Boşluk ve seçim
Yılın en soğuk günüydü dün.
Donduk, hem de ne donma!..
Merkezi ısıtmanın olmadığı, odalarda elektrikli veya gazlı sobaların yandığı, bir odadan bir odaya geçerken üşütüp hasta olduğumuz ülkemizde elektrikli sobanın yanıp yanmayacağının belli olmadığı çünkü sürekli elektriklerin kesildiği veya tüp gazlı sobaların da neredeyse lüks hale gelen tüp gazı alıp alamadığımıza bağlı olarak yanabildiği günleri yaşıyoruz…
Bir kez daha istedik güneyden elektrik…
Hani birlikte yaşayamayacağımız, mallarının üzerine konduğumuz ama bir türlü paylaşamadığımız, kapişari dağıttığımız topraklarının ardından onlardan ayrı bir devlet istediğimiz Kıbrıslı Rumlardan…
İlk defa değil bu talebimiz, daha önce de istedik, daha sonra da istemeye devam edeceğiz çünkü bizim derdimiz bir şeyleri onarmak, düzenlemek, sürdürülebilir kılmak değil, sadece ortada bir şey kalmışsa onları yemek, bitirmek.
Ondan sonrası mı!
Allah Kerim. Kimin umurunda!
***
TL eriyor, alım gücü düşüyor, “dövizi düşürdük” naralarına rağmen fiyatlar düşmüyor…
Dövizin düştüğü yok aslında… Anormal şekilde fırlayan döviz, TC Merkez Bankası’nın döviz satması nedeniyle bir ay önceki düzeyine düşünce davullu zurnalı kutlamalar bile yapıldı akıldan yoksun veya “al parayı, çal oyna” denen kişilerce…
Tabii böyle olunca, yani suni bir şekilde bir miktar düşürülen dövizden sonra fiyatların da düşmesi beklendi ama olmadı.
Türkiye’deki para politikasının sonuçları elbette ki bize kat be kat fazla yansırken burada alınabilecek çok da fazla önlem yok aslında… Bir takım pansuman tedbirler alınmaya çalışıldı, daha fazla olabilir miydi olurdu ancak TL’nin kullanımı süresince ne yazık ki paradaki ve cepteki sorunlar da sürecek.
CTP ve bazı uzmanlar Euro’ya geçiş için çalışmaların yapılabileceğini ve başlatılması gerektiğini söylediler.
UBP hükümeti peki!
Emir gelmeden, talimat almadan böyle bir çalışma yapabilir mi?
Tabii ki hayır.
Kargalar beyaz olursa UBP de böyle bir çalışma yapabilir belki...
***
Kıbrıs sorunu uzun zamandır dolaptaki askıda unutuldu.
BM Genel Sekreteri Guterres, “hiç olmazsa bir diyalog kurun da uzlaşmazlık büyümesin” çağrısında bulundu.
Anastasiadis kendi halinde istediği şekilde rahat, artık 2023 yılındaki seçimleri düşünmeye başladı.
Bizim tarafta Tatar, Cumhurbaşkanlığın gereği sandığı meşguliyetle sabahları Torosları fotoğraflayıp sosyal medyada paylaşmakla, sık sık da gidip oraları gezmekle iştigal ediyor. Zaten Tatar’a da “bunu söyle, şöyle yap” denmediği sürece Kıbrıs konusunda kılını bile kıpırdatma derdi de yok.
Hükümet mi?
Onun da bu konuda baskı yapma, zorlama gibi bir derdi yok ve olmayacak. Varsa yoksa koltuk. Belki kendi yaşamlarında elde edemedikleri şeylere ulaşabilmek için merkeze yakın durmanın en iyi yolu meclise girebilmek, belki bir bakanlık kapmak.
Yani onlara kaldığı sürece siddin sene Kıbrıs sorunu gibi bir sorun dolaptaki askıda kalmaya mahkum.
***
Bu gibi sorunlar ortada dururken Pazar günü seçimlere gidiyoruz. Sorunları görüp mü oy vereceğiz yoksa biz de her şeye gözlerimizi kapayıp eş ahbap dost deyip ordan burdan isim mi seçeceğiz? Bozuk sistemin, umursuzluğun, kimliksizliğin, zavallılığın devamına oy mu vereceğiz?
Üç gün sonra bir şans daha… Bir boşluğun içindeyken hiç olmazsa biraz umut, biraz ferahlık için oyumuzu kullanalım.