Brexit sonrası; Kıbrıs sorunu ne olacak?
Geçen hafta Brexit sonrası İngiltere’nin, AB’nin ve biraz da dünyanın nereye yöneleceğini irdelemiş ve bu hafta da Kıbrıs sorununun ne olacağına bakacağımı söylemiştim.
Açıkçası Türkiye-İsrail anlaşması ve Türkiye-Rusya yakınlaşması ile artan çözüm umutları, İngilizlerin Brexit kararı ile gölgede kaldı diyebiliriz.
Evet Doğu Akdeniz’de bulunan ve pazara çıkmaya hazır halde olan İsrail gazının Türkiye üzerinden Türk ve AB pazarına ulaşması önümüzdeki 2-3 yıl içinde realize olabilir.
Bunun için İsrail gaz sahası Leviathan bölgesinden Türkiye’nin İskenderun bölgesine deniz altından boru hattı döşenmesi gerekir. Bunun için Kıbrıs’ın MEB’inden geçilmesi gerekir. Çözüm olmadan bunun nasıl mümkün olabileceği de henüz bilinmiyor.
Kıbrıs sorununun çözümü demek 2004 yılında resmen AB üyesi olan Kıbrıs’ın fiili durumu nedeniyle kuzeyde askıda tutulan AB muktesebatının askıdan indirilmesi, yani fiili durum nedeniyle dışarda kalan kuzey Kıbrıs’ın da resmen ve fiilen AB üyesi olması demektir.
Bu durum ABD’yi rahatsız eder mi?
Geçen hafta konuyu değerlendirirken Almanya liderliğinde güçlenen ve kısmen ABD’den bağımsız olan 500 milyonluk AB’nin, ABD’de rahatsızlık yarattığını, AB içinde ABD’ninen sadık müttefiği olan İngiltere’nin ayrılma kararını bu çerçevede değerlendirmek gerektiğini yazmıştım.
Ayrıca ABD’nin AB içine koymaya çalıştığı bir başka sadık müttefiki Türkiye’nin de yıllardır kapıda beklediği halde hala ortaya somut bir plan koyamadığını ve birçok üye ülkede Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili olumsuzluklar yaşandığını, ABD’nin bundan da rahatsız olduğunu belirtmiştim.
Şimdi eyri oturalım doğru konuşalım “ABD, Doğu Akdeniz’de bulunan gerek İsrail’in, gerek Mısır’ın, gerekse de Kıbrıs’ın doğal gazının içinde sadık müttefiklerinin olmadığı AB’nin kontrolünde olmasını ister mi?”
Bence istemez. Bu durumda federal çözüm için iyi niyetle görüşen ama uzun yıllardır devam eden bu görüşmelerde “üzümün sapı,armudun çöpü” diye diye havanda su dövülen ve hala bırakınız çözümü, çözüm zeminini bile oluşturamayan Kıbrıslıları daha ne kadar bekleyeceklerdir?
Yılbaşında önce, belki önümüzdeki yılın ilk aylarında bir çözüm için somut adım atılabilirse bu değerlendirilebilir sanırım. Ama bu süre daha fazla uzatılamaz. O durumda “atı alan, Üsküdar’ı geçer” diye düşünüyorum.
Bu nedenle geç kalmamız halinde “biz artık çözümü değil, bölünmenin kalıcılaşması sürecini” konuşuyor olacağız.
Dünya’da ana enerji kaynağı olarak petrol ve petrol ürünlerinin yaygın olarak kullanılmaya başladığı geçen yüzyılınbaşından bu yana petrol ve doğal gaz, ya da bilinen adıyla karbon yatakları dünyanın hangi bölgesinde yaygın olarak bulunuyorsa oralarda savaşlar hiç eksik olmadı.
Dünya’nın büyük güçleri bu bölgeleri kontrol edebilmek için her fırsatı değerlendirdi. O bölgede yaşayan milyonlarca insanın acı çekmesi onların hiç ama hiç umurunda olmadı. Hala da bu tablo değişmedi.
Hızla tükenmekte olan karbon yataklarının ana enerji kaynağı olarak kullanılmaya devam ettiği sürece bu bölge insanlarının acıları dinmeyecek.
Doğu Akdeniz’in derinlerinde bulunan karbon yatakları da yıllardır ortadoğuyu kontrol amacıyla kullanılan küçücük Kıbrısımızı ayrıca bir de enerji üssü haline getirdi.
Bu durumda Kıbrıs’ın önemi bir kat daha arttı. Elbette yıllardır devam eden etnik sorununu çözümlemiş huzur içinde bir Kıbrıs bütün taraflar için idealdir. Ama bir çözümle doğrudan AB üyesi olacak ve bölgede AB’nin kontrolü altına girecek bir Kıbrıs bazı rahatsızlıklar da yaratacaktır.
Birincisi hala AB kapısında bekleyen, bir türlü kapının eşiğinden içeri adımını atamayan Türkiye bundan rahatsız olacaktır.
İkincisi sadık müttefiki İngiltere’nin ayrılma kararı aldığı, Türkiye’nin de kapıda bekletildiği ama içeri alınma garantisinin olmadığı bir AB’nin birleşik bir Kıbrıs’ın AB üyesi olması dolayısıyle bölgede güç sahibi olması ABD’yi rahatsız etmektedir.
Halbuki İngiliz üsleri vasıtasıyla bir bölümünü, Türkiye vasıtasıyla da kuzey tarafını kontrol ettiği bölünmüş bir Kıbrıs ABD’nin çıkarlarını daha fazla karşılar diye düşünüyorum.
Bu da yakın zamanda bir çözümü zorunlu kılıyor. Yoksa zaman akıp gidecek ve biz kıbrıslılar da arakasından koşacağız ama hiçbir zaman yakalayamayacağız.