Bu bedeli ödemeye hazır mıyız?
Maaş krizi haberiyle uyandık dün gene.
İddiaya göre, ekonomik protokolün revizyonu amacıyla Türkiye ile yapılan görüşmelerde pürüz vardı, sebebi de, başta KIB-TEK olmak üzere özelleştirme konusunda var olan görüş ayrılığıydı.
Bu gelişmeler sonucu Türkiye, maaş ödemeleri için kaynak aktarmama yönünde bir eğilim içine girdi ve Maliye Bakanlığı da ‘yarım’ maaş ödenmesi yönünde hazırlıklara başladı.
Sabah saatlerinde Kanal Sim tarafından gündeme getirilen iddia bu minvaldeydi.
Bunun üzerine Maliye Bakanlığı, ‘konuyla ilgili gerekli açıklamanın yapılacağını’ açıkladı.
Ve beklenen(!) açıklama, Bakanlar Kurulu toplantısı öncesinde, Başbakan Özkan Yorgancıoğlu’ndan geldi.
Yorgancıoğlu’nun açıklamasına göre sorun, iddia edilenden çok daha başkaydı.
Başbakan’ın, konuya ilişkin ifadeleri aynen şöyle:
“Maliye Bakanlığı’ndan aldığım bilgiye göre, her ödeme dönemi, muhtemel verilerimiz saptanarak, özellikle bordrolar üzerinde ödemeler ile ilgili çeşitli seçenekler üretilir. Sanırım bugün böyle bir durum nedeniyle böyle bir konu gündem olmuştur. Şunu söyleyebilirim, yarınki ödemelerde herhangi bir aksaklık olmayacak”.
***
Bakanlar Kurulu öncesinde Başbakan’ın yaptığı açıklamayı canlı yayında dinledim. İnternet üzerinden takip ettiğim yayın bir ara kısa süreli de olsa koptu ama duyabildiğim kadarıyla hiçbir gazeteci arkadaşımız sabah gündeme gelen iddialarla(!) ilgili herhangi bir soru yöneltmedi Yorgancıoğlu’na; herkes Başbakan’ın söylediği birkaç cümle ile yetindi.
Ve ‘maaşlar ödeniyor’ açıklamasıyla birlikte, kriz iddiaları(!) da ortadan kalktı..
Herkes ikna olmuş göründü, çeklerin bankaya yatacağı bu sabahı beklemeye koyuldu.
Peki gerçekten de ikna olduk mu?
***
Kıbrıslı Türkler’in hayatı, sıcacık, yuryumuşak bir tost olarak devam ediyor.
Hem güneyden hem de kuzeyden öyle kuvvetli iki baskı arasındayız ki, bizden, tosttan gayrı bir yemek olması bu ortamda mümkün değil.
Bu cendereden çıkabilmenin tek bir yolu var; o da çözüm.
Ama çözüm konusunda güney komşumuza sırtımızı dayayabileceğimiz bir güven ortamı yok maalesef.
Çözümsüzlük ortamında sırtımızı dayadığımız kuzey komşumuzla aramızda bir güven ortamından söz etmek mümkün mü peki?
Hayır, durum ortada.
Güney komşuya göre azınlık, kuzey komşuya göre tebaayız.
Şu an için bir çözüm ihtimali görebiliyor muyuz?
Buna cevabımız da olumsuz.
O halde mevcut çözümsüzlük ortamında, kuzey komşumuzla debelenmeye devam etmekten başka şansımız yok.
Bütün hayat damarlarımız şu anda Türkiye’ye bağlanmış durumda.
Bu damarlara kan pompalayan alet, Türkiye’nin avucunda.
Nerede para, orada Türkiye!
Maaşlar oradan geliyor.
Üniversitelere öğrenci, esas olarak oradan geliyor.
Otellere turist, yine esas olarak oradan geliyor.
İstediği tek bir şeye biraz dikleniverin, anında ipi boğazınıza dolayıp çekiyor.
İşte burada mesele dönüp dolaşıp, biraz da ‘bize’ geliyor.
Maaş krizinin gündeme gelmesinin ardından, sevgili Serkan Tansel’in dün Facebook’taki sayfasından paylaştığı bir iletiyi izniyle, hiçbir yerine dokunmadan ben de sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Sanırım gün bugündür. Vesayet rejimini kaldırması için hatırı sayılır miktarda oy olan #1Parti, toplumun ve onun egemenliğinin temsilcisi hükümetin karşı karşıya bulunduğu tehdidi kamuoyuna açıklamak zorundadır. Vesayete karşı mücadele söz konusu ise, er ya da geç bu noktaya gelineceğini bilmek için müneccim olmaya gerek yoktur. Hükümet bu "tehdit" i kamuoyuna açıklamalıdır ki o meşhur soru cevabını bulabilsin: Bu toplum bedel ödemeye hazır mıdır, yoksa bekara karı boşamak kolay mıdır!”
Görünen o ki, henüz ne hükümetimiz hazır bu bedeli ödemeye, ne de toplum olarak bizler.