1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Bruno Latour ve Mirası
Bruno Latour ve Mirası

Bruno Latour ve Mirası

Son yıllarda çevre krizi üzerine yoğunlaşsa da, felsefe yanında, birçok sanat dalında esin kaynağı olan, çalışmaları değişik alanlarda yankılanan önemli bir filozoftu Latour.

A+A-

Hakan Karahasan
[email protected]

Yirminci yüzyıl ve felsefe denince akla gelen önemli isimler, birer birer sahneyi “yeni nesillere” bırakıyor yavaşça. Elbette bu sahneden ayrılma durumu sırayla gerçekleşmiyor. Nitekim bir süredir tedavi görmekte olan Fransız filozof Bruno Latour 9 Ekim 2022 tarihinde vefat ettiğinde 75 yaşındaydı. Bruno Latour özellikle felsefe, sosyal ve beşeri bilimler alanında okumalar yapan birçok kişinin kulağına tanıdık gelen bir isim olmasına rağmen, Türkçede eserlerinin çoğunu okuyabilmek halen mümkün değil. Belki de bu yüzden olacak, Latour’un vefat haberi dış basında aynı gün hemen duyurulsa da, bizim buralarda, “dünyanın merkezi” olan Kıbrıs’ta böyle bir haberi hiçbir gazetemiz vermedi. Vermemekle de kalınmıyor. Bu ve buna benzer haberlerin hemen hemen hiç duyurulmamasını, büyük oranda iç politika, gündelik sorunlar ve yakın coğrafyada olanlara odaklanılmasıyla, aslında ülkenin bilim, kültür-sanat hayatı adına önemli bir gösterge olarak nitelendirilebilmek mümkün. Dünya ile bağlantımıza bakmak için, bu ve buna benzer haberlerin gazetelerde, haber sitelerinde yer alma sıklığına bakmak, ifade edil(e)meyenin aslında ne kadar çok söz söyleyeceğine dair önemli ip uçları barındırıyor.

            Bruno Latour... Kimilerine göre postmodernizmin önemli bir temsilcisiydi. Biz Hiç Modern Olmadık kitabı moderniteye dair sağlam bir eleştiri olmakla kalmayıp, aynı zamanda 1990’lı yıllarda modernleşmenin neden imkansız olduğunu da anlatmaktaydı. Spekülatif bir yorum olacak ama belki de Latour’un bu çalışması Levent Kavas’ın “Agamben nereden başlamıştı? Değmelerin değme biraradalığı” adlı sohbetinde ifade ettiği Jean-Luc Nancy, Maurice Blanchot ve Giorgio Agamben arasında süregelen tartışmaya eklemlenebilecek bir çalışma olarak okunabilir (1).

