BU ARALIK… SIK SIK SORUYORUM…
BU ARALIK… SIK SIK SORUYORUM…
Neriman Cahit
Bu aralık sık sık soruyorum yakınlarıma, dostlarıma:
- Engelli hayvanların farkında mısınız? diye…
Canı sıkılarak yanıt vermeye / kendini savunmaya çalışır çoğu.
Ve, uygun anı yakalayıp başlarsın soru sormaya:
- - Ör: Gözleri görmeyen bir kedi ya da köpekle aynı evi paylaşmanın… Gözleri görebilen bir kedi ya da köpekle yaşamaktan farklı olmadığını biliyor musunuz?
Ya da, üç bacaklı bir köpeğin de sizinle aynı şekilde koşup oynayabileceğini…
Tek yapmanız gereken, dostunuza biraz daha özen göstermek…
***
Genelde, çoğu insan, göz yuvaları boş bir kedinin yüzüne bakmak istemez…
Ya da, bir ayağı olmayan bir hayvan gördüğünde: “Ay içim fena oldu… Bayılacağım” vb. yakınmalarla başını çevirip, süratle oradan uzaklaşmaya çalışır…
***
Bu konuyla ilgili okuduğum bir haberi sizlere de ulaştırmak için kaleme aldım, ufak tefek eklemeler yaparak…
Türkiye’de bir grup ‘Hayvan Savunucuları,’ çoğu insan tarafından şiddete maruz kalarak engelli hale gelmiş hayvanlara baktırarak, toplumu bilinçlendirmeyi ve empati kurulmasını amaçlayan bir projeye imza atmışlar: “FARKINDA MISINIZ?...”
Proje kapsamında, ünlü isimler, engelli hayvanlarla birlikte kamera karşısına geçmiş… Kendileri de ‘photoshopla’ engelli hale getirilen bu ünlü kişiler oldukça da ilgi toplayıp… Hayvanseverlerin sayısını artırmışlar… Bu da doğal olarak, bu konuda hayvanlara yardım ve onları koruma yolunda oldukça pozitif yaklaşım sonuçlarını doğurucu umudunu artırıyor…
GELELİM SİZE…
• Ara sıra da olsa, içine korkuyu karıştırmadan… Er ya da geç, bir yerde, tek tek bir ömrünüzün olduğu gelir mi aklınıza… Bunu, bazı dostlara sohbetlerimizde de soruyorum…
• Ve, ayrımcılığa – ‘Öteki’ kin aşağılanmasına karşı: “Boyun eğmek… Ya da eğmemek” tavrının hangisini benimsersiniz…
• Ya sınırlara karşı tavrınız…
Sınırlara karşı…
Sınırlar yerine, birlikte yaşama… Karşılıklı saygı, Varolma ve Varetme kültürünü yeğ tutmaya…
• Demokrasiye – Barışa katkı koymaya…
***
Geçtiğimiz hafta bu soruyu sordum bazı dostlara… Hatta, çok az tanıdığım ya da hiç tanımadıklarıma…
Bakın aldığım bazı yanıtlara:
• Çocuklar için…. BÜYÜKLERİN
• Kadınlar için … KOCALARIN
• Gençler için… YAŞLILARIN
• Fakirler için… ZENGİNLERİN
• Bütün toplum için… POLİTİKACILARIN…
• Karar verip uyguladığı bir düzende
• ANCAK BU KADARI OLABİLİR…
------------------------------------------------------------------------------------
Filiz Naldöven’den
SU AĞACI…
Gün be gün artan ‘Edebi Çoraklığımıza’a bir esinti gibi geldi Filiz Naldöven’in: “Su Ağacı” adını verdiği yeni şiir kitabı. Khora Kitaplığı’nın (31.), şiir kitabı olarak da (7.) olan kitabı yayına Merter Refikoğlu hazırlamış. Kapak Tasarımını Ümit İnatçı – Sayfa Tasarımını ise Ömer Tatlısu yapmış… Kitap ise Okman Printing’de basılmış…
SU AĞACI…
Kitapta yer alan (35) şiir… Eğer dikkatle okunursa – şiirler arasında – organik bir bağ olduğu… Duyumsanır rahatlıkla… Her şiir, bir sonrakinin ‘nedeni ve devamı’ gibi…
Özellikle de, kabukta kalmayıp ‘öze inen’ bir duyarlılıkla…
Bu bağlamda, şu gerçeği de eklemek istiyorum: Şiirin gücü, bir yerde çağrışımın da gücüdür… Okuyucuyu, dar bir alana sıkıştıran şiir ‘açılım’ bulamaz… Çağrışım gücü içinse, olmazsa olmaz şart elbette imge zenginliğidir… Ancak: Bu ‘imge zenginliği’ sade ve dingin olmaktan kaynaklanmalıdır…
Filiz’in şiirlerini okudukça, insan şu noktaya da gelebilir: “Kimi zaman bir aşk için yazılır şiir. Kimi zaman da, şiir yazmak bir aşka dönüşebilir…”
BİR YANITTIR ŞİİR ASLINDA…
Evet, gerçekten de bir yanıttır şiir…
Onu yakalayabilmek için – özellikle de – hem yürek hem de kafaca… Ve, okuyucusunu olduğu kadar, yazarını da sınar… O yazar ki: Hem kendi hem de ülkesinde yaşanan onca olumsuzluğa… Hele de: “Teknoloji, politika vb: Nimet vb. bireylerin yaşamsal dengesini altüst edeli beri:
“Önce ağır ağır, sonra da hışımla atılıp gittiler çöp sepetine…
Öyle ya, teknoloji, nimet, para tanrı oldu…
Ve aşk da dahil…
Her şey alınıp satılabildi…
İŞTE KİTAPTAN BİR ŞİİR
BEKLERDİM
Uzak bir şehirdin gelirdin
Aniden açıp kapılarını
Alırdın beni içeri…
Beklerdim…
Toprağın altında gezinirdi ateşim
Bir kaya çatlasa tam ortasından
Bir ağaç göğerse gibi beklerdim…
Denizi çitilerdim çeksin diye uzaklar
Bacaklarımı sarkıtıp limana, eteklerim kalçalarımda
Öyle aşk çıplağı dökerdim kendimi suya…
Böylece kaç topacı düşürürdüm ruhumdan
Döne döne büyürdüm…
Yine gel aç kapılarını
Dönüyor olacağım…
***
Lütfen okuyun bu şiirleri… Paylaşın…