1. YAZARLAR

  2. Tümay Tuğyan

  3. Bu faturayı kim ödeyecek?
Tümay Tuğyan

Tümay Tuğyan

Bu faturayı kim ödeyecek?

A+A-

 

Deniz altından döşenecek borularla Türkiye’den Kıbrıs’a su taşınmasını amaçlayan projenin, ekolojik yapımız üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratacağı yönünde çok ciddi iddialar var.

Bu iddialara göre proje su getirirken, uzun vadede başka birçok şeyi alıp götürecek.

Peki söz konusu proje uygulamaya konmadan önce, çevreyle ilgili gerekli bilimsel araştırmalar yapıldı mı?

Doğanın bu projeyi hazmedebilme kapasitesi hesaplandı mı?

Yasal olarak uygulanması gereken prosedür tamamlandı mı?

Biyologlar Derneği bu projeye tamamen karşı.

Dernek Başkanı Hasan Sarpten, ‘karşıyız çünkü aldığımız eğitim ve bilimsel akıl bize bunu söylüyor’ diyor.

Neden mi peki?

İşte Sarpten’in özetle söyledikleri:

• Bu ülkeye Türkiye'den borularla yılda 75 milyon ton su getirmek, buranın coğrafyasını baştan yaratmak, doğaya geri dönüşümü olmayacak bir müdahale demek. Bu proje Kıbrıs’ın doğasına, çevresine, ekolojisine yapılan büyük bir darbe. Bilimsel olarak olaya bakıldığında, bu proje faydadan çok zarar getirecek, esas faturayı da günün sonunda bizim çocuklarımız ödeyecek.

• Eğer amaç su sorunumuzu çözmek olsaydı yapabileceğimiz çok daha kolay şeyler vardı. Mesela Haspolat’taki suyu arıtmak ki onu yapmak çok daha kolaydır. Hatta çok daha ucuzdur. Böylece bu projenin binde biri maliyetle Mesarya’nın su sorunu çözülebilirdi.

• Bizim iki büyük akiferimiz var, biri Girne’de diğeri Güzelyurt’ta. Girne’deki lağım sularıyla kirlendi, Güzelyurt’ta tuzlanma var. Aslında sorun su azlığı değil, suyun kalitesinin düşmesidir. Türkiye’den su geleceği duyulunca israf da arttı. Kuyu izinleri veriliyor, belediyeler neredeyse bütün refüjleri çim yapıyor, hala suya dayalı tarımda ısrar ediliyor. Bunları düzelteceğimize, sorunu çözmek için Türkiye’den su getiriyoruz.

• Şu an Geçitköy ve Hisarköy Vadisi’nin topoğrafyası yani arazi yapısı baştan şekilendirilmiştir. Hem de daha su gelmeden... Açıklanmayan resmi bilgilere göre Geçitköy’de yapılmakta olan barajın inşaatı için toplam 1 milyon ton patlayıcı kullanılacak ki bu Kuzey Kıbrıs’taki tüm taş ocaklarının yıllardır yaptığı tahribattan daha büyük bir tahribat demektir.

• İnşaat için 2,5 milyon tonu kaya olmak üzere 4 milyon ton dolgu yapılacak. Bunun bir yerden alınması gerekiyordu ve bunun için, üç taş ocağı büyüklüğünde yeni bir taş ocağı yaratıldı. Hisarköy sırtlarında 55 dönüm arazi üzerine, 3 kilometre genişliğinde bir taş ocağı açıldı. Sadece taş ocağı açmak için bile birçok ekolojik tahribat yapıldı. Taş ocağının açıldığı bölgede çok sayıda çam ve zeytin ağacı olduğu ve bunların kesildiği yetkililerce de kabul ediliyor.

• Bir yandan Hisarköy’de orkide yürüyüşleri, orkide festivalleri düzenlerken diğer yandan baraj Hisarköy Vadisi’ne doğru ilerlemekte. Bu bölgenin inanılmaz biyolojik bir zenginliği var. Yapılan bilimsel çalışmalar da bu bölge içerisinde inşaat başlamadan önce en az 800 orkide soğanı olduğunu ortaya koymuştur. Devlet yetkilileri festivalde gelip orkidelerin, doğanın önemini vurguluyor ama yanı başındaki orkide katliamı yapılmasına müsaade ediliyor. Bu sadece iki yüzlülüktür.

• Su sorunumuza çözüm bulmak istiyoruz ama bir su yasamız yok. 2008 yılında devlet AB ile uyumlu bir Su Yasası hazırladı ama bu yasa hala mecliste duruyor. Yine Çevre Yasası altında bir ÇED Tüzüğü var ve bu tüzük bu tür projelere ÇED hazırlanmasını zorunlu kılıyor. Ne gölet inşaatının ne de gölet inşaatında kullanılacak dolgu malzemelerinin çıkarıldığı taş ocağının ÇED’i var.

• Çevre Yasası altındaki Sulak Alanların Korunması Tüzüğü açıkça Geçitköy Göleti’nin korunması gerektiğini söylerken bugün dozerler göletin içinde çalışmaktadır. Bu olamaz. Kısacası yapılanlar yasa dışıdır. Bu proje yasa dışıdır.

• Bütün bunların yanı sıra bizim devletimizin bu projede söz hakkı yok, hiçbir kurumumuz işin içinde değil. Örneğin Çevre Dairesi, Su İşleri Dairesi, Jeoloji Dairesi işin içinde değildir. Proje Türkiye Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nündür ve bizim devlet yetkililerimiz DSİ’den izin almadan inşaat alanına bile giremez. Devletin, gelecek olan suyun nasıl kullanılacağı konusunda hazırlığı da yok.

• Bu proje stratejik açıdan önemli olabilir. Ama bunun bedeli ne olacak? Üzerinde sağlıklı yaşayacak bir coğrafya kalmadıktan sonra, hangi kazanımın anlamı olabilir ki bilmiyorum. Ama kesin olarak biliyorum ki, bu projenin ekolojik bedeli çok ağır olacak. Böyle bir proje sonucu çevre açısından çok ağır kayıplar yaşanacak ve ekosistem darmadağın olacak. Daha şimdiden, yapılan doğa tahribatının, kesilen ağaçların, dümdüz edilen tepelerin haddi hesabı yok!

İşte Sarpten bunları söylüyor.

Peki hükümet bu iddialar karşısında ne diyor, ne yapıyor?

Bu yazı toplam 2009 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar