Boş verin Omorfo’yu Baf bitti Baf!
Güzelyurt’taydım…
Önce CTP’nin dünkü sokak eyleminin başlangıç bölümüne katıldım, sonra açık pazarı gezdim, akabinde Penevet’te nefis bir tost yedim…
-*-*-
Özellikle Türkiyeli öğrencilerle sohbet etmeye çalıştım…
Üniversite, diploma, sahteleme meselesine değindim…
-*-*-
Açık bir “gerginlik” gözlemledim!
Acaba ne olacak?
Okulumuz kapatılır mı?
-*-*-
Evet, Güzelyurt’taki Toplum ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nden üç öğrenci ile sohbet ettim…
Birincisine, “Kemal Dürüst kim?” diye sordum…
“Bilmiyorum abi, kim?” diye kontra sorulu bir yanıt verdi!
-*-*-
İkincisine, “Diploma meselesinden haberiniz var mı?” sorusunu yönelttim…
“Evet abi, herkes bu konuyu konuşuyor… Ama daha da konuşulanlar var…” dedi ve ekledi:
“… Ailelerimiz bizi maddi anlamda çok zor okutuyor, çalışarak okumaya çalışıyoruz ve ben tam bursluyum, ona rağmen yetmiyor” dedi…
“Şimdi bir de, ‘okul kapanır mı?’ korkusu başladı” diye ekledi…
Bazı öğrencilerin yatay geçiş araştırması yaptığını anlattı…
-*-*-
Üçüncü öğrenci, “okulun öğrencilerinin tamamını Türkiye’deki bir üniversiteye taşıyacaklar” dedi!
“Bu bilgi ne kadar doğru?” dedim!
“Konuşuluyor” diye ekledi…
-*-*-
Aslında öğrenciler artık her şeyin farkında…
Güzelyurt halkı da her şeyin farkında…
-*-*-
Bir UBP’li ile sohbet ettim, “… Bizi çok etkiledi, CTP ilk seçimde bizden daha fazla oy alacak ama pek fazla bir şey değişmeyecek” rahatlığındaydı…
-*-*-
Açık pazarda bir esnaf, “… Bakla 50 TL, salatalık 50 TL, domates 35 TL hani da pahalılık var bu memlekette” diye bağırıyordu!
-*-*-
Bir şişe yeni sıkım zeytinyağı 350 TL!
İki adet köy hellimi, yüzde yüz keçi ve koyun sütünden, 450 TL!
-*-*-
“Umut var mı?” dedim emekli bir öğretmene…
“Gülümsedi, çilekler senin köyden, sen geldin pazardan alın?” dedi…
Soruma cevap vermedi!
Babamı sordu, annemi sordu, çok selam söyledi!
Giderken, “umut?” dedi, sor şeklinde ve yine soru şeklinde bitirdi; “bıraktılar?”
-*-*-
“Hastanenizi bitirecekler, bu kötü bir şey mi?” dedim yine UBP’li fanatik bir kardeşime…
“… Bizimkiler ipin ucunu kaçırdı, yalandan bir şey da olacaklar” dedi…
“İnanma, o hastane bitmez, zaten çürüdü, onarılmaz ki!” diye konuştu…
-*-*-
“Vallahi versinler gurtulalım” dedi bir başka Güzelyurtlu…
Sırtına nefis güneşi aldı, hava da pırıl pırıl, açık pazarın kenar kısmında tek başına otururken, “Hiçbir şey umurumda değil… Bu ülkenin, Omorfo’nun neredeyse tamamı bir yerden maaş çeker, gençler zaten kaçtı, iş bulamayan yurt dışında göç etti; Lefkoşa’da iş bulan oraya gitti, Gönyeli’deki Omorfo, Omorfo’dan büyüktür artık” yorumunu yaptı.
-*-*-
Narenciye üreticisi birine, “nasıl gidiyor?” dedim, “gitmiyor, gitmeyecek” dedi…
Çok negatif!
O da, güneşlenen abi gibi, “versinler yasal sahiplerine, çözsünler Kıbrıs meselesini, alalım avroları da gene” şakasını yaptı!
Yoksa acaba ciddi miydi?
