Hasan Yıkıcı

Hasan Yıkıcı

Boykot!

A+A-

1.

Seçim saatinin işlemesiyle birlikte toplumsal hıncın dizginlerinden boşalırcasına serbest bırakıldığına, açığa çıktığına şahit oluyoruz. Bunu en azından şu an için seçime girecek olan partilerin, boykot çağrısı yapanlara; boykot çağrısı yapanların da seçime girecek olan partilere yönelik hıncı olarak deneyimliyoruz. İki kesimin de ortak noktası, değerler üretmek yerine, bir birlerinin karşıtı olarak kendilerini var etmeye girişmeleri.

2.

Seçime giren partilerin taraftarları, boykot edenlerin çeşitliliğine ve gerekçelerine gözlerini tamamen kapamış durumdalar. Gerçi, gerçekliğe gözünü kapayan, sürekli olarak -mış gibi yaparak konumunu muhafaza etmeye çalışan ve kahredici toplumsal uyumun bir tamamlayıcısı olan bu partilerden, böyle bir şeyi, yani boykotu kabul etmeseler bile, boykotun toplumsal ve bireysel psikolojisini anlamalarını da beklemek lazım.

3.

Bugün tek bir gerekçeden dolayı değil, birçok farklı gerekçeye dayanarak sandığa gitmeyeceğini ilan eden kişi ve kesimlerin tavrı, içinde boğulmakta olduğumuz, nefesimizin kesildiği, yüreğimizin sıkıştığı, aklımızın isyan ettiği çaresizlik, inançsızlık ve gelecek yoksunluğunun bir dışa vurumudur. Bir nevi kolektif bir anksiyete dalgasıdır. Paydaşları, yeniden üreticileri ve temsilcileriyle beraber sürekli kaygı, yoksunluk ve inançsızlık üreten, düşlerimize karşı savaş açmış bu rejimin tetiklediği  topluca bir panik atak, saf ama umutsuz bir çırpınıştır.

4.

Yekpare bir boykotçu kesimden bahsedemeyiz. Kimisi solda birilik olmadığından, kimisi inancını ve umudunu yitirdiğinden, kimisi partileri cezalandırmak istediğinden, kimisi ise yıllardır zaten hiçbir şey yapmadığından ve artık bir şey yapacak takati olmadığından boykot diyor. Kimisi temsil edildiğini düşünmediğinden, kimisi defalarca ihanete uğramaktan dolayı artık bir kez daha ihanete uğrama hevesi olmadığından, kimisi ise böylesi kolayına geldiğinden…

5.

Her halükarda boykot ne kurucu bir siyasal hat, ne de değerler üreten dönüştürücü etkin bir kuvvettir. Nietzche’ye başvuracak olursak, burada tam da “köle ahlakını” görürüz. Değerler üretmeyen, varlığını bir başka, bir öteki karşıtlığı üzerinden tanımlayan hınç insanının işidir boykot. Dolayısıyla rejimin, karşı olduğu odakların olumsuzlanmasıyla kendisini sınırlar. Hayatı olumlamaz, değerler yaratımını önüne koymaz, yaşamı dönüştürmeye dair etkin bir kuvvet olmaz. Pasif, edilgen ve tepkisel bir kuvvet olarak kendisini mutlak olmusuzlamaya bırakır.

6.

Fakat sanılmasın ki “köle ahlakı” olgusu boykotçularla sınırlıdır. Tam tersi. Boykot bugün çeşitli vecheleri ile genel toplumsal bilinci kateden “köle ahlakının” sadece bir veya bir kaç yoldan sahnelenmesidir. Üretmeyen, değerler yaratmayan ve çoğaltmayan, içine kapanık, cemaatleşmiş ve kendini yönetebilme araçlarından yoksun bırakılmış bir topluluk için en kestirme ifade aracı uzunca bir süredir reaksiyonlar olmuştur. Boykotu aynı zamanda bu reaksiyonun uzantısı olarak da okuyabiliriz.

7.

Kurucu ve etkin siyasetin olmadığı yerde tepkisel dışa vurumlar, gelip geçici parlamalar veya kimlik siyasetlerinin kolaycılığı kendisine yer bulur. Merkez siyasetteki yapıların uzunca bir süredir dönüştürücü değerler üretmek değil de, durumu idare etmeye dair çoğu illüzyona ve gerçekliğin çarpıtılmasına dair konumu gün geçtikçe daha da fazla inandırıcı gelmiyor, samimi bulunmuyor. Herhangi bir nedenden dolayı boykot edecek olanlara veya sandığa gitmeyeceklere yönelik sergilenen hınç, bu kesimlerin kendi konumuna ne denli kör olduklarını, hayatın ve toplumun semptomlarını anlama çabasına girişemediklerini ama en acısı da kendilerine dair hiçbir şekilde sorgulayıcı, öz eleştirel bir gözle bakamadıklarının göstergesidir. Bunu da her kime sorarsanız sorun size “kendi kibirlerinde kör oldular” diyecektir.

8.

Hınç, hıncı, öfke öfkeyi, kibir ise kibri besler… Karşısındakini anlamaya çalışmayı geçtim, toplumsal oluş ve dağılış süreçlerini bile anlamaya çalışmayan kesimlerin anlamlı ve devrimci değerler yaratmaları beklenemez. Öte yandan boykot edenler sistemin, karşı oldukları ‘gerekçelerin’ kendi dışlarında, karşılarında veya aşkın bir konumda olduğunu sanıyorlar. Halbuki sistem hiç de öyle aşkın bir konumda değil. Tam da içimizde, ilişkilerimizde, dayandığımız kolaycılıkta, dilimizde, bakışımızda ve ürettiğimiz hıncımızdadır.

9.

Kendi adıma merkez partilerin siyasetsizliğini, gerçekliği yadsıyan ve toplumu sürekli olarak ‘uyum’ süreçlerine çağıran tavrını kabul etmiyorum. Birçok insan gibi bu partiler benim için de ne bir heyecan yaratıyor ne de anlamlı bir yol gösteriyor. Temsili parlamenter rejimlerin krizi ise ayrı bir mesele… Öte yandan her ne kadar sandığa gitme konusunda çekincelerimi aşamamış olsam da -yaşanan toplumsal, ekonomik ve siyasal darbelerden dolayı bilinçli bir şekilde sandığa gitmeyecek insanların sayısında artış olduğu aşikar- kendimi boykot çağrısı yapanların yanında görmüyorum, onların sözlerine ortak olmuyorum.

10.

Hıncın ve ‘köle ahlakının’ ötesine geçecek, bizi sürekli olarak mutlak uyuma çağıranların kibirine takılmadan ve takmadan, özgürleşme süreçleri yaratmak mümkün değil mi? Olması gerekeni değil de, yapabileceğimize odaklanmak, yaşamın içerisinde tepkisel değil, etkin kuvvetler olarak ilişkiler kurabilmek mümkün değil mi? Kişinin, kolektif kimliklerin kendisiyle, yüzleşmesi neden bu kadar zor? İçe ve birbirimize doğru akıttığımız bu kadar hıncın yanına, yüzleşmenin urubunu da koyabilsek, şimdiye neler değişirdi kim bilir? 

Büyük sloganların, büyük iddiaların ve yüksek sesle konuşmaların çok hoş bir kolaycılığı vardır. Sloganımı attım görevimi yaptım, söyledim ve ruhumu kurtardım.*

Sandığa ister gidin, ister gitmeyin; ister merkez partilere oy verin, isterseniz de radikal/devrimci sol partilere… Oy verdiğinizde kirlenmeyecek, sistem insanı olmayacaksanız; oy vermeyince de temiz kalarak sistemin dışında veye karşısında durmuş olmayacaksınız. Çünkü sistem aynı zamanda hepimizin varoluşlarına içkindir. Bununla yüzleşmeden ve bunu aşacak yeni kuvvetler, değerler, etik bir bilinç tesis etmeden özgürleşme süreçlerinden de bahsedemeyeceğiz.  

___________________________________________________________________________________

 

*Hakkı Yücel abime selam olsun… Bknz: Söyledim ve Ruhumu Kurtardım - Hakkı Yücel, 27 Kasım 2021 / Yenidüzen

Bu yazı toplam 1951 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar