Bu adadan barışçıl bir heykeltraş geçti...
SAVAŞ KARŞITI SANATÇI BAKİ BOĞAÇ’IN ARDINDAN...
Çok değerli Kıbrıslı heykeltraş Baki Boğaç’ı geçtiğimiz günlerde kaybettik... 1951 Larnaka Tuzlası’nda dünyaya gelen Baki Boğaç, her iki toplumda da sevilen bir sanatçıydı...
Savaş karşıtı duruşuyla ve bir Kıbrıslırum ressama ait bulduğu eserleri senelerce koruyup bunları seneler sonra sahibine ulaştırmaya çalışan Baki Boğaç için Kıbrıslıtürk sosyal medyasında ve basınında çıkan yazıların yanısıra, Kıbrıslırum medyası da bu sanatçımızın vefatına geniş yer verdi. Kıbrıslırum basınındaki yazıları dikkatimize getiren değerli arkadaşımız Ulus Irkad’a çok teşekkür ediyoruz... Bu yazıları da google translate aracılığıyla özetle çevirerek okurlarımızla paylaşıyoruz...
Baki Boğaç, uzun yıllardan beridir Parkinson hastalığıyla boğuşmaktaydı ve bu hastalıkla boğuşurken, YENİDÜZEN’in haftalık dergisi ADRES KIBRIS için gazeteci arkadaşımız Sevgi Yalman, onunla bir röportaj yapmıştı... 15 Nisan 2013 tarihinde ADRES KIBRIS’ın 101nci sayısında yer alan bu röportajı da bir kez daha yayımlayarak, Baki Boğaç’ı anmak istiyoruz... Ailesinin acısını paylaşıyoruz...
“Heykel alanında Kıbrıs’ın gelmiş geçmiş en iyi heykeltraşlarındandı...”
Ulus IRKAD
Çok uzun bir zaman olmuştu. Onu hiçbir yerde görememiştim, arada sırada aklıma gelmez de değildi. Muhakkak atölyesinde birşeyler üretiyordur şimdi diyordum kendime. Onun devamlı üretken çok iyi bir sanatçı, bir heykeltraş olduğunu biliyordum. Yaklaşık 15-20 sene önce okulda okul nöbetçisi olduğumda karşıdaki küçük şapelde heykelleri ve eserleri ile uğraştığını görür, yanına gider ve uzun bir süre sohbet ederdik. Birçok uluslararası sergiye ve ülkedeki sergilerle gene kendi sergilerinden bahsederdik. Devamlı üretme peşindeydi. Ona göre durmak bir bakıma sanatın da sona ermesiydi ki bu onun için ölüm gibiydi.
Çok uzun bir dönem önce TKP'nin de koalisyon ortağı olduğu bir hükümet ona Mağusa'nın içinde Gazi İlkokulu'nun, yani bizim okulun karşısında bir atölye vermişti. Orada gerek taştan, gerekse demirden heykellerini yapmakla meşguldü. Doyasıya çalışmaktaydı. Bir keresinde bu atölyede Sayın Emin Çizenel de bir sergi açmıştı. Sanırım onun da eserleri burada sergilenmekteydi. Bir keresinde okul çocuklarını da onun sergilerinden birine götürmüştük arkadaşlarla. Yaklaşık 30 sene önce Mağusa içinde hiçbir etkinlik kaçırmaz, muhakkak orada bulunurdu. Sorular sorardı konferansı düzenleyenlere. Sonra onun 2003 veya 2004 yılında bir Radyo istasyonunda bir söyleşisini dinlemiştim. Vizyonu genişti ve ülkenin sorunlarını açık kalple dile getirmiş resmi ideolojiyi bayağı eleştirmişti. Zaten bir sanatçıdan başka bir şey beklenemezdi. Evet, uzun bir dönem olmuş ona rastlayamamıştım. Bu arada ben de emekliye ayrılmıştım. Mağusa Belediye Meclisi'nde hizmet görmekteydim. Onun eksikliği gerçekten hissediliyordu. Sonra bu sessizliğin de ardından dün onun ölüm haberini aldık. O büyük bir sanatçıydı. Heykel alanında Kıbrıs'ın gelmiş geçmiş en iyi heykeltraşlarındandı. Kısacık ömründe hayata bir nokta veya bir çizgi çizmek oldukça önemli. Boğaç büyük bir çizgi çekti hayata. Hem de eserleriyle.. Ebediyete kadar. Bir çizgi ki ölümsüzlüğe ulaştıracak o çizgideki eserleri onu.
