1. YAZARLAR

  2. Tümay Tuğyan

  3. BRT çalışanı kimin borcunu ödüyor?
Tümay Tuğyan

Tümay Tuğyan

BRT çalışanı kimin borcunu ödüyor?

A+A-

Bir şirketin ekonomik varlığını sürdürebilmesi için, gelir-gider dengesini sağlamak gibi temel bir zorunluluğu olduğunu bilmek için, alim olmaya gerek yok.
Şirket olarak, bütçenizi yaparken bu dengeyi gözetmek durumundasınız.
Aksi halde açık verirsiniz.
Yani ayda 100 bin TL geliriniz varken, 300 bin TL harcayamazsınız.
Harcarsanız, ödeyemezsiniz.
Ödeyemeyince ne yaparsınız?
Borç alırsınız.
Fakat buna rağmen gideriniz gelirinizin üzerinde seyretmeye devam ederse, önünde sonunda kapıya kilidi vurmak zorunda kalırsınız.
Bunu, orta düzeyde muhasebe bilgisine sahip her şirket bilir.
Ve bütçesini ona göre düzenler, harcamalarını ona göre ayarlar.
Oysa ‘kapıya kilit vurmak’ gibi bir tehlikeyle karşı karşıya olmayan devlet kurumlarımızın, gelir-gider dengesi gibi ‘lüzumsuz’ işlere harcayacak ne zamanı, ne de ihtiyacı(!) vardır.
Borç hanesi gittikçe büyüse de, bu pek öyle büyük bir sorun değildir.
Mesela su giderlerini, mesele telefon giderlerini ya da mesela elektrik giderlerini giderden sayıp da mevcut bütçeden o kalemlere de para ayırmak yerine, o parayla daha ‘önemli’ işler yapılabilir.
Nasıl olsa su da devlet, telefon da, elektrik de!
E devletin malı da deniz olunca...

***

Alın BRT örneğini.
Yıllar yılı biriken bir elektrik borcu.
Hükümetler değişiyor, hükümetler değiştikçe müdürler de öyle.
Ama borç baki.
Ve kimse ötekine, ‘niye ödenmemiş bu borç?’ demiyor.
Hiçbir yetkilinin, geride ‘temiz’ bir bilanço bırakmak gibi bir gailesi yok.
Siyasetin çiftliği olarak varlığını sürdürmekte olan kurumun ekonomik ‘salahiyeti’, seçim sandıklarına yansıyacak olan siyasi ’salahiyeti’ kadar önemli değil.

***

Elektrik borcu varsın beklesin...
Biz o parayla mesela başta seçim dönemleri olmak üzere muhtelif dönemlerde bir dolu istihdam yapabiliriz.
Örneğin Haber Merkezi’nde ya da program bölümünde bir dolu kalifiye eleman varken, kimi zaman siyasi kimi zaman ise tamamen kişisel gerekçelerle o insanları geri plana çekip, her dönem ama istisnasız her dönem dışardan spiker, haber programcısı ya da program yapımcısı getirtip, ihtiyaç var ya da yok, onlardan hizmet satın alabiliriz.

***

Bu borç, yıllar yılı ‘nasıl olsa devletin televizyonunun elektriğini kesecek halleri yok ya!’ diyen mantığın bir ürünü.
Yük pek çok yanlış uygulama nedeniyle büyüdü, büyüdü ve bugün bu hale geldi.
Elektrik Kurumu çok ama çok geç kalınmış biçimde ‘şalterleri indirince’ de kabahatli oldu.
Ve çözüm, çalışanın cebinde bulundu.
Toplu İş Sözleşmesi’nden kaynaklanan bir hak olan ve düzensiz mesai saatlerinde çalışan personele ödenen vardiya tahsisatları, bu ayki maaşlardan kesildi.
Kurum müdürü, ‘büyütecek bir şey yok’ diyor.
İyi de söz konusu kesinti ortalama 300 TL.
Yani toplam maaşların yüzde 10’u, 15’i.
Dövizin bu denli yükseldiği bir dönemde, zaten herkesin mevcut bütçe dengesi sarsılmışken, insanların rızası olmaksızın kurumun borçlarını onlara ödetemezsiniz.
Kurumun mali sıkıntılarının sorumlusu çalışanlar değildir.

Bu yazı toplam 2160 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar