Bu kadarına da pes...Bilmiyorsun, bari sus.
Geçtiğimiz hafta başlarında da, Aydın hanımın ölümü nedeniyle yazılmış bir köşe yazısı vardı anlı sanlı bir Türkiye gazetesinde. Hem de anlı sanlı, yılların gazetecisi bir köşe yazarından... Hem de, kısa bir süre önce uzun uzun Atatürk’ü anlattığı kitabıyla şanına şanına katmaya çalışan bir köşe yazarından... (Umarım Atatürk’le ilgili yazdıkları, Denktaş’la ilgili yazdıkları gibi değildir).
Güya, rahmetli Denktaş ile eşi Aydın hanım arasındaki sevginin büyüklüğünü anlatmaya çalışırken, Rauf Denktaş’ı yazdı kısa kısa cümlelerle, paragraflarda. Ama birindeki birkaç cümle, çok ama çok önemliydi (!). Şöyleydi;
“Rauf esir düşmüştü bi ara... Adaya paraşütle atlamıştı. Yakalandı. Akıbeti belirsizken Aydın’a gizlice mektup gönderdi... (...)”
***
Paraşütle atlamışmış...
“Bilmiyorsun bari öğren....”... “Bilmiyorsun, bari yazma...”... “ Bilmiyorsun, bari sus...”
Daha ne diyeyim ki ?
***
Daha önce yazmıştım İstanbul’daki bir anımı. Tekrarlamak gereği doğdu şimdi.
Bir münasebetle birkaç ünlü gazeteci-köşe yazarı ile birlikteydim. Sohbet ediyorduk. Herkes bir şeyler söylüyordu Kıbrıs’la ilgili. Çoğu doğru değildi. Uzun süre sustum, sonunda patladım.
“Çok özür dilerim ama söylediklerinizin çok büyük bölümü doğru değildir. Arada sırada Kıbrıs hakkında yazdıklarınızın da... Okudukça, acaba diğer konularda, Güney Doğu sorunu, PKK ile ilgili yazdıklarınızın da ne kadarının doğru olduğundan kuşku duymaya başladım...” dedim. Çok bozulmuşlardı bu sözlerim üzerine.
***
Lütfen darılmasınlar, ama yazacağım...
Çok büyük bir bölümü, Kıbrıs’ta neler olup bittiğinden hiçbir zaman doğru dürüst bilgi sahibi olmadılar, hala da değiller... Kıbrıs’la ilgili bir şeyler okuma-öğrenme çabası hiçbir zaman göstermediler, hala da göstermiyorlar... Tek bildikleri 20 Temmuz 1974 ve sonrasındaki oluşum’la ilgili –çoğu da abartılmış, hatta yanlış- birkaç bir şey... 63-74 arası olup bitenler mi ? Hiç ilgileri yok. Sorsanız söyleyebilecekleri 2-3 cümleden fazla olmaz...
Bu bilgileriyle, Denktaş’ı Kıbrıs’a paraşütle de attılar işte böyle...
Türkiye’de Seçim
Siyasi Partiler sandalyeleri paylaşma derdinde... Aynı bizdeki seçim öncelerinde olduğu gibi...
Vaatler gırla... Aynı bizdeki seçim öncelerindeki gibi...
Yağcılar, yalakalar en ön saflarda.... Aynı bizdeki seçim öncelerinde olduğu gibi...
Şimdilerde politika ve politikacılar yine başrollerde... Aynı bizdeki seçim öncelerinde olduğu gibi...
Tek bir hedef var... Seçimden galip çıkmak...Gerisi, sonrası yalan.
***
Çocuk sorar: “Baba politika nedir?”
Baba anlatır: “Bak oğlum ben her gün para kazanıp eve getiriyorum, o halde ben ‘kapital’im. Annen parayı ve evi yönetir, o halde o da ‘sendika’dır. Hizmetçi kız ise ‘işçi sınıfı’dır, sen ve küçük kardeşin ise ‘halks’ınız... Bizim gayretimiz, sizi, yani halkı mutlu etmektir. Deden de hükümettir, doğruyu yanlışı anlatır bizi uyarır”
Çocuk gece yarısı uyanır, altını kirleten küçük kardeşi ağlamaktadır. Ana babasının odasına koşar. Anne derin uykudadır. Baba ise yatakta yoktur. Hizmetçi kızın odasına koşar. Bir de ne görsün, babasıyla kız, sevişiyorlar. Dedesi de olan biteni seyretmektedir.
Ertesi sabah baba oğluna sorar:
“Dün sana anlattıklarımdan ne anladın oğlum ? Politika nedir?
Çocuk anlatır:
“Kapitalizm işçi sınıfını kullanıyor. Sendika uyuyor. Hükümet seyrediyor. Halkın bir kısmı benim gibi ne olduğunu anlayamıyor, bir kısmı da -küçük kardeşim gibi- gırtlağına kadar bok içinde..
Sokak Ağzı
“Biz böyle değildik. Ne oldu bize böyle ? Çıkarcılık, yalakacılık her şey var. Yetmezmiş gibi, bir de en çabuk nasıl zengin olurum, altıma lüks bir araba çekerim sevdası çoğunlukta. Yazıklar olsun.”
***
“Avrupa’da şans bulan Türk asıllı futbolcuları en abartılı şekilde göklere çıkarmakta üstümüze yok. Sonra dönüp Türkiye liglerine bakıyoruz. İmkanı olan takımlarda nerdeyse Türk futbolcu kalmamış. On sene önce birisi çıkıp bana Galatasaray sahaya 10 yabancı futbolcusu ile çıkacak dese, manyak derdim söyleyene.”
***
“Kıbrıslı, Kıbrıs hastası, aynı zamanda futbol hastası bir arkadaşa sordum. Bana Doğan Türk Birliği’nin beş futbolcusunu sayabilir misin ? dedim. İki tanesini zar zor söyledi. Üçüncüde takıldı kaldı.”
***
Anlayana
“Bir cümlenin ortasında ‘ama’ ya da ‘fakat’ varsa, o cümlenin baş tarafına pek önem vermeyin”. (ABD)