Bu düğüm çözülecek
“İnsanın doğduğu yerde ölmeye hakkı vardır” sanırım.
Evrensel insan hakkı olmalı bu!
En azından “vicdan hakkı” olmalı...
* * *
79 yaşındaki Nikolas Skurides’in röportajını gözlerim nemlenerek okudum.
Belki aşırı duygusalım.
34 yaşında terk etmek zorunda kalmış köyünü... Çocukluktur o yaş... O yaş ergenlik, ilk gençlik, ilk yetişkinliktir ve insan için hayatı damıtmaya başladığı zamandır.
İşte öyle bir yaşta göçtüğü toprağına, 79’unda gelmek, tam da en başta söylediğim gibi, ölmeye gelmektir, ne kadar acı...
Ömrün son baharında yetişebilmektir, kendi gölgene...
* * *
Şimdi kimileri hemen savunmaya geçerek, “biz de yer bıraktık, mülk bıraktık, çocukluk bıraktık, kaçtık” diyecek.
Doğrudur.
Yine de bir farkı görmek gerekir.
Ama siz dönmek istemiyorsunuz, samimiyetle... Siz, geldiğiniz cennet bahçesini sevdiniz, göçtüğünüz yeri unutmadan...
* * *
İşin aslı, geriye dönmek ve yeniden başlamak isteyenlerin sayısı öyle olağanüstü çok da değildir.
Ama isteyenler, dönebilmelidir.
Bir hak teslimi olmalıdır, henüz, tümüyle gözler yumulmamışken...
* * *
Lapithiou/Kozanköy’deki toprağında kendi evinin ve ömrünün yıkıntıları üzerine yeniden yuva kuran; seneler sonra yeniden köyünde uyuyan, dostlarıyla kadeh tokuşturan, “komşumuzla aramıza tel çekmedik” diyerek bize merhamet duygusunu hatırlatan adamın hüzünlü öyküsü, umutsuzluğun dehlizinde yüzüme çizilen tebessüm oldu.
İçindeki çocuğun elinden tutarak delikanlı adımlarla çıktığı evine, bir dede olarak döndü, hasretle, buruklukla, kanat sesleriyle birlikte...
* * *
Bu düğüm çözülecek eninde sonunda ve yeniden başlanacak bir gün, ada, yeniden bütünleyecek nefesini...
Barışa adanmışların yürekleri bu kafese sığmayacak ve ışıklı bir yoldan yürünecek yarına...
Evet, insanın doğduğu yerde ölmeye hakkı vardır. Ve insanın yaşamaya hakkı vardır, kendi evinde, kendi bahçesinde, kendi yurdunda, kimselere boyun eğmeden, özgürlükle...
Tel çekmeden araya...
Ne toprağa ne de zihinlere...