1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. Bu çocuk kime benziyor?
Sami Özuslu

Sami Özuslu

Bu çocuk kime benziyor?

A+A-

 

Bebek daha ana rahminden çıkar çıkmaz etraftakiler ‘benzetme’ yarışına girerler. Böyle bir huyumuz var toplum olarak.
“Aynı annesi…”
“Yok, burnu tıpkı babasınınki…”
“Bak, gözlerinin şekli neneye benzer.”
“Tamam ama kulakları da teyzesinin aynısı…”
Bu benzetmelerin sonu gelmez hiç… Çocuk büyüdükçe tipi değişir, lakin benzetme faaliyetleri sürer gider.
İlla ki birine benzeyecek!

***

14 Nisan 1999 sabahı Selin dünyaya geldiğinde de farklı olmadı.
Ben dahil herkes geleneksel “Bu çocuk kime benziyor” sorusuna yüzlerce kez cevaplar verdik.
Lakin bir süre sonra bizim ‘çocuk’ biraz büyüdü, dili çözüldü, konuşmaya başladı ve bu tartışmalara noktayı koydu.
Bir gün “Kime benziyorsun sen?” diye sorduğumda şu şaşırtıcı cevabı verdi:
“Kendime!..”
Bak sen!..
Çocuk aklı işte…
Ama doğru!

***

Kalıplarımız var bizim… Her toplumda var. ‘Armut piş, altıma düş’ mantığıyla çocuklarını illa ki kendisine benzetme gailesindeki toplumlardan birinde yaşıyoruz ve haliyle çocuklarımızı da kendimize benzetmek istiyoruz.
‘Tip’ olarak da, ‘huy’ olarak da…
Oysa Selin’in o çocuk aklıyla söylediği gibi herkes ancak ‘kendisi’ne benzer.
Tek yumurta ikizlerinin fiziki, hatta davranışsal benzerliklerine rağmen, her biri ayrı bir bireydir ve kimse yüzde 100 bir başkasına benzeyemez.
“Ama gözlere bak, hık dedi dedesinin burnundan düştü!..”
Tamam da, dedesi başka, kendisi başka…

***

Zaman nasıl geçti de Selin 17 yaşına geldi bilemiyorum. Ama çocukluğundan itibaren Selin’den çok şey öğrendim, hala da öğreniyorum.
Çocuklar anne-babayı, öğretmenini, sevdiklerini ‘rol modeli’ alır. Selin de aldı elbette…
Ama iletişim ve etkileşim ‘tek yönlü’ değil. Yani çocuk öğrenmez hep. ‘Alıcı’ olan yalnızca o değildir. En azından ben Selin’den sürekli öğreniyorum.
“Kendime benzerim” demesi sadece bir örnek…
Çok düşünmüştüm o günlerde bu lafını… Hem “Nedir bunun anlamı” diye, ama hem de “Bu kadar küçük bir çocuk böyle bir lafı nasıl eder?” diye…
Anladım ki sonra, bu söylediği önemli bir ders ‘büyükler’ için… Özellikle de ‘her şeyi bilirim’ havasındaki büyükler için… Çocukları ‘küçümseme’ eğilimindekiler için…

***

Şimdi 17 yaşında ve zaten artık çocuk değil Selin… Her şeyi konuşuyor, tartışıyoruz.
Gelecek planlarını kendisi yapıyor. Lise çağı iki yıl sonra bitecek. Üniversite eğitimini kafasında netleştirdi sayılır. Ne okumak, ne yapmak istediğini biliyor.
Biz de fikir söylüyoruz tabii, ama o kendi kararlarını kendi verecek yaş ve olgunluğa geldi. Hata yapsa da, kendi kararlarını verebiliyor.
Küçükken “Ben kendime benzerim” diyen bir genç kızdan bu yaşta farklı bir tavır beklenmez zaten.
Okumak güzel de, sonrası için kaygılı o da bütün yaşıtları gibi…
“Hangi alanda iş bulabilirim?” sorusunun yanıtı onda da yok, biz ‘her şeyi bilen’ büyükler de de…
Hatta ‘esas büyükler’de, yani ülkeyi yönetenlerde bile yanıtsız bu soru!..
Bu yüzden ‘dünyayı değiştirmek’ gerektiğini biliyor Selin…
Biz değiştiremedik, beceremedik.
Huzurlu bir ülke ve dünya kurup çocuklarımıza bırakamadık.
Her yer darmadağın.
Dünya savaş halinde.
Ve gençler işsiz.
Böyle kötü bir miras bırakmışken, bize benzemelerini ne hakla isteyebiliriz ki çocuklarımızın?
Tek teselli şu ki, bu rezil dünyanın ve kokuşmuş düzenin pisliğini sürdürmedik alnımıza…
Yine de kendilerine benzesin çocuklar…
Kendileri olsunlar.

***

Bugün tam 17 yaşında bir genç kızım var benim.
Gurur duyduğum…
Umut kaynağım…
Kendine benzeyen…
Daha ne isterim?

Bu yazı toplam 6388 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar