Boynumuzun borcu...
Bir toplum içerisinde doğan, büyüyen, gelişen ve en sonunda yaşama veda eden her insanın, doğduğu andan itibaren, en az ana-babasına olduğu kadar, kendisini biçimlendiren bu topraklara ve toplumuna karşı “doğuştan gelen” bir sorumluluğu yüklendiğine inanırım. Bireysel gelişim ve egolarımız yanında, yaptığımız her hareketin, attığımız her adımın, söylediğimiz her sözün yanında bir de yazdığımız herşeyin toplumsal bir yanı olmasıyla birlikte ister direkt, isterse dolaylı yönden olsun, bu “toplumsal belleğe” katkı sağlamaktadır.
Tüm bunlar yanında bir de “insana” olan vefa borçlarımız vardır.
Öyle ki; özellikle bu dünyadan yitip gitmiş ve yaşamı süresince toplumun nazarında toplumsal bir yanı, katkısı olan kişilerin, toplum belleğinden yitip gitmesine gönlünüz el vermediğinde, bunun altında yatan gerçek; o’na karşı bir vefa borcunuzun olduğundandır.
Böylesi insanlarımız ister samimi, ister akarabanız, isterse hiç sohbet etmediğiniz ama gıyaben tanıdığınız biri olsun... günün sonunda; bu toplumdaki yeri ve “yaşatılması gerektiğine” olan inanç, size o’nun yaşatılması ve tanımayanlara tantılması açısından bir misyon yüklüyor.
Neriman Cahit hocanım ve KTÖS; işte yukarıda belirttiğim tüm bu “gerekçelerden” dolayı, önce insan olarak kendilerine, sonra kurumsal bir sendika olarak üyelerine ve en sonunda da toplumsal belleğe karşı duyulan sorumluluktan dolayı, “unutulmasına göz yumulmayan” ve genç yaşta hayata veda eden; öğretmen Adnan Sadık Bozkırlı’nın şiir, anı ve yazılarının toplandığı “Yarı Yanık Notlardan...” kitabını yayınlayarak toplum belleğimize önemli bir katkı koymuşlardır. En başta Neriman hocanımı ve KTÖS’ü yürekten kutluyorum.
Adnan Sadık Bozkırlı; erken yaşta vefat etmesi gözönünde bulundurulursa, kısa sayılacak bu yaşam içerisinde şiir alanındaki üretimleri, sendikacılığı açısından fikirsel katkısı ve siyasi duruşuyla önemli iz bırakmış insanlarımızdan biridir. Tıpkı benim gibi “ilk kez” bu isimle tanışacak olanlarımız vardır kuşkusuz. Böylesi bir yayın olmasaydı, bizim gibi “sendikal-öğretmen” camiasından uzak insanlar Adnan Sadık Bozkırlı’yı tanımayacak, onun şiirleriyle ve en önemlilerinden biri; 20 Temmuz 1974’ü günlerce Rum hastahanesi ve kliniğinde geçirirken gözlemlediği ve yazdığı anıları okuyamayacaktık.
Her zaman 1974 savaşının diğer yüzü gerektiği kadar anlatılmamıştır bizde. Hani 45’lik plakların B-Yüzü gibi, pek çalınmadı, es geçildi. Teslim olmak, esir düşmek, ağlamak, onur kırıklıkları, korku; sanki Kıbrıs Türkü’nün yaşayacağı bir insani ruh hali değilmiş gibi... bundandır ki başta Sevgül Uludağ arkadaşımın röportajları, bu konuda çıkan kitapları ve biz “göçmenlerin” anıları hep madalyonun diğer yüzü olmuş. Halbuki plağın B-Yüzü, savaşın gerçek yüzüydü bence. Plağın A-Yüzündeki tankları alkışlamak, uçaklara bakarak gülümsemek, kahramanlar gibi sokaklarda dolaşmak, bir kurşun bile sıkmamak, bir Rum askeri bile görmemek, şarkı listesinde yükselen olsa da, gerçek; B-Yüzünde saklıdır.
Tıpkı Adnan Sadık Bozkırlı’nın anlattığı gibi.
Bozkırlı; böbrek yetmezliği çeken ve diyaliz makinesine bağlanmak zorunda olan birisiydi. Nitekim savaş günlerinde Türk gazeteciler Adem Yavuz ve Ergin Konuksever’le Türkiye’ye gönderilmişse de, maalesef bu hastalıktan kurtulamamış, orada hayata gözlerini yummuştu.
“Yarı Yanık Notlardan...” gerçekten de yarı yanık notlardan elde edilen bir kitap. Çatoz’daki evine 1974’de bomba düşmesinden dolayı yanan ve bu yanıklar içerisinde yanıklığı ve ıslaklığıyla bir torbaya konulan notlarıydı. Bu notlara ise yeniden Bozkırlı’nın ruhunu katan-oluşturan Neriman Cahit hocanım olmuştur. Elinize, yüreğinize, gözünüze sağlık...