesi

1) Yapılan çalışmalara göre Türkiye’den kablo ile elektrik getirilmesi finansal olarak fizibıl olmamasına rağmen bakan beyler hala elektriğin daha ucuza geleceğini söylüyor. Bu açıklamaları hangi ekonomik ve finansal çalışmaya dayanarak yapıyorlar? 2) Türkiye ile enterkonekte sisteme geçişin şartları ne olacak? Örneğin kabloların mülkiyeti kime ait olacak?   İmzalanacak protokolde alım garantisi olacak mı? AKSA’nın alım garantisi devam edecek mi?
4) Kablo ile elektrik gelmesi durumunda bunun tüketiciye yansıması nasıl olacak? Topluma ucuz ve sürdürülebilir enerji temin etmek amacıyla kablo seçeneği yanı sıra başka hangi seçenekler incelendi ve incelenmişse bunların fiyatları bugünkü rakamlarla nedir?
5) Kablo ile gelecek olan elektrik ülkenin anlık ve yıllık ihtiyacının ne kadarını karşılayacak?
6) Öngörülen kablo anlaşması kendi ayakları üzerinde durmak isteyen Kıbrıslıtürk halkının Türkiye ile olan bağımlılık ilişkisini artıracak mı? Bu bağımlılığın artmasının siyasi ve ekonomik sonuçları toplumla neden paylaşılmıyor?
7) Türkiye kendi topraklarında bütün dağıtımı özelleştirdi. Kıbrıs’ta da dağıtımın özelleştirilmesi için baskı kuracak mı? Enterkonekte sisteme geçilse bile yedek üretim gücü olarak KIBTEK’in devam etmesi bir gereklilik olarak dururken acaba hükumetin ajandasında ne var? KIBTEK’i tasfiye etmek mi?
8) Özelleştirme veya tasfiye durumunda KIBTEK çalışanlarının durumu ne olacak?
9) Hükumet otellere ve bazı yatırımcılara teşvik sağlamak için ucuz tarife elektrik kullandırıyor ve aradaki farkı KIBTEK’e ödemesi gerekiyor. Bu paranın bugün 20 milyon TL olduğu söyleniyor. Hükumetin bu parayı ödememesinin nedeni KIBTEK batsın da özelleştirilmesi veya tasfiyesi daha kolay olsun diye mi?
10) Türkiye Nisan 2015 tarihinde Avrupa enterkonekte sistemine girdi. Ocak 2016 tarihinden itibaren de ENSTO-E gözlemci üye statüsünü aldı. Bu üyelik dolayısı ile Türkiye’nin elektrik iletim şebekesinin üye olmayan üçüncü ülkelere bağlamak istemesi halinde bu bağlantının senkron paralel bağlantı olamayacağını, yani arz güvenliği sağlayan bir bağlantı olamayacağı ortadayken bakan beyler nasıl bir anlaşma öngörüyor?
11) Ülkemizde harmanlanmış üretim maliyetleri ile santral tiplerine göre ayrı ayrı üretim maliyetleri hesaplandı mı?
12) Deniz altına döşenen kablonun adaya çıkış noktasındaki maliyeti ne olacak?
13) Kıbrıs sorununun çözümü ile ilgili yol kat edilirken, apar topar kablo konusunun gündeme gelmesi tesadüf mü? KKTC’nin imzaladığı her uluslar arası anlaşma federal devlete devredeceğine göre acaba bu acelenin sebebi enerji konusunda federal devleti bağlamak mı?

--------------------------------------

Dünyada neler oluyor

Polonyalı kızkardeşlerimiz bedenleri üzerinde tahakküm kurmak isteyen ataerkiye karşı siyah grev başlattı. Polonya’da yaşananları bize anlatmasını Karolina Rostkowska’dan rica ettik. “Polonya 1993’ten beri Avrupa’daki en sıkı kürtaj yasalarına sahip. Kadınlar sadece tecavüze uğradıklarında, ensest ilişkiyle hamile kaldıklarında, fetüs veya annenin hayati tehlikesi var ise kürtaj olabiliyorlar. Şu anda parlementoda görüşülen yasa tasarısı her türlü kürtajı suç kapsamına alacak, tecavüz ve hayati tehlike de dahil. Kürtaj yaptıran kadınlar 5 yıla kadar hapis cezası ile karşı karşıya kalacaklar. Aynı şey kürtaj yapan doktorlar için de geçerli olacak. Polonya’nın Katolik Kilisesi 1993teki yasa da dahil olmak üzere tüm kürtaj düzenlemelerine karşı. Bugün görüşülen yasa önerisi Ordo Juris isimli kürtaj karşıtı katolik bir vatandaş insiyatifinin 38 milyon nüfuslu bir ülkede 450,000 imza toplaması ile parlemento gündemine geldi, açıkça olmasa da hükümet eden Hukuk ve Adalet (PiS) partisi tarafından da destekleniyor.

