Bu nasıl bir enerji öyle
“Kaç yaşında” diye merak ettim.
Eve gelir gelmez baktım, birkaç ay sonra 80’e girecek!
Birileri yönetiyorsa hayatı, ömrümüzden almalı, ömrüne vermeli, içtenlikle söylüyorum.
Çok daha uzun yıllar, izleyebilsin diye nicesi...
Ve böylece Genco Erkal’a iki kat arttı hayranlığım.
***
Genco Erkal’ın oyunları, isimleri değişse de genelde aynıdır.
Duvarın ardında bir yerde, içeride ya da dışarıda, su başında, mesela çınarın hemen altında Nazım’dır.
Tahterevallinin üzerinde Brecht!
Ve illaki “sincap” gibidir sahnede....
***
Yıllandıkça değeri büyümekle kalmıyor, enerjisi de bir o kadar artıyor.
İki saat sahnedeydi yine...
“Güneşin Sofrası”na kuruldu!
Tülay Günal’ın sesi de girince devreye.
Yürek zarımızdan kulak zarımıza ‘şar’ diye bir keyif, bir tutku, bir umut boşaldı.
Tülay Günal’ı daha önce de dinlemiş, sesine yine hayran kalmıştım...
Livaneli’nin besteleri elbette on numara... Ama iş yoruma gelince, keşke diyorum, “Yiğidim Aslanım”ı, “Hiroşima”yı, “Karlı Kayın Ormanı”nı hep Tülay Günal söylese...
***
Kıbrıs Tiyatro Festivali’ne böylesi bir büyüyle başladık.
Daha çok oyun var. Ve arada Işık Kitap Fuarı... Girne Festivali’nde bir de Goran konseri sıkıştırırsak araya...
Hani o Onur Akın şarkısı gibi...
“Oy benim kızım Eylül
Ah güzel kızım Eylül...”
20:30
Oyunlar için başlangıç saati 20.30 olarak ilan edildi! Ve hatta, geçmişte, ilk gece yapılan konuşmalar da programdan çıkarıldı. Seyirci doğrudan tiyatroyla buluştu. İyi de yapıldı. Ama oyun yine 20.30’da başlayamadı. Bu bir kültür. Ve sistem(sizlik). Tüm diğer işlerimizde olduğu gibi ancak “yaptırım, disiplin, kararlılık”la başarı şansı var. Yani ne yapacaksın? 20.25’te kapatacaksın kapıları... “Özür dileriz” diyeceksin, Bakan da olsa Başkan da... Yurttaş da olsa gazeteci de... Ve 20.30’da açılacak perde... Tam vaktinde... Hiç şaşmadan... Bir, üç, beş... Herkes de öğrenecek.
Şu KERVANSARAY’ın dairecikleri
Kervansaray, Girne’nin en güzel sahillerinden biri.
Ayyorgi’nin hemen dışı...
Nefis de bir plajı var.
Bir de burada, Vakıflar’ın daireleri var... Apartman daireleri, denize nazır!
İşte size siyasetimiz adına “faydacılık” laboratuarı!
Fırsatçılık abidesi, tam da...
***
Çok istiyorum, bir gün, birisi... 74’ten bugüne... Düne kadar... Kimler buralarda yer almış, daire kiralamış, ne kadar kira ödüyor, bunu hangi kriterlerle başarmış, nasıl bir eşitlikle, ne zaman ilan edilmiş... Bir açıklansa... Satır satır... İsim isim... Sene sene...
Bu ülkenin her yerine şeffaflık gelse... Her bir işlem, kiralama, belge, ihale, devlet ve ganimet kaynaklı ne varsa ve aklınıza ne geliyorsa... Yukarıdan aşağıya menfaat dağıtımı ya da rutin işlem dahi olsa her bir fayda açık açık, isim isim ortaya serilse keşke...
Yüzleşsek, görsek, bilsek, öğrensek...
Köpek balıkları eğer insan olsaydı ?
“Güneşin Sofrasında” Genco demişken... Ve tiyatro... Oyunda, en fazla alkışı alan bölümlerden biri de Bertolt Brecht’in meşhur “Köpek balıkları insan olsaydı” öyküsü oldu.
Buradan paylaşmak istedim, özellikle de izlemeyenler için!
***
-“Köpek balıkları insan olsaydı, denizin dibinde küçük balıklar için sağlam sandıklar yaptırır, sandıkların içine her çeşit yiyecek koyarlardı. Sandıklarda her zaman taze su bulunmasına dikkat ederler, her türlü sağlık tedbirini alırlardı. Küçük balıkların üzülmemesi için ara sıra büyük su eğlenceleri düzenlerlerdi. Çünkü sağlıklı ve neşeli balıkların etinin çok daha lezzetli olacağını bilirlerdi.”
…
-“Küçük balıklar için okullar da kurulurdu elbet. Küçük balıklar bu okullarda, köpek balıklarının boğazından nasıl geçeceklerini öğrenirlerdi.”
…
- “Şüphesiz en önemli konu, küçük balıkların ahlak yönünden eğitilmesi olurdu. Küçük bir balığın isteyerek kendini feda etmesinin önemi, ayrıca köpek balıklarına inanmak ve boyun eğmek gerektiği onlara öğretilirdi.”
…
-“Köpek balıkları insan olsaydı, yabancı balıkları fethetmek için savaşırdı. Bu savaşları da elbette herkesin kendi küçük balığı yapardı. Bu küçük balıklara madalyalar takılırdı”
…
-“Köpek balıkları insan olsaydı, onların dini de olurdu. Bu din, küçük balıkların ancak köpek balıklarının karnından geçerek gerçek hayata kavuşacaklarını onlara öğretirdi.”
…
- “Ayrıca köpek balıkları insan olsaydı, tüm küçük balıkların şimdi olduğunun aksine, birbiriyle eşitliği son bulurdu. Bazıları memuriyete ve bir takım makamlara getirilirler ve diğerlerinin üstünde olurlardı. Hatta birazcık büyük olanlar daha küçükleri yiyebilirdi de.”
…
- “Kısacası denizin dibinde de bir ‘uygarlık’ kurulurdu, eğer köpek balıkları insan olsaydı.”
haftanın notcukları
Siz önce hangisisiniz?
Lütfen işaretleyiniz.
o Onun var, benim de olsun.
o Benim var, onun niye olsun?
o Benim var, onun da olsun.
o Benim yok, onun da olmasın.
o Benim yok, bari onun olsun.
o Onun yok, yine de benim olsun.
o Onun yok, varsın benim de olmasın.
( ‘Dil’ ustası
Dücane Cündioğlu’nun
“Ne var Ne yok” yazısından seçtim.. )