Segili üstad yıldızlar yoldaşın olsun. Seni unutmayacağız. Sonsuza kadar yerin var artık Doğada ve uzayda. Saygılarımla...
ADRES KIBRIS’ın 15 Nisan 2013 tarihli 101nci sayısında gazeteci Sevgi Yalman’ın Baki Boğaç’la röportajı...
“Baki Boğaç: Her şeye aşık...”
Sevgi Yalman
Baki Boğaç, aşka aşık…
Aşkla yaşarken “savaşa da hayır” diyor ama şimdilerde savaşmak zorunda… Savaştığı şeyse bir hastalık, ‘Parkinson’. “Onu mutlaka yeneceğim” diyor Baki Boğaç… O bir heykeltıraş ve aşık. Sanata aşık, heykele aşık, eşine aşık, Mağusa’ya aşık ve denize aşık. Reenkarnasyon’a (ruhun başka bedenlerde hayat bulması) inanıyor.
Kendini, yaşama merhaba dediği Larnaka’nın Tuzla köyünde, daha 6 yaşında iken köy camisinin resmini yaparken hatırlıyor. İlkokul 2. sınıfta Tabiat Bilgisi dersinde hocası Hasan Karabiber’in gösterdiği kıyma makinesinin aynısını 2 gün sonra süt kutularından yapmış.
8 yaşındayken okul bahçesinde bulup su ile karıştırdığı ve şekil vererek bir insan figürüne dönüştürdüğü toprağın kil olduğunu ise yine hocasından öğrenmiş.
O gün eline aldığı kili hiç bırakmamış. Bu yıl profesyonel olarak 30. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Kıbrıs’ta 7 kişisel heykel sergisi açan Baki Boğaç, 30 aşkın karma, 4 de uluslararası sergiye katılmış. 1988-2001 yılları arasında 5 kez Devlet Resim Heykel Sergisi ödülü almış.
Baki Boğaç’ın eserleri, çeşitli devlet kuruluşlarında, Türkiye, Almanya, Fransa ve Amerika’daki bazı özel koleksiyonlarda yer alıyor.
Heykellerinde soyut çalışmayı seven Baki Boğaç son dönemde kinetik heykeller yapmaya başladı.
Antik çağdan günümüze tüm savaşları reddeden sanatçı, savaşların, emperyalizmin doyumsuz para hırsından çıktığını irdeleyen hareketli heykeller yapıyor. Kıbrıs’ta ilk olan bu çalışmalarını da önümüzdeki aylarda sergilemeyi planlıyor.
Baki Boğaç, “Savaşa Hayır” diyor ama şimdilerde savaşıyor. Savaştığı şeyse bir hastalık ‘Parkinson’. “Onu mutlaka yeneceğim” diyor ve devam ediyor. “Yaklaşık 10-12 ay inanılmaz acılar içinde yaşadım. Bu süreçte kullandığım ilaçların yan tesiri ile boyun kasılmalarım oldu. Sanatsal üretimden fiziki olarak uzak kaldım. Doktorumun ‘bu ağrılar hastalığın rutini, senin manevi gücün aldığın kimyasallardan (haplardan) daha önemli’ sözü üzerine kendimi revize etmeye karar verdim. Kısa süre içinde bir başka aşkım olan denizin de etkisiyle parkinsonun defterini düreceğime inanıyorum.”
Boğaç, “acılar içinde kıvrandığı dönemde sanatsal üretimden uzak kaldım” diyor ama bu doğru değil. Heykel yapmamış ama başka sanatsal faaliyetlerle uğraşmış. Geçtiğimiz yaz, deniz sahilinden topladığı irili ufaklı deniz kabuklarından heykeller, küpe, kolye ve yüzükler yapmış. Ama onları saymıyor. “Üretimsiz geçen bu aylar bana kuluçka dönemi oldu. Şimdi heykeller damlaya damlaya değil, şelale gibi gümbür gümbür gelecek” diyor.
Adres Kıbrıs sordu, Baki Boğaç anlattı...
“1951 Larnaka-Tuzla doğumluyum. 6 yaşındayken arkadaşlarım alfabe öğrenirken ben çizgi ve resimle uğraşıyordum. Ruhun yeni bir bedende devam etmesine (Reenkarnasyon) inanırım. Bana çok iyi bir karma yapı geldi. Babam deri fabrikasında işçiydi. İşe yaramaz kösele bıçaklarını bana getirirdi. Tahtaları yontar, lastikleri keser hep bir şeyler yapardım. O dönem western filmleri vardı. Çocuk aklımla kızılderililerin haksızlığa uğradığı gerçeğini kavramıştım. Tahtadan silah, kılıç, kalkan, torbadan kızılderili kıyafeti yapar boyardım. Arkadaşlarım beğenince motive oldum. Onlara da yaptım. Ama oyunlarda ben hep Kızılderili oldum..
Kendi içimdeki çocuk o kadar açtı ki 62 yaşına geldim, şu anda bile hala doymuş değil. Sanatçı olmamın en büyük motivasyonu bana bu oldu. Sınırsız hayal gücü ve çok iyi bir gözlem yeteneği..
Yaşadığım Tuzla köyü Larnaka’ya çok yakındı. Ailem Larnaka’ya gitmeme izin vermiyordu. Ben de “denize gidemezsem o bana gelsin” diyerek kurumuş bir hurma gövdesini aldım. Testere, keser ve bıçak kullanarak sandal yaptım. 12 yaşındaydım. İçini cam macunu ile sıvadım, deniz mavisi boyayla boyadım, içini su doldurdum, bütün yazı, arkadaşlarımla bu suda geçirdim..
Mağusa’ya gelişim, benim için büyük motivasyon oldu. Mağusa’nın büyülü güzelliğinden çok etkilendim. 7 sanatı da içinde barındırdığı için mimarlık eğitimini seçtim. İTÜ’de Yavuz Görey’den heykel ve tasarım, Şadan Bezeyiş’ten resim dersleri aldım. Tüm boş zamanlarımı bu hocalarımın atölyelerinde geçirdim.”
“Tüm kültür sanat çalışmalarına maydanozum”.
“Mağusa’ya olan aşkımdan dolayı, tüm kültür sanat çalışmalarına ‘maydanoz’um. Kıbrıs Sanat Derneğinin kurucularındanım. Her çalışmaya katkı koymak isterim. Son dönemde Mağusa’ya bir heykel müzesi kazandırma çalışmalarına da katkı koymaya çalışıyorum..
Bir şeyi sevmek demek, o şeyi tanımak demektir. Aşık olduğum şeyi sürekli düşünürüm, aklımda güzelleştiririm. Mağusa’yı çok iyi tanıdığıma inanıyorum. Kafamda Mağusa’ya dair yapılmış onlarca proje var. St.George Latin Kilisesi, Othello kalesi ve 2 yer altı kilisesi gibi..
1972 yılında İstanbul’da Eczacılık Fakültesi’nde okuyan eşim Sezin’le tanıştık. Sergilere yalnız gitmekten kurtuldum.”
Asur Krallarının yüzüğünü taktılar
Söyleşinin tam da bu noktasında kendisi de bir sanatçı olan Sezin Hanım araya giriyor ve “Ben ilk kez Baki’nin eserlerine aşık oldum. Namık Kemal Lisesi Mezuniyet Sergisinde eserlerini görüp çok etkilendim. Kuzenime de tanışmak istediğimi söyledim ama onu bulamadı. Daha sonra birkaç kez karşılaştık ama resimleri yapanın o olduğunu bilmiyordum. İstanbul’da resmen tanıştıktan sonra öğrendim” diyor.
