'Bu kadar karanlık, ilk kez…'
Sanal bahis, otel ve marina işletmecisi Halil Falyalı ve şoförü Murat Demirtaş’a yönelik infazın ardından Kıbrıs ve Türkiye’deki tutuklu sayısı 7’ye yükseldi.
Derya ULUBATLI
İş insanı Halil Falyalı’nın ‘karanlık’ bir biçimde öldürülmesi toplumda büyük huzursuzluğa yol açtı, konuyla bağlantısı olduğu düşünülen üç kişinin İstanbul’da gözaltına alınmasının ardından, yargı sürecinin nasıl işleyeceği de merak konusu oldu. Deneyimli siyasetçi ve hukukçular konuyu YENİDÜZEN’e yorumladı, bazı hukukçular delillerle yargılamanın iki ayrı yerde olmasının birtakım sorunlara yol açabileceğini savunurken, bazı kişiler ise delillerin uygun şartlarda Türkiye’ye iletilmesi halinde çok büyük bir sorunla karşılaşılmayacağını ifade etti.
Hem siyasiler, hem de hukukçular yaşanan olayın toplumun genelinde ciddi bir güvensizlik ve huzursuzluk hissi yarattığı ve olayın bir an önce aydınlatılması gerektiği konusunda hemfikir oldu.
Hukuk çevreleri: “TC’nin vatandaşını yargılama için bize vermesi mümkün değil”
Yasalara göre Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi vatandaşını yargılanmak üzere Kıbrıs’ın kuzeyine göndermesinin mümkün olmadığını söyleyen hukukçular, bu süreçte farklı çözüm yolları bulunarak delillerin ve polis tarafından toplanan bilgilerin yargılamaya destek adına Türkiye’ye gönderilebileceğini belirtti. Bazı hukukçular bunun yargı sürecinde herhangi bir aksamaya neden olmayacağını savunurken, bazıları da olay yeriyle yargılama yerinin farklı olmasının ‘konforsuz’ olabileceğini dile getirdi.
“Olayın bir an önce aydınlatılması ülkedeki huzuru yeniden sağlamak açısından çok önemli”
Gerek siyasi çevreler, gerekse hukukçular, bu yaşananların ülkedeki güvenlik ve huzur hissini zedelediğini ve olayın ‘tüm bileşenleriyle’ bir an önce aydınlatılması gerektiğini vurguladı. Ülkede bu kadar ‘organize’ bir suç işlenmesinin oldukça tedirgin edici bir durum olduğuna dikkat çeken deneyimli isimler, konunun işbirliği içinde çözülmesini temenni etti.
Eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat:
“En büyük görev güvenlik güçlerinindir”
Kıbrıs’ta bu tür bir cinayetin ilk kez işlenmediğini ancak bu kapsam ve büyüklükte bir operasyonla ilk kez karşılaşıldığını ifade eden eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, bu durumun kamuyu oldukça endişelendirdiğini aktardı. Talat şunları söyledi: “Bundan önce de Kutlu Adalı cinayeti örneği olmuştu ancak bu ondan çok daha kapsamlı ve korkutucuydu. Son derece organizeydi ve ben işin içinde Türkiye’den bazı güçlerin olduğuna da inanıyorum çünkü Kıbrıs’ın kendi içinde böylesi bir organizasyonla cinayet işlenmesi pek mümkün değildir. Burada birçok husus aydınlatılmalıdır ve en büyük görev de güvenlik güçlerinindir”.
“Türkiye ile adli yardımlaşma yapılmalı ve failler bir an önce bulunmalıdır”
Cinayetin faillerinin bir an önce ortaya çıkarılması gerektiğini de belirten Talat, bunun için Türkiye ile var olan adli yardımlaşma anlaşmasının devreye konmasını gerektiğini dile getirdi. Bu anlaşmanın hayata geçirilmesinin sorunu büyük ölçüde çözebileceğine inandığını da söyleyen Talat sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonuçta bunu yapanların Türkiye ile bağı varsa bile, bunlar muhtemelen mafya tipi bir örgütlenme ile bağlantılıdır. Bu yüzden TC hükümeti olaya doğru yaklaşılmalı ve bize yardım etmelidir. Kutlu Adalı cinayetinde doğru adımlar atılmadı, doğru yardımlaşmalar yapılmadı ancak bu kez gerçekten istenirse yapılabilir diye düşünüyorum. Umarım öyle olur çünkü hiçbir insan, böyle bir şekilde öldürülmeyi hak etmez. Bunun çözüme ulaşması gerekiyor”.
