Bu gidişat, gidişat değil
Nereden bakarsak bakalım, bu gidişat gidişat değil. Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yönetecekleri demokratik bir sistemin yaratılmasına dönük giderek büyüyen sosyal ve ekonomik sorunlar, toplumsal iradenin güçlenmesine ve toplumsal temsiliyetin demokratik kurallar çerçevesinde gelişmesine ciddi anlamda engel oluyor. Bu engeller aşılmadan, aşılması için çalışma yapılmadan, içinde bulunduğumuz koşullarda bolca yapılan geliştik, gelişiyoruz gibi sahte retoriklerinin, popülizminin dışına çıkamayacağız.
Türkiye hükümetlerinin, Kıbrıslı Türklerin siyasi tercihlerinde belirleyici olmaya çalıştıkları, Türkiye’deki hükümetin siyasi tercihlerine göre adadaki iç siyasete yön vermeye çalıştıkları tarihsel bir olgu. Hatta bırakalım ülke seçimlerini, parti içi kurultay süreçlerinde bile rol aldıkları en azından geçmişte yaşanan UBP kurultayı örneğinde olduğu gibi bilinen bir konu. Ne müdahale eden ne de edilen bunu gizliyor, hatta her ikisi de bu tür bir ilişki biçimini normalleştirecek bir duruş içerisine giriyor.
Oysa ki burada bir demokrasi yarası oluştuğu ve siyasetçinin kendi seçmenine, halkına yönelik sorumluluk ve hesap verebilirlik içinde bulunmasını önlediği çok açık bir konu.
Rusya’nın, ABD ve Almanya seçimlerine müdahale ettiği ya da başka ülkeler arası dış müdahalelerin varlığı, gerçek bir demokrat açısından hiçbir şekilde meşrulaştırılacak, kabul edilebilecek bir konu olamaz. Hani bakınız çeşitli ülkeler birbirine karışıyor, Türkiye de bize karışmış da ne oldu, şeklinde yapılan yorumlar, toplum olmanın en temel özelliğini temelinden sarsıyor. İşleri zorlaştırıyor, ilişkileri geriyor.
Bu tür tahakkümcü bir ilişki biçimi, toplumsal varlığın korunup gelişmesini ve demokratik sistemin güçlenmesini ve iki ülke arası ilişkilerin verimliliğini ne yazık ki önlüyor.
Yaptığımız çeşitli eleştiriler ve değerlendirmeler, karşıtlık gibi gösterilse de bu görüşler Türkiye ile çok daha sağlıklı ilişki kurulmasının esasıdır. Kuzey Kıbrıs’ın, arka bahçe olmaması, gelişmiş, kendi kendini yöneten bir yapıya kavuşması ve bu bağlamda bir çözüme gidilmesi, Türkiye devletinin ulusal çıkarları bağlamında en büyük kazanç olur.
Nasıl ki Federasyon konusunda, Kıbrıslı Türklerin hak ve yetki paylaşımının ideal olması konusunda yüksek hassasiyet gösteriyoruz, bugün sahip olduğumuz toplumsal yetkileri en iyi şekilde ve kendi irademize göre şekillendirmemiz de çok önemlidir.
Çok yazdım, yine yazayım. Bizim Türkiye ile ilişkilerimizin yeniden tanımlanmaya ve düzeltilmeye ihtiyacı var.
Her bağlamda Lefkoşa’nın karar vereceği, Ankara’nın saygı duyup destekleyeceği bir ilişki düzenine geçilmelidir. Türkiye devleti, hükümette her kim olursa olsun, Kıbrıs’ın kuzeyinde ayrı bir siyasi yapı olduğunu kabul etmeli ve saygı duymalıdır. Güvenmelidir. Kuzey Kıbrıs’ın müdahale alanı olmasından vazgeçilmelidir.
Bahsettiğim yeni düzen yaratıldığı noktada, karşılıklı ilişkilerin gelişme olasılığı ve toplumun ilerleme imkanı doğar. O zaman her düzeyde çok daha güçlü bir Kıbrıs Türk kimliği yaratmış oluruz.
Bu noktada yapılacaklar bellidir. Bunları geçmiş yazılarımda çok yazdım.
Ancak şunu tekrar edeyim, bu gidişat gidişat değil.
Bunları uygun ortamlarda konuşmamak ve tartışmamak ise kaybettirmeye devam edecek.