Çiftin, nişan yüzüğü hikayesi de çok ilginç. Kuyumcu’dan bir çift yüzük almak yerine, birlikte gittikleri İstanbul Arkeoloji Müzesinde görüp beğendikleri Asur Krallarından birinin yüzüğünün aynını kuyumcuya özel olarak yaptırıp parmaklarına takmışlar.
https://www.yeniduzen.com/her-seye-asik-80285h.htm
(ADRES KIBRIS 101. SAYISI/YENİDÜZEN – Sevgi YALMAN – 15 Nisan 2013).
“Andi Hacıadamos’un eserlerini saklayıp ailesine iade eden Kıbrıslıtürk heykeltraş vefat etti...”
FİLELEFTHEROS gazetesi de Baki Boğaç’ın vefatıyla ilgili geniş bir yazı yayımladı... Yazıyı google translate aracılığıyla Rumca’dan İngilizce’ye çevirdik, İngilizce metni ise okurlarımız için özetle Türkçeleştirdik. FİLELEFTHEROS’ta 5 Ekim 2022’de yayımlanan yazıda özetle şöyle deniliyor:
*** Kıbrıslıtürk heykeltraş Baki Boğaç vefat etti... Çeşitli ödüller kazanmış olan Kıbrıslıtürk heykeltraş ve mimar Baki Boğaç, 71 yaşında vefat etti. Baki Boğaç, 1976 yılında Andi Hacıadamos’un (1936-1990) Maraş’taki atölyesini keşfederek eserlerini ailesine iade etmek üzere koruma altına almış ve bu eserleri Birleşmiş Milletler aracılığıyla 1993 yılında Andi Hacıadamos’un ailesine iade etmişti...
*** 1951 yılında Larnaka’da dünyaya gelen Baki Boğaç’ın ailesi, 1963 yılında Mağusa’ya yerleşmişti ve 1970 yılında İstanbul’da İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde eğitim görmeye gitmişti Baki Boğaç. 1976 yılında mezun olmuş ancak gerek heykel, gerekse resim sanatında eserler vermeye de devam etmişti. İstanbul’da kendisine mimar olarak iş teklifi yapılmış olmasına karşın, Mağusa’ya geri dönmeyi seçmişti...
*** Baki Boğaç 2001 yılında kendi heykel atölyesini açmış ve buna “Pigmalion” adını vermişti. Yedi kişisel sergi açmış ve düzinelerce karma ve uluslararası sergiye de eserleriyle katılmıştı.
*** Baki Boğaç, Andi Hacıadamos’un Maraş’ta kalan atölyesinde bulunan eserleri keşfeden kişi olmuştu. Bu durumdan memnun değildi ancak 1993 yılında bu eserleri Andi’nin ailesine teslim edinceye kadar koruma altında tutmuştu... 17 sene boyunca kişisel olarak aldığı riske karşın, hiç tanımadığı bir sanatçının eserlerini korumayı seçmişti... 1974’te Maraş’tan savaş nedeniyle kaçtıktan sonra halen Baf’ta hayatını sürdüren Andi Hacıadamos’un ailesi, Baki Boğaç’ın bu jestini, “En büyük insanlık eylemi ve sanatsal yaratı ve kültürün takdir edilmesi” olarak kabul ettiklerini duyurmuş, “bu, hepimizi de doğrudan etkiliyor” demişti...
*** 2017 yılında Baf’ın Avrupa Kültürel Başkentlerinden biri olarak seçilmesi ardından buradaki etkinliklerde Baki Boğaç onore edilmişti bu insanlık eylemi nedeniyle ve “Tehlikeli Yolculuklar” başlığı altında, vefat etmiş olan Andi Hacıadamis’le birlikte Eski Elektrik Fabrikası’nda ortak bir retrospektif heykel sergisine katılmıştı... (Andi Hacıadamis’in eserlerinin BM aracılığıyla ailesine iadesini görmeye ömrü yetmemişti...)
*** Boğaç, ancak bireyler, toplum ve geniş anlamda dünyada uzlaşma aracılığıyla insanlar arasında sevginin mümkün olabileceğine inanmaktaydı... Sevginin çok değerli olduğunu ve ancak sevgi aracılığıyla insanın aydınlanabileceğine inanmaktaydı, hayata dair yaklaşımını da üç boyutlu güzel eserlerinde yanıstmıştı... Esas motivasyonunun “cansız olsa dahi, ölümsüz bir şey yaratmak olduğunu” söylüyordu...