O da yemin etti; “vallahi” dedi ve “zerre omurumdaysa…” diye buraya yazamayacağım bir de pornografi içeren ifadeyle bitirdi…
-*-*-
Bir hüzün…
Bir çöküntü…
Bir yaşlılık…
Bir durgunluk…
Bıkkınlık…
Bitkinlik…
Ama hepsinden öteye “yenilgi”…
-*-*-
En son konuştuğum ve yıllardır tanıdığım, Baf göçmeni bir büyüğümüz, “… Baf’ı bitirdiler, Baf’ı” dedi…
-*-*-
Evet, Baf Ülkü Yurdu Futbol Kulübü, belki de 1940’lardan beri ilk defa çok kötü bir durumda…
Federe lig dediğimiz Süper Lig ve 1. Lig’in dışında düşmek üzere…
Seneye “gayrı federe” dediğimiz liglerde mücadele edecek…
-*-*-
“Baf’ı bitirdiler derken, futboldan mı bahsettiniz?” dedim!
“Yok gardaş, boş ver takımı, bırak Omorfo’yu, versinler Güzelyurt’u… Boş ver! Baf bitti Baf! Koskocaman Baf artık yoktur… Baflılık da bitmiştir…”
-*-*-
Vedalaştık, tokalaştık, az uzaklaştım; “Söyle Tatar’a övünsün da tamamdır” dedi…
Ne demek istediğinin yorumunu size bırakıyorum!
Cahilliğimi bağışlayın
Sahte diploma al, sonra özür dile, mesele kapansın!
Olmaz öyle şey!
-*-*-
Cahillik iyi bir şey değil elbette…
Ama cahil olmayı büyük bir kabahat olarak da saymıyorum…
-*-*-
Ben de dün büyük bir cahillik ettim…
Önce eşim Şüküfe çok kızdı, “Bu şarkı bizimdir” dedi…
Sonra Aşka Özlem grubundan Hasan Abohorlu kardeşimiz doğrusunu anlattı, hatamı düzeltti…
-*-*-
“Burda her şey sahte dostum” adlı şarkı için, “Haluk Levent’in şarkısı” dedim…
-*-*-
Oysa bu şarkı, evet Haluk Levent tarafından da satın alınıp okundu ama gerçekte bizim bir müzik grubumuz olan Aşka Özlem’e aittir…
Ve bestesi de Aşka Özlem’in solisti, sevgili Fırat Derat’ındır…
-*-*-
Aşka Özlem grubundan ve Fırat kardeşimden “aşkla” özür dilerim…
Cahilliğimi bağışlasınlar…
Evine dön Tatar!
Ersin Tatar’a, abuk sabuk ziyaretler, seviyesiz demeçler, ciddiyetsiz açıklamalardan fırsat bulursa; eveleyip gevelediği ve açıkça rezil rüsva olduğu televizyon programlarına katılmaktan vazgeçerse, Charles Bukowski okumasını öneririm…
-*-*-
Bukowski diyor ki; “… İnsanları aptal yerine koyarken onların her şeyin farkında olup içlerinden size gülüyor olma ihtimalini bir düşünün derim”…
-*-*-
Ne dedi ne dedi?
“Sahte diploma alanlara pişmanlık yasası şey edelim…” dedi!
-*-*-
İçimden gülmedim!
Kahkahayla güldüm!
Hem de sadece ağzımla değil, sorry!
-*-*-
“Kimi gurtarmaya çalışın be buba?”
-*-*-
Kimse, bu adama, “yapamıyorsun, konuştukça batıyor, toplumu da beraberinde batırıyorsun, yeter artık git” demeyecek mi?
Veya ne bileyim, kimse Ankara’ya, “Alın bu adamı, İstanbul belediye başkan adayı yapın, Murat Kurum’dan hiç de farkı yok” demeyecek mi?
-*-*-
Yeter artık ya hu!
Rezil olan sadece kendisi değil ki!
Yani gerçekten bu adamın, olası bir müzakere masasına 10 dakikadan fazla konsantre olup, ciddi ciddi müzakere edebileceğine mi inanıyorsunuz?”
Lütfen yeter!
-*-*-
Evine dön Tatar!
Turgay Avcı’dan istediğini, kendin de yap!
Evin neresi mi?
Bellapais da olur Londra da olur İstanbul da!
Yeter ki düş artık bu toplumun yakasından!