1. YAZARLAR

  2. Serkan Soyalan

  3. Bu halimiz mutsuzluktan
Serkan Soyalan

Serkan Soyalan

Bu halimiz mutsuzluktan

A+A-

Ülkede son dönemde ne kadar fazla şiddet olayları işittiğimizi fark ettiniz mi?

Her gün yeni bir olayı okuyor, işitiyor, görüyoruz…

“Biz ne zaman böyle olduk?”, “Neden?” ,“Niye?” diye sorup duruyoruz kendi kendimize.

***

Aslında bu soruların cevaplar çok basit. Mutsuzuz da ondan!

Trafikten sağlığa, eğitimden ekonomiye, iş yaşamından spora kadar yaşanan toplumsal sıkıntıların bir getirisidir bu şiddet sarmalı. Yaşanılan bu toplumsal travmanın aşılması için de anahtar devletin, bu ülkeyi yönetenlerin elindedir.

***

Yıllar önce okuduğum bir makalede “Aile mutsuzsa, toplum da mutsuzdur” yazıyordu. Çevremize dönüp baktığımızda, mutlu insanların sayısının ne kadar da az olduğunu görebiliyoruz. Yüzü gül(e)meyen insanların, aile yapıları da mutsuz olur.

Peki bizi yönettiğini zannedenler, insanların yüzünü güldürmek, aileleri mutlu etmek ve kahır içindeki toplumu, mutlu bir topluma dönüştürebilmek için neler yaptılar?

Hiç! Hatta Kıbrıs’ın kuzeyini daha bir düğüm düğüm edip, tamamen çekilmez kıldılar.

Bu mutsuzluk hali umurlarında oldu mu?

Hayır! Hatta bu mutsuzluktan nemalanır hale geldiler.

***

Kendi topraklarında her geçen gün daha bir yalnızlaşan Kıbrıslı Türkler, toplum olma özelliklerini de kaybederken, derin bir sessizliğe de bürünüyor.

Doğup büyüdüğü sokaklara yabancılaşan, komşuları arasında yabancılaşan, Şeher’e yabancılaşan, trafikte yabancılaşan, okulda, devlet dairesinde, bankada, sporda yabancılaşan Kıbrıslılar yaşıyor artık buralarda. Hem de düzenin, sistemin, yaşamın belli kurallarla düzenlenmediği bir sistemsiz devlet yapısı içinde, nefes almaya çalışarak.

***

Ülke nüfusunun çok farklı ve hızla değiştiği de görmezden gelinmemeli. Birçok kişinin bu ülkede ne amaçla bulunduğu, hangi statüyle giriş yapıp da çıkış yapmadığı dahi bilinmiyor. Ülkeye giriş-çıkışlarda ve içeride denetimi sağlayamıyoruz.  Değişen ve çoğalan bu nüfusla birlikte, trafiğimiz çöktü, sağlık sistemimiz çöktü, güvenliğimiz çöktü, eğitimimiz çöktü, geriye “huzursuzluk” ve “mutsuzluk” kaldı.

Çok basit bir örneğe indirgeyelim bu yazdığımı: Eskiden komşuluk ilişkileriyle övünülen Kıbrıs’ta, şimdi insanlar komşusunun kim olduğunu dahi bilmiyor. Toplumsal yaşam hızla değişiyor, değiştikçe de aidiyet duygusu da kalmıyor.

Değişen toplum yapısı, yeni olayların yaşanmasına da zemin hazırlamıştır.

Peki böylesi bir ortamda, toplumsal ilişkilerin sağlıklı olduğunu söyleyebilir miyiz?

İnsanların mutluluklarından söz edebilir miyiz?

***

Öte yandan yaşadığımız ekonomik sıkıntılar da toplumun mutsuzluğunu ve yarınlara karşı umutsuzluğunu katmer katmer artırıyor. Başını sokacağı bir ev edinmeyi,  ayağını yerden kesecek bir ulaşım aracı almayı bırakın, insanlar ay sonunu getirmekte dahi zorlanırken, yüzlerinin gülmesini kimse bekleyemez.

İşin ilginç tarafı, yüksek maaşı olan da, asgari ücretli de buralarda ekonomik sıkıntılardan dert yanıyor.

***

İşte tüm bu saydıklarımızdan dolayı toplum travma yaşıyor. Travmalar da beraberinde öfkeyi tetikliyor.

Ülkeyi yönetmek vaadiyle ilgili makamlara oturanların bu (çok) ciddi konunun gailesini çekerek, sosyal hizmet uzmanlarıyla, psikologlarla birlikte çalışarak, bir yol haritası belirlemesi ve bu travmaya neden olan olguları ortadan kaldırmalıdır.

Sorunları çözümüne aileden başlanmalıdır.

Sağlıklı, mutlu ve sağduyulu nesiller yetiştirmek için anne ve babaların çocuklarını yetiştirirken bilinçli yetiştirmesi gerekiyor. Bu da toplumsal bilinçlendirme ve ebeveynlerin günlük hayattaki mutluluğuyla olur. Burada da en büyük görev devleti yönetenlere düşüyor.

Aksi takdirde bu şiddet olayları, bu şekilde devam edecek ve korkarım, normalleşecek.

Unutulmasın ki, sürekli sorunlarla boğuşan ve çözüm yolunu bulamayan birey, kendi toplumuna ve kendine duyduğu güvende zedelenmeler yaşar. Bununla birlikte kendine ve toplumuna karşı kapılarını kapatır, yabancılaşma yaşar.

iglik.jpg

Edvard Munch / The Scream (1893)

Bu yazı toplam 188 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar