“Bosna’daki en korkunç toplu mezar…”
GEÇMİŞLE YÜZLEŞME İÇİN DÜNYADA NELER YAPILIYOR?
Travnik yakınlarında Koricani Tepeleri yakınındaBosna’nın 137 savaş kurbanının kemikleri ve kafatasları ortaya çıkarıldığı zaman, bu toplu mezarı kazanlar üzerinde derin bir iz bırakacaktı: BALKAN INSIGHT haber sitesinden İgor Spaic’in haberine göre, bu Bosna’da görülen en korkunç toplu mezardı…
BALKAN INSIGHT’ın haberini okurlarımız için özetle Türkçeleştirdik… Haber şöyle:
*** Ilomska kanyonunun kuzeybatısındaki Travnik’ün üzerine gölgesi düşen Koricani Tepeleri, 200 kadar Boşnak ve Boşnak Hırvat’ın daha önce Prijedor bölgesindeki esir kamplarından alınarak katledildiği yerdir.
*** 2017’de Bosna’nın Kayıp Şahıslar Enstitüsü, 137 savaş kurbanının kalıntılarını bulduğunu açıkladı – bunlar arasında 86 kafatası da bulunmaktaydı – bölgede yenile keşfedilen bir toplu mezardandı bu kafatasları… Kalıntılar, Sejkovaca Kimliklendirme Merkezi’ne, DNA analizleri yapılmak üzere gönderildi.
*** Bosna Kayıp Şahıslar Enstitüsü bölge ofisi şefi Mujo Begic, “Beni hiçbir şey bu şekilde duygusal açıdan yıkıma uğratmamıştı uzun zamandır” diye konuşuyor. Kendisi, sözkonusu toplu mezarın kazılmasında yönetici olarak yer almış bulunuyor. Begic, yıllar içerisinde pek çok savaş kurbanının kalıntılarını gördü ve pek çok toplu mezar yerinde kazılarda bulundu ancak bu toplu mezar, diğerlerinden çok farklıydı…
*** “İşim gereği şimdiye kadar hiç böylesi bir toplu mezar görmedim. Keimkler o kadar karışıktı ki” diyor ve bu deneyimin kendisini “tümüyle boş” hissetmesine yol açtığını söylüyor.
*** 21 Ağustos 1992 tarihinde Vlasic Dağı’na doğru yol alan otobüs konvoyundan alınmıştı kurbanlar. Tepenin kenarında sıraya dizilmişler ve uçuruma bakacak şekilde diz çökmeleri emredilmişti – Boşnak Sırp polis görevlileri, otomatik silahlarla sırtlarına ateş etmişlerdi. Onları vurduktan sonra, tepeden aşağıya itilmişti bedenleri ve işi sağlama bağlasınlar diye, uçurumdan aşağıya yuvarlanan ölü bedenlerin üstüne patlayıcılar da atmışlardı… Sonra da ölü bedenleri saklamak amacıyla kayaları aşağıya yuvarlamışlardı…
*** Bu katliamdan birkaç hafta sonra, katliamı gerçekleştirenler buraya geri gelerek, bir “temizlik” operasyonu yapmışlar, ölü bedenleri yakındaki bir çukura doğru sürüklemişler ve onları tekrardan kayalarla ve taşlarla örtmüşlerdi. İşte bu nedenle 20 yıl boyunca bu gömü yeri tam olarak bulunamamıştı.
*** Boşnak Sırp polis görevlileri ateş etmeye başladığı zaman, bazı kurbanlar tepeden aşağıya kendilerini atmışlardı – bunlardan 12 kadarı hayatta kalabilmişti… Bu 12 kişiden birkaçı, Uluslar arası Ceza Mahkemesi’nde ifade vermeye gittiler ve bu ifadeler sonucunda 11 suçlu şahıs bu katliam nedeniyle toplam 200 yıl hapislik cezası aldı. Ancak bu katliam kurbanlarının çoğu son 25 yıldır kayalarla örtülü biçimde, nerede oldukları tam bilinmeyen bir çukurda yatmaktaydı…
*** Begic, vurulduktan sonra uçurumdan yuvarlanan bedenlerin bulundukları yerde çürümeye başladıktan sonra, onları vurmuş olanların oraya gelip, toplu mezar yerini değiştirdiklerini ve yakındaki bir toplu mezara doğru bu bedenleri sürüklediklerini anlatıyor. Begic, “Cesetlerin bir toplu mezardan diğerine taşınmasında rol alan birisi bize “Birinin kolunu tutup çekiyorduk ama kolu yerinden kopuyordu, hayvanlar zaten şuraya bir bacak, oraya bir kol taşımıştı” diye anlatmıştı” diyor. “Bu mezar taşıma işinde yer alanlara göre koku o kadar keskinmiş ki, maske takmaları da bir işe yaramıyormuş… Bazıları bunu kaldıramamış ve buradan kaçmışlar… Bazıları da bunca çok insanın bu şekilde tek bir yerde öldürülmüş olmasının görüntüsüne dayanamayıp kaçmış…”
*** Begic ve ekibi, bu katliamdan sorumlu tutulup hapse konan suçlulardan birisiyle konuşmuşlar ve ardından toplu mezar ikinci yere taşındıktan sonra kapatılmasında yer alan bir şahıs da onlara konuşmuş ve toplu mezarın tam yerini onlara göstermiş. Toplu mezarı böyle bulabilmişler.
*** Begic ve kazı ekibi, ilk kalıntıları kayaların birbuçuk metre altında bulabilmişler… Begic kazı esnasında atmosferin soğuk, boğucu ve çok gergin olduğunu hatırlıyor. “Her an üstümüze bir çığ gibi kayalar yağabilirdi, o nedenle kazıları çok dikkatli biçimde yürütmek zorundaydık” diye anlatıyor. Kazı esnasında Begic ve ekibi pek çok kişisel eşya da bulmuşlar… Bir kurbanın ceplerini keserek içerisinden ona ait eşyaları ortaya çıkarmışlar kazı esnasında: “Ceplerinde bir şeyler vardı, o nedenle ceplerini kesip baktık, pantolon ceplerinde bir banka kartı, bir tırnak makası, diş protezi ve başka şeyler bulduk” diyor.
*** “Meslektaşımla birlikte bu banka kartının üstündeki toprağı temizleyip adının ne olduğunu okumaya çalışıyorduk. Sonra meslektaşım bana, “Bu benim fizik profesörümdü” dedi. Adı Uzeyir Crnic idi, eski bir öğrencisi tarafından otobüsten indirilmişti” diyor Begic. 55 yaşındaki profesör Crnic, bu toplu mezarda bulunanlar arasında en yaşlısı imiş.
*** Begic, kendisini “boş” hissetmesinin başlıca nedeninin, sevdiklerini arayan “kayıp” yakınlarıyla kurmuş olduğu ilişki olduğuna inanıyor:
“Bu ailelerle duygusal düzeyde yıllar içerisinde bağlar kuruyorsunuz ve beni etkileyen de bu oldu. Bir arkadaşınız babasını arıyor mesela… Bir adam var, yıllardır iki oğlunu arıyor ve daha şimdiden kendisi de ölüm döşeğinde bulunuyor…” diye anlatıyor Begic. “Bu insanları her gördüğünüzde, aynı sorular havada asılı kalıyor – size herhangi bir şey söylemeleri de gerekmiyor: “Onları buldunuz mu? Ne zaman bulacaksınız?” demeleri bile gerekmiyor…”
*** Bu toplu mezar kazısı yapılırken, toplu mezardaki kurbanların yakınları haftada iki kez kazı yerini ziyaret etmişler ama bazı kurbanların hayatta kalmış yakın akrabaları bile yokmuş… “Bu toplu mezar” diye anlatıyor Begic, “sanki de bir aile mezarlığı gibidir – dört kardeş veya bir baba ve iki oğlu gibi bulmuş olduğumuz pek çok kurban var…”
*** “Mesela bir anne var, adı Zumra, 81 yaşındadır ve oğlunu arıyor. Hayatta başka hiç kimsesi yoktur. Bazı insanları doğru düzgün biçimde defnedecek hiç kimse kalmamıştır çünkü akrabalarının çoğu da vefat etmiştir” diyor.
*** Koricani Tepeleri’nde öldürülüp “kayıp” edilenleri arayış, 2012 yılında Oscar Ödülleri’nden “En İyi Yabancı Film” adaylığına Hırvatistan adına katılan “Halime’nin Yolu” adlı filme de esin kaynağı olmuş. Film, Zahide ve Muharrem Fazlic’in bu katliamda öldürülen evlatlık olarak almış oldukları oğulları Emir’in hikayesi üstüne kurulu. Oğulları bulunduktan sonra 12 yıl boyunca biyolojik annesinden DNA örneği almaya çalışmışlar çünkü ancak bu şekilde kalıntıların Emir’e ait olup olmadığı belirlenebilecekmiş…
*** Begic, bu katliamdan sağ kurtulan 12 kişiden bazılarını tanıyor, onların tümünün de Bosna-Hersek dışında yaşadıklarını söylüyor… “Yaşadıklarından sonra buraya geri dönmek isteyebileceklerini sanmıyorum. Hayatta kalanlardan birisi her iki bacağını kaybetti. Onu buldular ve Sırbistan Cumhuriyeti’ndeki Banya Luka hastanesine götürdüler, burada da aşağılanıp tacize uğradı… Bir daha buralara dönmez artık” diyor. Hayatta kalanlardan bazıları da öykülerini anlatmışlar ancak isimlerinin açıklanmasını istememişler. Bunlardan birisi, polisler ateş ettiği zaman tepeden aşağıya atlamış… Günlerce emekledikten sonra, en nihayet aşağıya, nehirden su içmeye inecek cesareti bulabilmiş fakat bu kez de bir anafora kapılmış ve nehir onu iki kilometre aşağıya sürüklemiş…
*** Bir su değirmenine takılıp kalmış, orada çalışanlar onu bulup polise teslim etmişler ve nihayetinde hastaneye götürülmüş…
*** Begic’in bundan sonraki işi, numaralanmış kemikleri kimliklendirmek… “DNA sürecini başlattık” diyor. “Ve umarız ki tümünü de pek yakında kimliklendireceğiz…” Bir kez bu süreç tamamlanınca, artık tekrar gömülebilirler, bu kez insanlık onuruyla gömülebilirler… Begic, “Bunlar insanlardır, sayı ya da istatistik değillerdir” diyor… “Bizim görevimiz onların öykülerini anlatmaktır ki bir daha böylesi korkunç bir kötülük burada yaşanmasın…”
(BIRN – Igor Spaic – Kasım 2017 - Türkçesi: Sevgül Uludağ)