BU ATMOSFERDE GÖREVİMİZ HENÜZ BİTMEDİ!
Diyorlar ki, "iyi şartlara sahip olmak fırsatları değerlendirmekten geçer..."
İyi de, göremediğimiz fırsatları nasıl değerlendirebiliriz ki?
Bu toplum hep başka insanların, bir yolunu bulup iktidardan yararlananların ve gücü elinde tutanların hikâyelerindeki bir karakter oldu...
Onların çıkar ve yağmalarının, imtiyazlarının bedelini ödedi...
Bu öyküde tek görevimiz, ömrümüz yettikçe, yağmanın, ganimetin ve biat etmenin kuşaklar boyunca devam edebilmesini sağlamaktı!
Ve gelen-giden tüm iktidar odakları süresince, Kıbrıslı Türkler bu öyküye "kurbanlık" duygusuna yaklaşabildikleri ölçüde ödüllendirildiler!
Kimisi "müdür" ,
Kimisi "memur" oldu...
Kimisi de bir yolu bulunup "ongarıldı" ...
Panik, umutsuzluk, bunalım ve her şeyden kaçmanın damgasını vurduğu bir "KTTC Atmosferi" halâ yaşatılıyorsa; bu hayatı başkaları için yaşama görevimiz henüz bitmemiş demektir!
Zaten yeni bir sonuca da, ancak yeni bir düşünce, yeni bir hareket tarzı geliştirerek ulaşmak mümkün olabilir.
Tarihte "biz ve onlar" ikileminin ötesine geçebilenlere bir göz atarsanız; demokrasi, insan hakları, karşılıklı anlayış ve hoşgörü gibi temel değerleri görürsünüz...
Ve toplumun bu yönde ilerlemesinde doğrudan rol oynayan bir eğitim politikasını...
Başka neler görürsünüz?
Çok yönlülük temelinde diyalog...
Hassas konular üzerinde açık tartışmalar yoluyla, bilgiyi eleştirel ve sorumlu bir şekilde analiz etme ve yorumlama ...
Karanlık anları ve bunların nedenleri hakkında bilgi ve bilinç elde etme...
Bunlara neden olan ideolojiler hakkında ve bunların tekrarının nasıl önlenebileceği konusunda düşünülmesi...
Halka açık arşivler...
Peki neler göremezsiniz?
Felsefenin, sosyolojinin, hoşgörünün, sanatın ve estetiğin dışlandığı bir eğitim sistemi göremezsiniz...
Tarih eğitiminin ideolojik suiistimal ve propaganda aracı olarak kullanıldığını da göremezsiniz...
Tarihsel gerçeklerin ve toplumsal çıkarların inkârını, üstünde oynanmış istatistikleri, kaynakların gelecek nesilleri düşünmeden harcandığını hiç göremezsiniz...
Öğrenilmiş bir çaresizlik içerisinde yaşayıp gidiyor, kendi gücümüzün farkına varmıyor,
“biz nasılsa düzelmeyiz” fikrinden kurtulamıyoruz toplum olarak...
Öyle ki, bugün aşırı kilolu olmanın kaderimiz olduğunu düşünüyoruz!
Oysa ki, aşırı kilolu olmak kaderimiz olamaz!
Fakat bu şekilde düşünmek kaderimiz olur!
Biz hep "bilimsel" çalıştık(!)..
Bilim önce hipotezler, fikirler, modeller kurar, sonra bunları eleştirerek ilerler...
Neyin işe yarayıp, yaramadığını tecrübe ederek, yaşamda tutan iyi şeyleri kullanır, ve yaşamı yeniden "tutanlar" üzerinden değiştirir, inşa eder...
Neticede, düşüncelerimiz hayatımızı zenginleştiremedi...
İnandığımız şeyler ise bizi “daha iyi” koşullarda yaşayan insanlar yapmadı.
Siyasette toplumumuzu istediğimiz sonuçlara ulaştırmaktan çok uzak kaldık.
Halâ daha genel yapı ve hedefler üzerinde bir reform politikamız yok!
Reformlarda ihtiyaç duyulan bilgi alış-verişini sağlayacak kurumlarımız nasıl olsun ki?!