BU ÖNERİLER TAMAM DEĞİL! …
TL’nin döviz karşısında erimesinin olumsuz etkileri üzerine Başbakan, ‘kötüye gidişi önleyici neler yapılabilir?’ çalışmalarını başlattı. Ekonomi sektörlerinin temsilcileri ile birlikte yapılan bu çalışmaların ‘masadaki önlemler dizisi’ medyada yayınlandı. Henüz alınmış ve uygulamaya girmiş bir karar yok, belli ki daha çalışılacak…
Basında çıkan önlemler dizisi yaşanan ana sorunu çözecek gibi görünmüyor. Sorunun tanımını iyi yapmak gerek. TL’nin döviz karşısında erimesi bir ekonomik olgudur ve bu olgu daha süreceğe de benziyor. TC Merkez Bankası, Türkiye ekonomisinin ihtiyaçları nedeniyle süreci şimdilik durduracak da değildir.
Bu ekonomik olgunun yarattığı sorun, ekonominin ana aktörü olan tüketicinin satın alma gücünün düşmesi ve fakirleşmesi ve bu nedenle de pazar faaliyetlerinin gerilemesidir. Sorunu aşmak da tüketicinin alım gücünü koruyacak ve artıracak önlemlerle olasıdır. Bir de, alınacak önlemlerin bir defalık bir etkisi olmamalı, süren etkisi ve zincirleme ilişkileri olabilmelidir. Ayrıca, hükümetin kararları istikrarlı ve gelecek için güven verici olmalı…
Hükümetin yaptığı çalışmada masaya gelen sadece katılımcı sektörlerin temsilcilerinin önerileridir. Medyadan öğrenilen bu öneriler, sektörlere özeldir ve onların kendi ihtiyaçlarını gidermeyi amaçlamaktadır. Ekonomideki kayıt-dışılığın azaltılmasına ve sonlanmasına yönelik hiçbir öneri olmaması manidardır. Dolayısıyla, bu önerilerin uygulanması pazar faaliyetlerini arzu edilen şekilde ve oranda artırmayacaktır. Hatta bazıları pazar faaliyetlerini geriletecek niteliktedir de… Hiç kimse tüketiciyi kendine mahkum görmemelidir. Tüketicinin eğilimi, geliri ile mümkün olan en kaliteli yaşamı sürdürmektir; bu nedenle onun için tükettiği emtianın fiyat – kalite dengesi önemlidir ve bu dengeyi en iyi bulduğu noktada tüketimini yapacaktır. Serbest rekabetin dayandığı nokta da burasıdır. Yani bazı yerel ürünleri korumak için ithal ürünlere maliyet artırıcı önlemler alınırsa, evet o ithal ürünlerin tüketimi gerileyebilir ama Kuzey’in değil de Güney’in pazarının ürünlerinin tüketimi artabilir. Halbuki, Euro karşısında gerileyen TL, Kıbrıslı Rumları Kuzey Kıbrıs pazarına çekebilir, ek tüketici kapasitesi yaratabilir.
Dolayısıyla, hükümetin çalışmasında tüketici temsiliyeti eksik kalmıştır. Sektörel önerileri yapanlara Başbakan’ın sorması gereken soru, her bir önlemin tüketicinin satın alma gücünü nasıl ve ne kadar koruduğu, etkilediği, pazar faaliyetlerinin tetiklenmiş olup olmayacağı ve bunların sürekli olup olmayacağıdır. Başbakan tüketicileri odağında tutar ve onların memnuniyetini misyon edinirse, sorunu çözmede başarılı olabilecektir.
Kuzey Kıbrıs pazarında faal olan tüketiciler iki kesime ayrılabilir, birincisi yerli halk, ikincisi de yurtdışından gelenler, yani özellikle öğrenciler ve turistler… Hedef, mali güçlerini kaybetmeden onları pazarda faal tutmak olmalıdır. Yerli halk için özellikle hane halkı tüketiminin belirlenmesi için yapılan istatistik çalışmasında elde edilen veri tabanı kullanılarak bu emtianın döviz artışından kaynaklanan fiyat artışlarını önleyici veya asgariye indirici önlemler alınmalıdır.
Yurttaş olmayanlar için ise, Kuzey Kıbrıs pazarında harcama yaptıkları ana kalemlerdeki satın alma güçlerini koruyacak önlemler alınmalıdır. Örneğin, yüksek eğitim sektöründe öğrencilerin çoğunluğu Türkiye kökenlidir, onlar için okul harcı ve barınma ücretleri TL temelinde olabilmelidir. Turistler ve öğrenciler için uçak biletleri TL’nin kriz başındaki kuru dikkate alınarak fiyatlandırılmalıdır.
Hükümetin KKTC Merkez Bankası kaynaklarını bu dönemde kullanabilmesine ihtiyaç vardır. Bu bankanın faaliyetlerinden edindiği kaynaklar, mali sektörde kriz olması halinde müdahale edebilmek içindir. Ancak, bankalar yasası mali sektörde kriz yaşanmasını önleyebilecek erken uyarı ve müdahale olanağını vermekte ve mali sıkıntıya giren bankalar sektörde ve ekonomide sorun yaratmadan halledilmektedir. Dolayısıyla, Merkez Bankası kaynakları mevcut sıkıntıların aşılmasında hükümet tarafından kullanılabilmelidir. Bu kaynaklar, devletin, yerel yönetimlerin ve diğer kamu kurumlarının yatırım projelerini erkene alarak pazarda yatırım hareketliliği yaratmak için fonlamada kullanılabilmelidir.
KDV kaçakçılığının ağız ceza mahkemesinde yargılanacak suç niteliğine alınması, ekonomiyi kayıt altına almayı süratlendirecektir.
Kriz döneminde sektörlerin kendine özgü ve özel sorunlarını çözmeye yönelik önlemler, krizi sürdürmekten öteye gidemeyecektir. Bu aşamada sorumluluk hükümettedir. Hükümetin tüketicinin satın alma gücünü korumak amacıyla alabileceği bazı önlemler geçen haftaki bu köşeden yayınlanan makalede belirtilmişti. Dahaları da olacaktır ama pazardaki emtianın fiyat – kalite ilişkisinde tüketiciyi kollamayan ve tüketicinin satın alma gücünü koruyup artırmayı sağlamayan hiç bir önlem ekonomiyi kurtaramayacaktır. Fakir müşteri ile büyüyen ve gelişen bir pazar ve ekonomi yoktur.