Kıbrıs’ın kuzeyindeki en büyük zaafın, Türkiye ile olan ilişkiler olduğunu savunan Talat, iki devlet arasında ‘eşit iki ülke’ ilişkisi yerine, ‘amir-memur’ ilişkisi olduğunu ve bu durumun Kıbrıs’ın kuzeyini olumsuz etkilediğini aktardı. Talat şunları söyledi: “Bu oldukça kötü bir ilişki biçimidir. Bu gibi durumlarda eğer Türkiye işbirliği yapmak istemezse yapmaz ve biz de buna, söz konusu ilişkiden dolayı karşı çıkamayız. Örneğin daha önce Kooperatif Merkez Bankası’nın para taşıyan aracı soyulmuş ve faili İstanbul’da yakalanmıştı. O dönem ‘yazışmadaki sorun ve eksiklikler’ nedeniyle fail serbest bırakılmış ve İngiltere’ye kaçmıştı. Açıkçası bu olayda da aynı şey olmasından endişe duyuyorum ve rahatsızım”.
Eski Başbakan Hakkı Atun:
“Bu tip olaylar ilk kez olmuyor ancak bu en kötüsüydü”
Benzer olayların casinoların olduğu başka ülkelerde de yaşandığını söyleyen eski Başbakan Hakkı Atun, “Kıbrıs’ın kuzeyinde de bu tip olaylar ilk kez olmuyor ancak bu kadar kötüsü ve halkımızı tedirgin edeni ilk kez yaşanıyor” dedi. Bu olayın Türkiye’deki yer altı dünyasıyla bağlantılı olabileceğini de aktaran Atun sözlerini şöyle sürdürdü: “Yaşananlarla ilgili Türkiye’de tutuklanan kişilerin Falyalı ile cinayetle gerçekten alakası olup olmadığını bilmiyoruz. O açıdan bu konularda yorum yapmak çok kolay değil… Bunu ancak polis yorumlayabilir ancak kesin olan bir şey varsa, o da bu ülkede bunların yaşanmasının hiç hoş olmadığıdır. Bu olaylar halkı huzursuz ediyor. Burası böyle bir ülke değil. Artık Casinolarla ilgili meseleyi iyice düşünmemiz lazım. Buraların denetimini yapabilmemiz, güvenliğini kontrol edebilmemiz lazım ama sayıları o kadar fazla ki, kontrol edilemiyor. Bence bu ülkede siyasi partiler kendilerini bir süre unutup, bu tarz aksaklıkları düzeltebilmek için birlik olmalıdır. Ülkenin kendisini güvende hissedebilmesi için uğraşmalıdır. Buna gerçekten ihtiyaç vardır”.
Eski Yüksek Mahkeme Başkanı Nevvar Nolan:
“Deliller burada zanlılar Türkiye’deyken de yargı süreci işleyebilir”
Hiçbir ülkenin kendi vatandaşını, yargılanmak üzere başka bir ülkeye gönderemeyeceğini belirten eski Mahkeme Başkanı Nevvar Nolan, şu an için konuyu yorumlamak üzere yeterli verinin olmadığını ancak deliller Kıbrıs’ın kuzeyinde, zanlılar Türkiye’deyken de yargılama sürecinin işleyebileceğini aktardı.
“Bu gibi olayların çözümü için somut tedbirler alınmalı”
Öte yandan ülkede yaşanan olayların “her aklı başında insanı rahatsız edeceği gibi Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayanları da rahatsız edebileceğini” belirten Nolan, bu gibi sorunların sadece temenni ve dileklerle değişemeyeceğini, bununla ilgili somut tedbirler alınması gerektiğini aktardı. Nolan, “bu gibi durumların farklı ülkelerde de yaşanıyor olması olanları haklı çıkarmaz, bu durum bir şekilde değişmelidir” şeklinde konuştu.
Girne Mahalli Barosu Başkanı Gürcan Bayramoğlu:
“Genelde tahkikat nerede yapılırsa kişinin orada yargılanması tercih edilir…”
Uluslar arası hukuk kurallarına göre kimsenin kendi vatandaşını iade edemeyeceğine dikkat çeken Girne Mahalli Barosu Başkanı Gürcan Bayramoğlu, Türkiye’de tutuklanan kişilerin yargı süreçlerinin de orada gerçekleşeceğini belirtti. Bayramoğlu olası süreci şöyle özetledi: “Ceza hukuku yargılamasında sizin elinizdeki veriler, deliller, emareler, ifadeler çok önemli bir yer tutar. Bunların Türkiye ile paylaşılması çok zor değildir ancak yine de bunun çok konforlu bir yargılama süreci olacağını pek düşünmüyorum. Yine de, gerekli olması halinde delillerin Türkiye ile paylaşılmasında da herhangi bir sıkıntı yaşanmayacaktır. Tabii ki genelde zanlı ve emarelerin aynı yerde olması, tahkikat nerede yapılırsa kişinin orada yargılanması tercih edilir ama emareler sağlıklı bir şekilde paylaşılabilirse yargı süreci sorunsuz da devam edebilir”.
“Bu gibi olaylar her geçen gün artıyor ve toplumdaki huzursuzluğu da artırıyor”
Bu gibi durumların ülkede yaşanmasının oldukça üzücü olduğunu da anlatan Bayramoğlu, bir hafta önce başka bir kurşunlanma olayı daha gerçekleştiğini ancak Falyalı ile ilgili gelişmenin çok daha ‘organize’ bir olay olduğunu dile getirdi. Bayramoğlu şöyle devam etti: “Bu çok organize, ciddi, profesyonel kişiler tarafından yapılmış bir iş gibi duruyor. Toplumdaki genel kanı, her geçen gün bu olayların artmasıyla artık huzurun kolay sağlanamayacağı bir noktaya gelmiş olduğumuzdur. Herkeste bir umutsuzluk var ve bunun tek çözümü bu işi yapanların suçlarının ortaya çıkarılması, bu kişilerin bir an önce yargılanmasıdır. Kamuda çok büyük huzursuzluk ve endişe vardır”.
Lefkoşa Mahalli Barosu Başkanı Arzu İzveren:
“İade yapılmaması, yargılanılmayacağı anlamına gelmez”
Türkiye’de konuyla ilgili tutuklama yapıldığını basından öğrendiğini söyleyen Lefkoşa Mahalli Barosu Başkanı Arzu İzveren, suç Kıbrıs’ın kuzeyinde işlendiğinden beklenenin yargılama sürecinin de burada yapılması olduğunu ancak kişilerin TC vatandaşı olması halinde durumun değişeceğini belirtti. İzveren şunları anlattı: “Suç KKTC’de işlenmiştir, bu nedenle beklenen tutuklananların, suç ile bağlantılı olduğu tespit edilen kişilerin bizim polisimiz tarafından soruşturmalarının yapılması, bizim savcılığımız tarafından suç dosyalarının takibinin yapılması ve bizim mahkemelerimizde yargılanmasıdır ancak yabancı ülkede suç işleyen bir T.C. vatandaşının Türkiye’nin Uluslararası Ceza Divanına taraf olmasının gerektirdiği yükümlülükleri dışında Türkiye hukuk sisteminde bildiğim kadarıyla iade yapılmamaktadır. Bu vatandaşlık hususu uluslar arası hukukta da kabul edilmiş genel prensiptir. Yine de iade yapılmaması, yargılanılmayacağı anlamına gelmez, yargılama orada da yapılır. Dolayısıyla tutuklananların veya suçla bağlantılı olduğu tespit edilen kişilerin T.C. vatandaşı olmaları halinde, Sanık veya Sanıkların mevzuat uyarınca KKTC’ye iadeleri yapılamazsa yargılamalarının Türkiye’de yapılması gerekecektir. Türkiye ile KKTC arasında imzalanan daha sonra hem bizim hem de Türkiye Cumhuriyeti Meclisinden geçirilip onaylanan bir anlaşmamız / yasamız vardır. Bizdeki ismi “Suçluların Geri Verilmesi, Mahkeme İlâmlarının Karşılıklı Tenfizi ve Adli Yardımlaşma Yasası”dır. Bu kapsamda konu ilgili makamlarca takip edilerek delil, bilgi ve belge paylaşımı yapılarak tutuklanan kişilerin ve/veya suçla bağlantılı olduğu tespit edilen kişilerin KKTC’de tespit edilmeleri halinde yargılama KKTC’de yapılacak, eğer KKTC’de değil de T.C.’de tespit edilirse Türkiye’de yargılanmalarının sağlanması gerekir. Temenni edilen bu anlaşma kapsamında gerekli bilgi, belge ve delil paylaşımlarının yapılmasıdır”.
CTP Milletvekili-Avukat Fazilet Özdenefe:
“İki ülke konunun çözümü için işbirliğine gitmeli”
Türkiye’de yakalanan zanlıların TC vatandaşı ya da çift vatandaşlık sahibi kişiler olması halinde yargılanma için Kıbrıs’a gönderilemeyeceğini vurgulayan hukukçu milletvekili Fazilet Özdenefe, “mesele ileriye taşınacaksa ve bir şekilde buradaki delillere ya da polisin topladığı bilgilere ihtiyaç olursa, bizden bir polis memuru gönderilir ve bunları orada paylaşır” dedi. Bunun ülkede infial yaratan bir olay olduğuna ve iki ülke arasında her türlü işbirliğinin yapılması gerektiğine dikkat çeken Özdenefe, faillerin bir an önce yakalanması gerektiğini savundu. Özdenefe, “Bu durum hem toplum vicdanının rahat etmesi açısından hem de adaletin tecellisi açısından bir an önce çözülmelidir. Bu noktada özellikle kendi polisimize büyük görev düşüyor” ifadelerini kullandı.
