Borçlanma; Popülizm Sorumluluğa Karşı
Hükümet 2021 yılı bütçesini yaparken, cari bütçe açığını 3,260 milyoTL olarak öngörmüş ve bu açığın 2,500 milyar TL’ lik kısmının Türkiye Cumhuriyeti hibe ve kredileriyle, 760 milyon Tl’lik kısmının ise iç kaynaklardan borçlanma yoluyla kapatılacağını öngörmüştür. Bu bağlamda, Maliyenin bahse konu bütçe çerçevesinde 2021 yılı başından günümüze değin borçlanma performansına bakacak olursak aşağıdaki tabloda bir araya getirdiğim rakamlardan da görüleceği üzere borç stokunun daha yarı yıl dolmadan 710 milyon TL’ye ulaştığı anlaşılmaktadır.
Hal Böyleyken, yani daha yarı yıl dolmadan 760 milyon TL olan borçlanabilme bütçesinin %96’sını şimdiden kullanmış olan Maliyenin, bundan sonraki süreçte oluşacak açıkları için iç borçlanma yapamazsa ne tür bir yol izleyeceğini merakla beklemekteyim. Diğer yandan, böylesi bir durumda, Maliye, büyük ihtimalle iç borçlanma bütçesinin tadilatını isteyecek ve yeni borçlanma öngörüsüyle 760 milyon TL olan iç kaynaklardan borçlanma öngörüsünü yükseltme yoluna gidecektir diye düşünüyorum. Bilindiği üzere bütçe, hazırlandıktan sonra, önce Meclis Ekonomi Maliye Bütçe ve Plan Komitesi’nde oradan da Meclis Genel Kurulu’nda onaylanarak, bir yasa gibi yürürlüğe girer. Dolayısıyla kedi kanaatimce bütçenin tadilatının da, aynı yolun takip edilmesi suretiyle resmileştirilmesi gerekmektedir. Ancak muhalefet direnci düşünüldüğünde, hükümet yasaları zorlayarak, muhasebe tekniklerini zorlayarak kestirme yollar “icat eder mi bilemiyorum. Böyle bir yol izlendiği takdirde muhalefet buna ne tepki gösterir şu an için bilinmez ancak önümüzdeki günlerde gündemi bu yöndeki tartışmalar meşgul edecek diye düşünüyorum. Hep birlikte bekleyip göreceğiz.
Diğer yandan hükümetin bütçe öngörülerinde tamamen sınıfta kaldığından hareketle, böylesi bir aşırı iç borç yükü altında olan toplumumuzun ekonomik, siyasi ve sosyal geleceği açısından ne tür risklerle karşı karşıya olduğu düşünüldüğünde, inanın çok ürkütücü bir tablo ortaya çıkmaktadır. Tabii ki başka ülkeler de yeri geldiğinde haliyle borçlanmaktadır. Borç yükü çok yüksek olan ülkeler de vardır, hatta sorumsuzca ve aşırı borçlanmadan dolayı batan ve paralı ülkelere teslim olan ülkeler de vardır. Kısacası her ülke için borçlanmanın gerekli olduğu dönemler olabilir ancak borçlanan ülkelerin, bu borçların geri ödenmesinin gerektiğine dair bir sorumluluk bilincini ve ekonomik potansiyeli taşıması elzemdir.. Borçlanarak borç ödeme bir marifet değildir. Bilakis borçlanarak borç ödeme devamlı borç yükünün arttığı bir borç sarmalıdır. O yüzden özellikle borçlanılan miktarların ekonominin üretim alanlarına ve / veya sabit sermaye yatırımlarına kaynak olarak harcanması gerekir ki ancak o zaman borcun geri ödenmesi söz konusu olabilir. Aksi takdirde, alınan borçla, siyasi hırslarınız uğruna, tamamen popülist bir anlayışla devlet kadrolarına katılan ihtiyaç dışı personele ve yüzlerce müşavir varken hala daha yapılan yeni atamaların maaş ödemelerine kaynak yaratılıyorsa “risk” artık kaçınılmaz-son olarak tanımlanır ve sonumuzun ne olacağı netleşir.
Kısacası, her alınan borcun vadesi geldiğinde ödenmesi gerektiğini hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla hükümetin her borçlanma kararının ve alınan borcun nereye harcanacağı kararının sonuçları olacağı toplumun her kesimince bilinmesi gerekmektedir. Borç geri ödemesiyle ilgili olarak vergiler ve hükümet harcamaları tercihi arasında her zaman bir takas vardır. Yani birileri için harcanan borçlar başka birilerinden alınarak ödenir. Borç geri ödemesi için vergileri artırmak, ekonomik büyümeyi azaltır ve yolsuzluk ile ekonomik eşitsizliği teşvik etme eğiliminde olur. Diğer yandan, hükümet harcamalarının azaltılması seçeneği ise ekonomik büyümeyi azaltmakta ve kısa vadede, ekonomik istikrarı bozucu etkiler yaratmaktadır. Eğer bir hükümet borcuna sadık kalmayıp borcu borçla ödemesi yetmezmiş gibi, üstüne de borçlanma gibi bir sarmala kapılırsa, ülkedeki tüm finansal kuruluşların yani bankaların ciddi baskı ve risk altına girmesine ve finans piyasalarının çökmesine, yani bankaların batmasına kadar giden bir sürece sebep olur. Borçla yaşamak, bir hükümet için zorunluluk olabilir ancak, borçlanma seçeneğini kullanma zorunluluğunda olan hükümetlerin halkına karşı sorumluluklarının çok yüksek olduğunu bilmekten ve bilmiyorlarsa da öğrenmekten başka çareleri yoktur.
Sonuç olarak, hükümet edenlerin siyasi hırsları uğruna borç kaynaklı harcamalar yaparken, halkın seçim özgürlüğünü, egemenliğini ve uzun vadede ekonomik büyüme potansiyelini ciddi şekilde tehlikeye attığını anlaması ve bilmesi gerekir. Popülist bir anlayış içerisinde olan hükümetin, böylesi bir yönetsel kapasiteyle, halkı ekonomik ve sosyal bunalımlara sokmadan, bu borçları yöneteceğine ve geri ödeyebileceğine şahsen inancım yoktur. O yüzden hükümetin, ülkeyi batırmadan ve halkın bankalardaki birikimlerini risk etmeyerek, bu aşırı borçlanma merakından vazgeçmesini tavsiye ederken, muhalefete de, bu konuda gerekli takibi yapması gerektiğini hatırlatmak isterim.