            Hal böyle iken, Bruno Latour kimdi? Neden vefatı sonrası, kısa da olsa (ki kanımca uzun ve detaylı bir yazı ile düşünceleri, etkileri tartışılmalı) hakkında bir yazılması gerekiyor? Yukarıdaki paragrafta belirtildiği üzere, Latour’un adı uzun bir dönem postmodernite, görelilik ile birlikte anıldı. Özellikle 1979 yılında yayımlanan, Britanyalı sosyolog Steve Woolgar ile birlikte yazdığı Laboratory Life: The Construction of Scientific Facts adlı çalışmasından itibaren, azılı bir bilim eleştirmeni olarak görüldü (2). Bununla da kalmayıp, bilimsel düşüncenin sosyal yaşam, ideolojiler ile nasıl iç içe geçmiş olduğu konularında, gerçekliğin toplumsal olarak inşa edildiği iddiasının en önemli temsilcilerinden biri kabul edildi (3).  Biz Hiç Modern Olmadık neden hiçbir zaman modern ol(a)madığımızı anlatırken, bilim ve tekniğin politika ile iç içeliğini bizlere bir kez daha hatırlatmaktadır. Son dönemlerinde ise bugünün popüler şekliyle söyleyecek olursak, çevre krizi üzerine yazdığı yazılarda mevcut durumun böyle gelip böyle gidemeyeceğini ifade etmeye çalışmıştır. Türkçeye Rota: Politikada Yönümüzü Nasıl Bulacağız? adıyla çevrilen kitabında, yaşadığımız bu kriz durumunu aşmak istiyorsak, bunun Elon Musk’ın ifadesiyle başka bir gezegene taşınmak yerine, içinde bulunduğumuz dünya ile uyumlu bir yaşam tarzı ile olabileceğini vurgulamaktadır (4). Her ne kadar özellikle son yıllarda çevre krizi üzerine yoğunlaşsa da, felsefe yanında, birçok sanat dalında esin kaynağı olan, çalışmaları değişik alanlarda yankılanan önemli bir filozoftu Latour. Hakkında elbette çok şey yazılabilir, yazılmalı. Latour’un vefatı sonrası bize bıraktığı düşünme, sunulanları sorgulama, yaşadığımız çevre ile birlikte onun bir parçası olduğumuz gerçeğinden hareket etmemiz gerektiği gibi son derece önemli bir miras ile geride kalanlar yoluna devam edeceklerdir. Yola devam ederken bir dileğimi de ifade etmek istiyorum: Latour’un daha çok çalışmasını Türkçede görebilmek, okuyabilmek ve onun mirasını okuyup, düşünüp, tartışabilmek ümidiyle

 

Notlar

(1). Cümlede belirttiğim gibi, bu yorumun zorlama olup olmayacağını konu ile ilgili tartışmalar üzerinden değerlendirmek için bahsi geçen sohbeti takip etmekte fayda var. Konu ile ilgili olarak, bkz: Levent Kavas. (24 Şubat 2021). “Agamben nereden başlamıştı? Değmelerin değme biraradalığı.” Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi: Felsefe Konuşmaları. https://www.youtube.com/watch?v=wSX0zMlkGyg. (Çevrimiçi: 9 Kasım 2022). Türkçede ilk baskısı 2008 yılında Norgunk Yayınları tarafından yapılan Biz Hiç Modern Olmadık, uzun bir süre yeniden basılmayı bekledi. Bu bekleyiş 2020 Aralık ayında nihayet son buldu ve çalışma şu an kitapçılarda bulunabiliyor.

(2). 1990’lı ve 2000’li yılları yaşayanların iyi hatırlayacakları bilim ve bilimsel jargonu kullanarak sahte bilim yapıldığı iddiaları ortaya atıldığında, ki Social Text dergisindeki “Sokal Vakası” buna önemli bir örnektir, eleştiri oklarının yöneldiği isimlerden bir tanesi bizzat Latour’un kendisiydi. Social Text’teki “Sokal Vakası” sonrası konu ile ilgili tartışmaları için, bBkz: Alan Sokal & Jean Bricmont. (2002). Son Moda Saçmalar: Postmodern Aydınların Bilimi Kötüye Kullanmaları. Çev. Memet Baydur & Ongun Onaran. İstanbul: İletişim Yayınları.

(3). Elbette bu konuda yazan ilk isim Latour değil. Ondan önce, bilimin kişisel ihtiraslar, ilgiler, inançlar, toplumsal olaylar ile olan ilişkilerine değinen birçok çalışma bulunuyor. Özellikle Alexander Koyré, Thomas S. Kuhn ve Paul Feyerabend’in çalışmaları konu üzerine yeni ilgi duyanlar için tavsiye edilebilir.

(4). Stuart Jeffries. “Bruno Latour obituary.” https://www.theguardian.com/world/2022/oct/10/bruno-latour-obituary. (Çevrimiçi: 8 Kasım 2022).

Bu haber toplam 3072 defa okunmuştur
Gaile 497. Sayısı

Gaile 497. Sayısı