“Mobese görüntülerinin o geceye ait olup olmadığı ve ülkeden nasıl çıktığı açıklanmalı”
Mobese kameralarıyla ilgili bir soruna da dikkat çeken Özdenefe, ilk gece kamera görüntülerinin önce Türkiye basınında yer aldığını ve bunun açıklığa kavuşturulması gereken bir problem olduğunu belirtti. Özdenefe şunları aktardı: “İlk gece mobese görüntüleri öncelikle Türkiye üzerinden yayıldı. Bizim polis genel müdürlüğümüz de kısa süre içinde açıklama yaptı ve bu kişilerin aranan kişiler olmadığını söyledi ancak ileri bir açıklama yapmadı. Bu aşamada bu açıklamanın da yeterli olduğunu düşünmüyorum. Elbette yaşanan olayla ilgili soruşturma gizlilikle yapılmalıdır ancak bu fotoğrafların gerçekten mobese görüntüsü olup olmadığı, bu olayla alakası olup olmadığı ve eğer öyleyse Türkiye’deki basına nasıl ulaştığı kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Kent güvenlik yönetim sistemi yasasına göre bu görüntüler ancak ilgili şube amirliğince izlenebilir ve yönetimi de onlar tarafından yapılır. Görevli personel haricinde kimse bu verileri izlemez ve onlara erişemez. O yüzden bu veriler gerçekten olay gecesine ait mobese kaydı ise, bunun oraya nasıl ulaştığı, öyle değilse de ne olduğu en kısa sürede açıklanmalıdır”.
“Bu gibi olayların en büyük nedeni ülkemizin uluslar arası hukukun bir parçası olmaması”
Bu ülkede uzun yıllardır, bu kadar büyük olmamakla birlikte bu tarz olayların yaşandığını dile getiren Özdenefe, bunun en önemli nedenlerinden birinin Kıbrıs’ın kuzeyinin uluslar arası hukukun bir parçası olmaması ve organize suçla mücadele edecek bir noktada bulunmaması olduğunu savundu. Özdenefe, “Burası ne yazık ki bu tarz suçlarda denetlenemeyen bir bölgedir ve bu büyük bir sıkıntıdır” şeklinde konuştu.
CTP Milletvekili-Avukat Ürün Solyalı:
“Bu konu tüm bağlantılarıyla ele alınmalı ve çözülmeli”
Hukukçu milletvekili Ürün Solyalı, konunun bütün bağlantılarıyla, organize bir suç olarak ele alınması ve faillerin ortaya çıkarılmasının oldukça önemli olduğunu vurguladı. Türkiye’de tutuklanan kişilerin TC vatandaşı olması halinde Kıbrıs’ın kuzeyine iade edilemeyeceğini ancak belirli protokoller ışığında yargı sürecinin doğru ilerleyebilmesi için işbirliklerinin yapılabileceğini belirten Solyalı, “tahkikatların doğru bir şeklide ilerlemesinin bir yolunu bulmalıyız, çünkü bu bütünüyle ele alınması gereken bir konudur” dedi. Konuyla ilgili Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin mecliste bir araştırma komitesi kurmayı planladığını da aktaran Solyalı, bu konuda tüm tarafları ortak bir yerde buluşturacak kapsamlı bir araştırma yapılmasının önemine vurgu yaptı. Solyalı şöyle devam etti: “Hem deliller hem olay yeri burada ama yargılama Türkiye’de yapılacak. Bu biraz sıkıntı yaratabilir ancak CTP uluslararası suçlarla ilgili bir yasa hazırlamıştı, bu yasa böylesi bir dönemde yol gösterici olabilir”.
“Toplumumuz artık güvende hissetmiyor, bunu aşmanın yolu failleri bulmaktır…”
Toplumun artık güvende hissetmediğini de savunan Solyalı, bu gibi olayların son dönemlerde iyice arttığını ve polisin de bazı konularda yetersiz kaldığını dile getirdi. Solyalı şunları anlattı: “Öncelikle toplumda, yaşadığımız alanın güvensiz bir alan olduğu hissi gelişmiştir. Organize suç günlük hayatımıza sirayet etmiştir. Bu tip olaylar son zamanlarda iyice artmıştır ve ne yazık ki polisimizin donanımı bazı noktalarda yetersiz kalmaktadır. Öte yandan muhaceret ve limanlar, hem teknolojik hem yasal olarak tekrardan ele alınmalıdır. Bu, toplum tarafından da talep edilmelidir. Güvenli hissedeceğimiz bir ortam hazırlamak için yasal altyapılar hazırlanmalıdır”.