*** Baki Boğaç, mimarlık eğitimini tamamlayıp da adaya döner dönmez, kendisine diğer mimarlarla birlikte ve asker eşliğinde kapalı Maraş’taki binaları kayda geçme görevi verilmişti ki bu binalara insanların girmesi yasaktı. Baki Boğaç, Hacıadamos’un atölyesini görür görmez, onu tanımadığı halde, Andi’nin eserlerinin değerini derhal kavramıştı. Atölyeye girdiği zaman gördüğü şey Andi değil, onun deneyimli elleriyle yarattığı, çok detaylı, çok emek verilmiş, büyük tutkuyla yaratmış olduğu sanat eserleri olmuştu. Bu eserleri ve atölyede bulmuş olduğu fotoğraflarla mektupları da gizlice almıştı...
*** 1992 yılında ABD Elçiliği, Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk sanatçıların ortak bir sergisini açtığı zaman, Baki Boğaç, Andi Hacıadamos’un eserlerini aileye iade etme niyetini Kıbrıslırum sanatçılara ifade etmişti. Andi Hacıadamos, Güney Afrika’nın başkenti Johannesburg’ta altı yıl kaldıktan sonra 1980 yılında Baf’a yerleşmişti ancak 1990 yılında yalnızca 54 yaşındayken kansere yenik düşmüştü... Boğaç, Amerikan büyükelçiliğine, onca yıl saklamış olduğu Andi Hacıadamos’a ait herşeyi vermiş, ABD elçiliğinden Birleşmiş Milletler aracılığıyla bunların Baf’ta bulunan Andi Hacıadamos’un ailesine iade edilmesini istemişti.
*** 2003 yılında barikatlar açıldıktan sonra Boğaç nihayet Baf’a giderek Andi Hacıadamos’un ailesiyle bizzat tanışmış ve o günden sonra da yakın bir dostluğu sürdürmüşlerdi. Bu yakın ilişki sonucunda Avrupa Kültür Başkenti olarak seçilen Baf’ta Baki Boğaç, fiziken orada olmasa da Andi Hacıadamos’la ortak bir sergide buluşmuştu...
(FİLELEFTHEROS’un 5.10.2022’de yayımlanan haberini özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
“Baf’ın bir dostu aramızdan ayrıldı...”
“Paphos Live” adlı internet haber sitesi de Baki Boğaç hakkında özetle şöyle yazdı:
*** Baf’ın bir dostu aramızdan ayrıldı... Kıbrıslıtürk Baki Boğaç, hayata veda etti. Baki Boğaç, Andi Hacıadamos’un sanat eserlerini bulup koruyan sanatçı idi. Andi Hacıadamos’un oğlu Sergis Hacıadamu, Baki Boğaç’ın kapalı Maraş’ta babasının sanat eserlerini bularak bunları 1993’te aileye iade ettiğini hatırlattı. 2017 yılında PAFOS 2017 yani Baf’ın Avrupa Kültür Başkenti seçilmesi çerçevesinde yapılan etkinliklerde Baki Boğaç, bu eylemi nedeniyle onore edilmiş ve kendisi de kendi eserleriyle birlikte Andi Hacıadamos’un eserlerinin sergilendiği heykel sergisine katılmıştı...
Andi Hacıadamos’un oğlu Sergis Hacıadamu, bu özel aile dostunu kaybetmiş olmaktan çok üzgün olduklarını söyledi ve “Baf’ın bir dostuydu o ama genel olarak tüm Kıbrıs’ın dostuydu... Boğaç, 1951 yılında Larnaka’da dünyaya gelmiş fakat ailesi 1963’te Mağusa’ya yerleşmişti. Baki Boğaç, sonra adadan ayrılıp İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde okumaya İstanbul’a gitmişti. 1976’da mezun olmuş ve kendisine orada bir mimar olarak iş teklif edilmesine karşın, Mağusa’ya geri dönmeyi seçmişti...” dedi.