‘Böyle gitmez’i görsek de...
24 Nisan’dı dün...
“Annan Planı Referandumu”nun yıldönümü...
9 sene öncesine gittim, birden...
Ve fark ettim ki, ‘toplumsal hafıza’ çok kolay siliniyor...
Unuttuk hepimiz...
Elbette, “referandumun yıldönümü” falan diye anımsandı, televizyon programlarında konuşuldu, paneller yapıldı, bildiriler yayınlandı falan da...
Sokaklar, iyiden iyiye kendi içine döndü yine...
Kıbrıs sorununa dair ‘umut’ kırıntıları kaldı güvercinlere yem, onbinlerin ‘barış’ diye haykırdığı meydanlarda...
İşte bu nedenle zaten ‘umutsuzluğun’ liderlerini kaldırdık yeniden, adeta mezarlarından...
Yeniden dirilttik...
Ve ne yazık ki, diriltemedik bir türlü, barış kültürü çabalarını...
***
Yine içimize döndük...
Baş başa kaldık ‘ismi konmamış entegrasyon’ gerçeği ve ‘taksim’e evrilen günlerimizle...
İster ‘vesayet’ deyiniz ismine...
İster ‘kuklalar’ cumhuriyeti...
Ama dünyadan koptuk, iyice...
Tümü “avuntu” söylemler ve eylemler arasında, “dünyalıymışız” gibi yaparak sürdürüyoruz “mış gibi”ler resmi geçidini...
***
Belki farkına vardık yeniden, “böyle gitmez” diye...
Ama hepsi o...
“Böyle gitmez”i görsek de, nasıl gideceğini haykırmaya varmıyor dilimiz...
Çünkü günlük çıkarlar, menfaat gaileleri, bu hukuksuzluk ve başıboşluk düzeni, memnun ediyor genelimizi...
Yine çok sevdiğimiz “ganimet kültürü”ne sarıldık, dört elle...
Delege oyunları, kurultay hırsları, ihale savaşları, yurttaşlık operasyonları, istihdam furyaları arasında söyleniyoruz ha bire....
Bir “yıldönümü” daha geldi, geçti...
Belki tek “evet”in bayramı olmazdı...
Yine de...
Sabahın ilk saati radyodaki heyecanlı buluşmalarımızı özledim, Sami’yle...
Ve yoldan arayan insanların sesini:
“Biz meydana gidiyoruz, barış barış barış diyoruz....”
Burgenstock’un karlı zirvesinde son satırı yazılırken planın, gözümden
süzülen umut yaşlarını anımsadım birden...