1. YAZARLAR

  2. Derya Beyatlı

  3. Bu ne cüret?
Derya Beyatlı

Derya Beyatlı

Bu ne cüret?

A+A-

 

Yer Gönyeli Çemberi yakınları, KKTC’ye TC’den Su Taşıma Projesi çalışmaları sürüyor. KKTC’nin bir Belediyesi çalışmalar sırasında yasaya aykırı işlem yapıldığını tespit ediyor. Belediye çalışanları görevleri gereği çalışmaları durduruyor, inşaatı mühürlüyor. İnşaat alanında tartışma çıkıyor, görevini yapan KKTC kurumu memurlarına TC menşeli şirket çalışanı “Beni senin Devlet’in dahi durduramaz” sözlerini sarf ediyor. Olay yerine gelen KKTC’nin Polis’i görevini yapan iki Belediye memurunu göz altına alıyor. İnsanın bu bir şaka olmalı diyesi geliyor doğrusu. Diyemiyor ama, bu tür traji komik tiyatro oyunlarına o kadar alışmış ki. Yine de bu cüret nereden geliyor sorusu kurcalıyor kafasını...

Ertesi günü KKTC Başbakanı açıklama yapıyor: ‘Şirket çalışanlarını Başbakanlığa çağırdık uyardık...Polisi aradık, göz altına alınan Belediye çalışanlarının serbest bırakılmasını sağladık’.

Nasıl yani? Polis’in yasayı uygulaması için Başbakan müdahalesine mi ihtiyacı var? Sayın Başbakan’ın başka işi yok mu? Size de bu olanlar abzürd geliyor mu?  

Bir akşam üzeri Devlet Hastanesi’ndeyiz. Acil Servis karşısında, park yeri bulmaya çalışan bir araç dönüp duruyor. Acile kaldırılan hastasının haberini almış, telaşla Hastane’ye koşmuş bir vatandaş. Bilirsiniz zordur park yeri bulmak Hastane’de, bazen dakikalarca dönüp dolaşırsınız. Derken arkadan Askeri bir Ambulans geliyor, belli ki hasta taşıyor, hemen durup yol veriyor araç. Hasta taşıyan ambulansa yol verilir, trafik kuralları gereğidir bu, bir de insanlık. Can herşeyden önemlidir zira.

Ambulans köşeyi dönemiyor ve birden geri geri aracın üzerine gelmeye başlıyor. Sürücünün acı korna çalışları pek bir fayda etmiyor, deyim yerindeyse ‘Ambulans, aracın böğrüne giriyor’. Sağ cam olduğu gibi şöförün üzerinde. Sürücü şokta: Hastane’de, hareket halinde olmayan bir araç, yol verdiği ambulans tarafından eziliyor. Abzürdlük diz boyu.

Yetmezmiş gibi Araç Komutanı birden sürücünün yanında bitiyor ve sürücüye hesap sormaya kalkıyor. ‘Sen kimsin, burada ne işin var?’ Abzürdite artık mümkün tüm sınırları aşmış durumda. Sürücü kuru gürültüye pabuç bırakacak cinsten değil, tartışma başlıyor, Polis çağrılıyor. Etrafta üç, dört görgü şahiti var, Polis önünde devam ediyor tartışma. Çavuş’un kurduğu cümleler akıl alır cinsten değil. Görgü şahitleri sürücünün haklı olduğunu anlatıyor. Polis sürücüyü bir kenara çekip ‘Sen haklısın ama Askerle kapışma bence!’ diye uyarıyor. Tamamen kişisel, insancıl bir uyarı. Polisin yetkisinde olan bir durum değilmiş zaten, şikayet edecekse, Askeri İnzibatın çağrılması gerekiyormuş, etmese daha iyiymiş ama. Sürücü diretiyor, İnzibat geliyor. Sorun İnzibat’ın ambulans şöförünü suçlu bulması ile çözülüyor, tiyatro sona eriyor, sinir harbi bitiyor. Ambulansın içindeki hastaya acil servis görevlileri hemen müdahele etmişti zaten, ciddi birşey yokmuş...

TC Ordusu mensubu bir Çavuş 100% suçlu olduğu bir durumda KKTC Polis’i önünde vatandaşı taciz etme cesaretini nereden buluyor? Polis neden hiçbir şey yapamıyor? Vatandaşını korumak için Başbakan telefonuna mı ihtiyacı var? Yoksa vatandaşın gözaltına alınmadığı için haline şükretmesi mi gerekiyor? Bilemiyorum, benim çok aklım karışıyor bu sahneler karşısında...    

Lefkoşa Şehir Külübü’nü bilir misiniz? Hani şu Lefkoşa’nın en eski, en prestijli Tenis Külübü, Askeri Birliğin içerisinde. Tenis oynamak isterseniz Lefkoşa Şehir Külübün’de, evet Askeri Birliğin içerisine girmek zorundasınız. Kapıda kimlik bırakıyorsunuz, üniformalı erler sizi askeri bölge içine alıyorlar, çıkışta kimliğinizi teslim ediyorlar. Saçma mı geliyor? Bence de... Nedenini bilmiyorum, anlatmak isteyen olursa sevinirim....  

Tiyatro sahnesi bu kez Şehir Kulübü’ne kurulmuş. Kulüp’ten çıkmak üzere kimliğini alan bir üye, aracını hareket ettirmek üzereyken önünden geçmeye çalışan bir Er’i fark edip bekliyor, yol veriyor. ‘Kusura bakmayın neredeyse hareket ediyordum, son anda fark ettim sizi’ diye özür diliyor. Er cevap vermiyor, geçip gidiyor. Takriben iki saat sonra üyenin cep telefonuna bir çağrı geliyor, Üstteğmen’den: ‘Şehir Kulübün’de askerimin ayağının üzerinden geçtiniz, şu an Devlet Hastanesi’nde, gelip buradan alın ve Özel Hastane’ye götürün!’

Af buyur? Bir sivil, olmayan bir olaydan iki saat sonra, bir askeri Devlet Hastanesi’nden, Özel Hastane’ye taşıması için aranıyor. Bu bir kamera şakası mı? Öyle bir olay olmadığını Üstteğmen’e açıklayan sürücü, bu kez Polis tarafından aranıyor, gecenin bir vakti: ‘Hakkınızda suç duyurusu var, ifadenizi almamız gerekiyor, karakola buyurun.’  Güler misin, Ağlar mısın?

Karakola gidiliyor, ifadeler veriliyor, Acil Servise giriş kaydının Üstteğmen’in telefonundan sonra olduğu ve Er’in ayağında da herhangi bir ezilme bulunmadığı ortaya çıkıyor. Anlatılan şekilde olayın gerçekleşmiş olması teknik olarak imkansız, kamera kayıtlarından da birşey çıkmıyor zaten. 

Polis’ten gelen kayıt dışı dostane uyarı ise benzeri ‘Bizim yapacağımız birşey yok, Asker suçlu olduğunuza karar verirse, suçlusunuz!’

Başbakan arasa?

Sonuç olarak Asker üyeyi suçlu bulmuyor, dosya kapanıyor, benim aklımdaki soru cevapsız havada asılı kalıyor:

Peki ama, bu cesaret nereden geliyor?


23 Ocak 2015
Marsilya

Bu yazı toplam 2917 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar