1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Bölünmenin Dayanılmaz Cazibesi (3)
Bölünmenin Dayanılmaz Cazibesi (3)

Bölünmenin Dayanılmaz Cazibesi (3)

Bölünmenin Dayanılmaz Cazibesi (3)

A+A-

 


Niyazi Kızılyürek
[email protected]

1974 Sonrasında Ayrılıkçı Siyaset: KKTC’nin İlanı

Rauf Denktaş, 1983 yılında, siyasete adım attığı günden beri Pantürkçü ve ayrılıkçı hayallerini süsleyen ve uzun yıllardan itibaren üzerinde tutkuyla çalıştığı ayrı devlet fikrini hayata geçirmeye karar verdi. O tarihe kadar basına yaptığı düzenli açıklamalarla ayrı devlet ilanını sık sık gündeme getirerek Türk hükümetlerini bu yönde adım atmaya zorluyordu. Hükümet yetkilileri, örneğin Dışişleri Bakanı İlter Türkmen “Denktaş’ın son açıklamaları beklediğimiz açıklamalar değildir” veya Savunma Bakanı Haluk Bayülken “şu sırada bir takım sansasyonel ve heyecan yaratıcı beyanlar vermenin doğru olduğuna inanmıyoruz” diyerek rahatsızlıklarını dile getiriyorlardı. Denktaş ise çalışmalarına aralıksız devam ediyordu. Yapılan hazırlıklar iki boyutluydu: 1) Türkiye’de uygun bir ortamın oluşmasını beklemek. 2) Federal çözüme inanan Kıbrıs Türk muhaliflerinin direncini kırmak için muhalif partiler içinde “hücre çalışmasını” tamamlamak. Denktaş, bu süreci kendi sözleriyle şöyle özetliyor: “Önemli olan bu yola çıkmaktı. Yıllarca bu yolda değildik. Ama bu meramı anlatmak da güç oldu. Bu nedenle bu kararda olduğumuzu ve bunu yapmak istediğimizi ben kendi arkadaşlarıma söyledim. O inandığım arkadaşlarımın da siyasi partilerde inandıkları arkadaşları vardı. İşte onlar kanalıyla partilerde bir hücre çalışması yaptık. Bu hücrelerden “tamamdır” cevabını alıp “Bağımsızlığa gidelim” dendiği ve biz de bütün hazırlıklarımızı, hatta bildirilerimizi tamamladıktan sonra iş zamanlama meselesine kalmıştı. Zamanlama da şöyle yapıldı: Türkiye’de bir hükümet gidecek bir hükümet gelecek!.. Giden bize ne derse etkisiz olacaktı. Gelen ise “emrivakiyi” bulacak. Bundan daha iyi bir zamanlama olamazdı.” (Erten Kasımoğlu, s. 186)

Gerçekten de, 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi ve yeni kurulan Turgut Özal hükümeti bu “emrivaki” ile baş başa kaldı. Nitekim Başbakan Turgut Özal KKTC’nin ilanından duyduğu rahatsızlığı saklamıyordu. Bu konuda Büyükelçi Ercüment Yavuzalp’ın tanıklığı oldukça aydınlatıcıdır: “Benimle yaptığı görüşmelerde, özellikle kararın zamanlamasından sık sık şikâyet ediyordu. Beni daha yeni tanımış olmasına rağmen, hemen her temasımızda yeni bir hükümetin iktidarı devralmak olduğu bir dönemde kendisinin bir oldu-bitti ile karşı karşıya bırakıldığından, kendisine danışılmak lüzumu duyulmadan alınmış olan böyle önemli bir kararın uluslararası planda yarattığı kaçınılmaz sorunların göğüslenmesi sorumluluğunun üzerine yıkılmış olduğundan duyduğu sıkıntıyı acı bir şekilde ifade ediyordu”. (Ercüment Yavuzalp, s.230)

Türk hariciyecisinin uyarılarıyla ve biraz da ayrı devlet ilanına tepkileri yumuşatmak için bağımsızlık metnine bir takım “ek maddeler” konularak “federasyondan vazgeçilmediği” vurgulanmış, hatta KKTC’nin ilanının “federal çözümü hızlandıracak bir hamle” olacağı dile getirilmişti. Fakat buna kendileri de inanmıyordu. Nitekim Rauf Denktaş yıllar sonra, 19 Kasım 2008 tarihinde, Kıbrıs Postası’na yazdığı bir yazıda bu gerçeği şu sözlerle itiraf edecekti: “KKTC’nin ilânında yapılan açıklamanın sonunda KKTC’nin ilânı Federal bir çözümü dışlamıyor, hatta buna yardımcı da olur şeklindeki izahtan maksat “iki kesimli” olarak düşünülen federal çatının iki devletli de olabileceğini vurgulamaktı.”

“Emrivaki” sadece Türkiye hükümetine karşı değil, Kıbrıslı Türk muhaliflere karşı da yapılmıştı. Denktaş ayrı devlet ilanından bir gece önce saraya çağırdığı parti yetkililerine “şu andan itibaren Kuzey Kıbrıs’ta, bütün iç ve dış telefon bağlantılarının kesildiğini, yarın sabah bağımsızlık ilan edileceğini” söylemişti. Sözlerinin sonunda da, “ayrı devlet ilanından yana oy vermeyecek olanların oluşacak yeni siyasi ortamda yer alamayacaklarını” hatırlatmayı ihmal etmemişti.      

KKTC’nin ilanı bir yandan Denktaş’ın hayallerine bir adım daha yaklaşması anlamına gelirken, diğer yandan da bir iç politika manevrası olarak düşünülmüştü. Hatta 1974’ten sonra izlenen siyasetin KKTC kurulmadan KKTC varmış gibi düzenlendiği düşünülürse, iç politika kaygılarının daha ağır bastığı bile söylenebilir. 1975 yılında kurulan KTFD Anayasası’na göre Federe Devlet’in başkanı ancak iki dönem seçilebiliyordu ve Denktaş ikinci dönemini tamamlamak üzereydi. Türkiye’nin asker-sivil güçlerinin Kıbrıslı Türkler arasında güvendiği “tek adam” artık siyaset sahnesinden mecburen ayrılmakla karşı karşıyaydı. KKTC’nin ilanı ve hazırlanan yeni anayasa, Rauf Denktaş’ın siyasi ömrünü uzatmayı da amaçlıyordu. KKTC’nin kurulmasında son derece etkili olan dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı İlter Türkmen bu gerçeği yıllar sonra itiraf edecekti. 26 Temmuz 2008 tarihli Hürriyet gazetesinde yazdığı bir yazıda şöyle diyordu: “Unutulmamalıdır ki, KKTC’nin kurulması ile güdülen bir gaye de Denktaş’ın Cumhurbaşkanlığının devamını sağlamaktı. Bağımsızlıktan önceki Federe Devlet Anayasası seçilmesine imkân vermiyordu. KKTC’nin kurulması ile kabul edilen yeni anayasa bu olasılığı açmıştır.”

KKTC’nin ilanı uluslararası topluluk tarafından tepkiyle karşılandı. BM Güvenlik Konseyi 18 Kasım 1983 tarihinde aldığı 541 sayılı kararla ayrı devlet ilanını “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kurucu Antlaşmalarına ve Garanti Antlaşmasına aykırı olduğu için hukuken geçersiz” ilan etti ve KKTC’nin ilanının geri alınmasını talep etti. Ayrıca, bütün devletlere çağırı yaparak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı göstermelerini istedi. (Devam Edecek)

 

---------------------------------------

Erten Kasımoğlu, Eski Günler Eski Defterler, Lefkoşa, 1991, s.186.
Ercüment Yavuzalp, Liderlerimiz ve Dış Politika, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1996, s.230.

Bu haber toplam 1601 defa okunmuştur
Gaile 351. Sayısı

Gaile 351. Sayısı