Bu sürece karşı en dikkat çekici hareket 24 Eylülde düzenlenen #CzarnyProtest eylemi oldu, yani siyah eylem. Bu eylem Razem partisi tarafından organize edildi ve bir çok farklı örgüt ve kesimden, ama en önemlisi kadınlardan destek gördü. Kadınlar kaybedecekleri doğurkanlık haklarının yasını tutmak için siyah giydiler.  O günden beridir de ülkede siyah grev devam ediyor. Şu anda kadınların Polonya’daki siyasi temsili malesef düşük. İki kamaralı sistemde alt kamarada yüzde 27 senatoda ise koltukların sadece yuzde 13une sahip kadınlar, kendilerini ilgilendiren yoksulluğun feminizasyonu, yetersiz kreş ve anaokulları gibi konularda yeterince söz sahibi olamıyorlar.” Biz de FEMA olarak kızkardeşlerimizle dayanışma gösteriyor ve kadınların kendi bedenleri ile ilgili kararları erkeklere bırakmıyoruz! (Biz bu sayıya hazırlanırken kadınların protestolarından ötürü yasa tasarısının geri çekildiğine dair bilgi aldık.)

------------------------------------------------------

Cadı Süpürgesi

Ekogün rüzgarlarının püfür püfür estiği son yıllarda, adanın bu alanda gözde köylerinden olan Büyükkonuk köyündeki etkinliklerin reklamını yapanların da, reklamın senaryosunu yazanların da süpürgemizin süpürme kapsamına yakın zamanda gireceğini söylemek istiyoruz. Kadınların erkeklerden pırlanta yüzük, doğumgünü, yıldönümü hediyeleri için kapris yaptığı bir tablonun çizildiği, hatta etrafta seslendirme yapacak kadın kalmamış gibi bir erkeğin kadın seslendirmesi yaptığı bu reklam, erkek egemen bakışın gözümüze batırılmasıdır. Reklamları yapanları, senaryoları yazanlarıEkogűn ruzgarlarinin pufur pufur estigi son yillarda, adanin bu alanda gozde koylerinen olan buyukkonuk koyundeki etkinliklerinin  reklamini yapanlarin da, reklamin senaryosunu yazanlarn da supurgemizin supurme kapsamina yakin zamanda girecegini soylemek istiyoruz.  Kadinlarn ereklerden pirlata yuzuk, dogumgunu yildonumu hediyeleri icin kapris yaptigi bir tablonun cizildigi, hatta etrafta seslendirme yapacak kadin kalmamis gibi bir erkegin kadin seslendirmesi yaptigi bu reklam, erkek egemen bakisin gozumuze batirilmasidir.  Reklamları yapanları, senaryoları yazanları,  ekogünde yapmayı öğrenip yapacağımız süpürgeyle güzelce süpürmek istiyoruz.

------------------------------------------------------

Malumat-ı Nisvan

2012 yılında öldürülen kadınların neredeyse yarısının partneri ya da bir akrabası tarafından öldürülmüştür ve bu oran erkekler içinse sadece yüzde altıdır. (BM Uyuşturucu ve Suçlar Birimi, 2014)

--------------------------------------------------------

Mor Kitaplık

Miyase Sertbarut – Buz Bebekler
Miyase Sertbarut,Buz Bebekler'de, gerçekte yaşanmasına rağmen hiç olmamış gibi davrandığımız, hep hasıraltı edildiği için kanayan bir yaramızı acı dolu ama umut vadeden bir öyküyle gündeme taşıyor. Daha kundaktayken yalnızlığa mahkûm edilerek anne babasının günahlarını sırtlanmak zorunda kalan on üç yaşındaki Ece için hayat, suyun altında yaşama tutunmaya çalışan bir nilüfer kadar zorlu. Ece aslında içimizden biri. Aynı kaderi paylaştığı onlarca, yüzlerce arkadaşı gibi, ihtiyacı olduğu aile sevgisini devlet eliyle gelen zoraki kucaklarda aramak zorunda kalmış kalbi cesur, ruhu ürkek bir kız çocuğu. İçlerinde büyük korkular, küçük sevinçler taşıyan her kimsesiz gibi onun da hayallerine sığınmaktan başka çaresi yok.Kalbinin tüm sırlarını ise Lülüfer adını verdiği günlüğüne açıyor… Ece'nin gözü kamaşsa da Lülüfer hep görüyor. Kadın cinayetlerinden geriye kalan çocukları, tacize uğrayanları, hasta ruhlu yetişkinleri, hantal müdür babaları bir bir kayda geçiyor.

