BU ÇEMBERİ ARTIK KIRMAK ZORUNDAYIZ…
BU ÇEMBERİ ARTIK KIRMAK ZORUNDAYIZ…
Neriman CAHİT
Komşunun çocuğunun ödevi : ‘’ Devalüasyon Nedir?’’ Çocuk daha: Orta 3… Doğal sonuca bir türlü ulaşamıyor ve soru kâğıdı elinde annesiyle kapıyı çalıyorlar. Kısa bir ‘Hoş Geldiniz’den sonra, çocuk soru kâğıdını uzatıyor. Soruyu okuyorum: Oldukça zor bir durum. Çocuk üniversiteye gitse iş daha kolay… Ama Orta Üç… Merdivenin en alt basamağından başlamak gerek…
Ve ben de öyle yapıyorum:
-‘Devalüasyon demek’ dışarıdan gelen malların pahalılanması demek. Bu çeşit durumlar ‘formüller’ bizim gibi yoksul ülkelerin ürün fiyatlarını düşürmek… Ve onları, pahalı mal üreten üstün teknolojilerin sürekli müşterisi yapmaktır. Başka bir işe de yaramaz.
. Anne: Doğru dürüst bir ‘Vergi Yasası’ yapmadan ayağa kalkılması düşünülebilir mi? diye soruyor.
-Ben, konunun uzmanı falan değilim. Konunun çok derinine gitmeden: Keşke karşılarına boy aynası tutsak da düştükleri ‘Cüceliği’ onlara gösterebilsek…
.Anne: Sevgi-saygı, insanın ekmek kadar gereksindiği bir şey…
Keşke çektirmeden- ‘ÇEKİLMEYİ BİLSELER’…
…
Ben: Yıllardır aynı şeyleri yaşıyoruz ama ne onlar ne de halk olarak – BİZ, bir türlü ‘yerimizde saymaktan’ kurtulamıyoruz… ‘Aman, Vatan tehlikeye girer…’ diye, aba altından sopa gösterilmeye devam ediliyor böylece…
ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİK…
Yine dayanamıyorum: Şuyla buyla vatan tehlikeye girmez. Ülkede, toplam yaratılan – maddi ve manevi - DEĞERLERİN – paylaşılmasında: Adaletsizlik ve Eşitsizlik varsa tehlike büyür.
Güçlü görünen ama hep susan bir genç hemen söze karışır: ‘Hal-i pür mealimize bakın Hocam: Tüccarlar, doktorlar vb. dilediklerini Hükümete yaptırma gücüne sahiptirler. Bu bir toplumsal olgudur. Bu olgu: Toplum içindeki Egemen Çevrelerin, Hükümete nasıl yansıdığını: ’ELLE TUTULUR, GÖZLE GÖRÜLÜR’ bir şekilde yansıtmakta… Kanıtlamaktadır…
…
BİR YERDE OKUMUŞTUM: DÖRT TEMEL İHTİYAÇ: Besin, Barınma, Sağlık ve Eğitimdir…
…
Ne kadar yazıktır ki: Politikanın da belli ve bilimsel bir içeriği bulunması gerçeğini kavrayamayanlardır hâlâ…
…
SON SÖZ OLARAK
SAKIN UNUTMAYALIM: GÜÇ GÜNLERİNİ, DUYGUSALLIKTAN UZAK KARAR VEREBİLENLER ATLATABİLİRLER…
…
BU ÇEMBERİ ARTIK BİR YERDE KIRMAK ZORUNDAYIZ…
-----------------------------------------------------------
PARANTEZ
.Masalını, içinde taşıyanlar için: Lefkoşa, her zaman bâkir ve büyülü bir kenttir…
Bir köşeyi döndüğümüzde karşınıza çıkan tepeden tırnağa çiçeğe durmuş bir erik ağacı, açıklar hayatın masalını... Kimi zaman da, baharın kuşattığı çiçeğe durmuş bahçeleri. Sıkı sıkıya kapatılmış kapı, dostluklara aralanmış kapılara inat vardır mutlaka…
LEFKOŞA, biraz da azla yetinmek değil midir zaten…
Bilhassa uyku bittiğinde…
…
.Buhranlarımız konusunda, değişen bir şey yok pek. Zaten, ‘CENNET VATANI’ kendimize dar etmek, sevdiklerimizi ellere ‘YAR’ etmek konusunda istikrar sahibiyiz…
.Gözlerimizin buğusu, biraz da bundandır belki…
. ‘Gönül gözü’ açık olanlarla, gönül gözüne üzüm çöpü kaçmış olanların farkı bu…
Bir bakıma – Gönül Gözünü kilit altında tutanlara ise ne desek yalan olur…
----------------------------------------------------------
YETER ARTIK
Yeter artık, savaş istemiyorum…
Çocuklarıma,
Ölüme sarılır gibi sarılmaktan
Ve…
Savaş Tanrılarına
Adaklar yakmaktan yoruldum…
Bir daha… Hiçbir Rum ya da Türk’ün
Kurşunlanmış taze bir umut gibi
Topraklarımıza gömülmesini istemiyorum…
Portakal ağaçlarımız var bizim
Çiçeğe duracak…
Analarımızın gözyaşlarıyla değil
Sevdalı gençlerimizin Barış Şarkılarıyla
Pişmeli aşlarımız…
Ülkemizi,
Tankların, tüfeklerin
Kin ve öfkelerin karanlığı değil
Güneş yüzlü çocuklarımızın
Kardeşlik şarkıları sarmalı…
Yeter artık, kin emzirdiğiniz bize
Dostluk ateşleri çoktan küllendi
Dikenli mayınlar… Kök salalı ülkemize…
1950’lerden bu yana
Hep kahır hep acı hep ölüm
Yaptı yoklamasını…
Ölenler bir gün
Kalanlarsa her gün ödedi
Ödüyor… Savaşın diyetini…
Yeter artık
Savaş değil, BARIŞ PINARINDAN
Avuç avuç… doya doya
İçmek istiyorum…
Kendi YURDUMDA
İnsan gibi…
Yaşamak istiyorum…
…
Yaşamak istiyorum…
N.C