Börtü... Böcek... Toz zerresi
Börtü... Böcek... Toz zerresi
Mesela yüz yıl öncesi...
Birkaç satır tümcedir kitaplarda...
Bir asır evvelden bugüne kaç insan vardır yer yüzünde..
***
Sevgili Eralp'ın (Adanır) notunda okumuştum, buruk bir tebessümle...
<... Birisi ilk tekerleği buldu.... Birisi ilk ateşi... Ve sonra üçüncü kişi, ateşe verdi ilk tekerleği...>
***
O kadar çok 'üçüncü kişi' gördü ki yeryüzü.
İnsanlık yine de yürüdü ileriye...
***
Kadın erkek, genç yaşlı, çoluk çocuk demeden insanlığı canlı canlı gaz odalarında 'yakan' canileri de seçti 'çoğunluk'...
Daha yirmisini göremeden gencecik fidanları asanları da...
Yine de ilerledi...
Elektriği keşfedeni ezberledi ama kimse belleğine not düşmedi "elektrikli sandalyenin" mucidini...
İki dünya savaşı 50 milyondan fazla canı yuttu, milliyetçiliğin ve ırkçılığın aşkına...
Yine de her sabah 'and' içirdiler çocuklara 'süt' yerine...
Ne mutlu kendi ırklarına!
***
Mesela yüz yıl sonra her kim varsa sağınızda solunuzda, yanınızda ve karşınızda..
Siz, biz, ötekiler ve diğerleri.
Böcek olacağız kim bilir...
Belki toz zerresi...
Yine de ilerleyecek dünya...
***
Bir düşünsenize bugün bize neyse tablet, akıllı telefon, pc...
'Çivi'ydi bir zaman, 'taş'dı, bir kağıt üzerinde delik deşik telgraftı, 'cızırtılı' bir radyoydu...
Üstelik “mucize”ydi tüm bunlar...
***
'Kalem' olmayacak böyle giderse, gün gele...
Ve bilmeyecek kimse 'el yazısını'...
Nice sevgilinin saklayacak el yazısı tek mektubu olmayacak...
Yine de olacak yasemin kokusu, kurutulmuş bir ful goncası, bit tutam zeytin dalı...
***
'Tek satır' yeriniz olmayacak belki tarih yapraklarında, hafızalarında ince bir tabletin ya da naftalin kokusuna ihtiyaç duyulmayan dijital depolarda...
***
'Kalem' olmayacak yüz yıl sonra...
Umarım 'kurşun' da !..
'Kurşun insancıklar' olacak mutlaka...
Börtü...
Böcek...
Toz zerresi...
Kim bilecek adlarını...
Yüz yıl sonra...
--------------------------------------------------------
Yarım kalmış bir toplum
“Hazar Ergüçlü henüz 23 yaşında” diyor SABAH gazetesi!..
Onlara göre “henüz”…
Oysa biz, “ne zaman o kadar oldu” diyoruz.
“Bizim kız Hazar” deme hakkımız var, KIBRIS gazetesi yıllarında, elimizin ayağımızın içerisinde gezinen o şeker ufaklığa…
***
SABAH’taki röportajını çok sevdim.
Özellikle Kıbrıs’a dair saptamaları çok içten, samimi, yalındı…
• “Küçük toplumlarda gardını alma hali vardır. Çünkü herkes herkesi görüyor ve biliyor. Herkesin her şeyden çok kısa sürede haberi oluyor. Bu beni birazcık yordu.”
• “Kıbrıs’a turist olarak gidince bir önyargı olabiliyor. Halbuki kumardan ibaret bir yer değil, çok mistik tarafları olan bir yer.”
• “Yarım kalmış bir toplum orası. Hâlâ çözülememiş bir mevzu var. Binaların inşaatları bile yarım kalmış... Her şey duruyor!”
• “Aslında çok sıcakkanlı insanların olduğu, güven duygusunun çok hakim olduğu bir yer orası. Herkes koşulsuz yardım eder. Kim olduğun önemli değildir. Çok büyülü bir havası vardır.”
***
“Kıbrıslıların Türkiye'ye tavrı nasıl?” diye soruyor muhabir, ön yargısını gizlemeden…
• “Oranın bir kültürü var, kendine özgü bir şivesi var, ayrı huyları var, farklı yemekleri var, farklı tatları var. Yavaş yavaş o kültür yok oluyor diye bir hassasiyet var. Korumaya çalıştıkları bir durum var. Yoksa Türkleri sevmemek gibi bir şey söz konusu değil. Öyle insanlar değil, din, dil, ırk ayrımı asla yapmazlar.”
***
Hazar’la gurur duydum okurken, bir Kıbrıslı, bir insan, bir dost olarak…
-----------------------------------------------------------
Güzel bir eser
İş Kadınları Derneği, “Girişimci Kadınların Başarı Öyküleri”nin ilk kitabını yayınladı.
Gazeteci Nezire Gürkan’ın röportajları son derece başarılı.
Kadınların özellikle yönetici düzeyinde bir türlü hak ettiği temsiliyete ulaşmadığı ülkemizde, gerçekten de önemli cesaret ve başarı öyküleri var.
Hele hele ‘kamu’da görev almayanların kendini ‘işsiz’ kabul ettiği bir coğrafyada, bu hayatlar örnek alınmalı.
Bilge Nevzat’ın şu sözünü not düşerek, ‘bu kitap evinizde olmalı’ diyeyim:
“Meclis’in ve kabinenin yarısı kadın olsa yaşam daha adil olur...”
---------------------------------------------------------------
haftanın notcukları
“ Ben aşık olduğumda / Ellerimi adımlarıma göre / Sallamayı unutmuştum...”
(S. Uluçamgil)
*
Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye bayraklarının yan yana dalgalandığı fotoğrafların da ‘ilginçliği’ kalmadı.
Artık ‘sıradan’...
*
Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni “tanımıyormuş” gibi yapıyor...
KKTC’yi de “tanıyormuş” gibi!..
*
Türkiye-Kıbrıs Cumhuriyeti 21 yaş altı milli maçında “siz kimi tuttunuz” diye sormuştum.
En tuttuğum yanıt şu oldu:
“Kimse bizi tutmuyor...”
*
"... Belki de zaman
kendi kendine geçiyor,
biz ömür diye
üstümüze
alıyoruz..."
( MET - ÜST )
*
“Her yıl 82 milyon TL ek mesai ödeyen bu devlet ek mesaiyi kaldırıp 1000 kişi istihdam ederek, 40 milyon TL'yi kasasına koymayı niçin akıl edemez ki” dedi Levent Özadam!.
Öyle yapsa, yeni istihdam ettiği bin kişiye de ek mesai ödeyecek, üzerinden!
*
15 Kasım pazara denk geldi diye, pazartesini ‘tatil’ vermeleri gerekmez mi?!
OLMADI BU!..