--------------------------------------------------

Organiko Feminiko: Yakında Yaşayabileceğimiz Bir Dünyamız Kalmayacak!

Uyukusuz geceler yaşıyorum, çoğu zaman uyuyamıyorum hatta. Uyuyabildiğim ender zamanlarda da gece yarısı soğuk terler dökerek, kabuslar görerek uyanıyorum uyukularımdan. Bu sıkıntılı hallerimi tüm Feminiko arkadaşlarım da fark etmiş durumda. “Doğaya çıkarsan, yüyürsen iyi gelir sana” diyorlar. Evet, yüzümü doğaya döndüğüm zaman olaylara dışardan bakabiliyor veya sorunlarıma dair bir çözüm bulabiliyordum. Fakat bu defaki böyle olmayacak maalesef. Sorunlar arasında hiyerarşi yaratmak istemem ama bu durum dünya üzerindeki tüm canlı yaşamına son verebilecek kadar ciddi. Ne mi oldu?
İklim değişikliğinin bir eşiği daha aşılarak, havadaki karbondioksit oranı 400ppm’in üstüne çıkmış durumda. Normalde, içinde bulunduğumuz mevsimde karbondioksit oranı çok daha düşük olması gerekirken, iklim değilikliği açısından önemli bir eşik olarak sayılan 400ppm’in altına bile düşmedi. Bunun nedeni insanlığın git gide artan endüstriyelleşme macerasının sonuçları olarak bitkiler ile düzenlenen karbondioksit döngüsünün bozulması, atmosfere bitkilerin kaldırabileceğinden çok daha fazla karbondioksit salınmasıdır.
Atmosferdeki karbondioksit oranının artışı, iklim sıcaklığını da doğrudan etkiliyor. Geçtiğimiz aylarda paylaşılan bilgiler doğrultusunda, iklim sıcaklığının zaten 1°C artmış olduğunu öğrenmiştik. Bilim insanları, gerekli önlemler alınmazsa iklim sıcaklığının bir başka eşik olan 1,5°C dereceye ulaşabileceği uyarısında bulunmuştu. Alınması gereken önlemlerden biride atmosferdeki karbondioksit oranını 400ppm’in altında tutmaktı. Veriler bu önlemi almakta oldukça geç kaldığımızı, dünyanın artık alarm vermeye başladığını gösteriyor.
“Aman canım sen da, alt tarafı 0,5-1°C bir artış olacak. Ne var bunda bu kadar büyütecek?” dediğinizi duyar gibiyim. Gelin iklim sıcaklığı artışlarının sonuçlarına beraber bakalım: Öncelikli olarak Kuzey Kutbundaki buz seviyeleri her yıl %15 oranında azalacak ve deniz seviyeleri 0,8 m artıracak.Okyanusların akciğeri olan mercan resifleri ise artık büyüyemeyecek.Türkiye gibi kurak bölgeler ise daha da kuraklaşacak, mısır ve buğday gibi ürünlerde %10 gibi bir verim azalması olacak.Bu bahsettiklerimle beraber küresel sıcaklıklar artmaya devam eder ve bu artış 2°C’nin üstüne çıkarsa(ki bu gidişle kaçınılmaz olduğunu düşünebiliriz)Kuzey Kutbu buz oranının her yıl %30 oranında azalması ve bunun sonucunda deniz seviyesinin 1 metre artıp, Amsterdam gibi bir şehrin 2100 yılına kadar dizlere kadar su altında kalacak olması demek. Bununla beraber mercan resifleri yok olacak, kuraklıklar artacak ve düzensiz hava olayları yaşanmaya başlayacak. Dahası da var; şu an hayatta olan hayvaların %30’unun nesli tükenecek. Artık önümüzdeki yüzyıldan sonrasında neler olup biteceğini siz tahmin edin. Bence bu yaşadığımız günler dünyanın ve insanlığın son güzel yılları olarak tarihe geçecek.
Artık sizin de uyukularınız kaçsın! Rahat koltuklarınızda tedirginlik yaşayın da hem bireysel hem toplumsal hem de küresel olarak ne gibi acil önlemler almamız gerektiğini düşünelim. Bir sonraki mektubumda da önlemler konusunda konuşuruz, o güne kadar biraz da sizin uyukularınız kaçsın!
 

 

Bu haber toplam 2794 defa okunmuştur
Gaile 388. Sayısı

Gaile 388. Sayısı