"Bu protokol 'para göndermeme' üzerine kurgulanmış bir protokoldür"
Ekonomist Devrim Barçın, Türkiye ile imzalanan protokol sonrası hükümetin ‘ülkeye para gelecek’ tezinin tamamen gerçek dışı ve kandırmaca olduğunu savundu. Bu yöndeki tespitlerini YENiDÜZEN için yorumladı
-“Reel sektöre 400 milyon TL denildi oysa reel sektöre 80 Milyon TL ayrıldı.”
-“320 Milyon TL için belli taahhütlerin yerine getirilmesi istendi.”
- “Türkiye, bütçe açığı için para göndermeyecek.”
-“TC, Mart sonu savunma giderleri için 180 Milyon TL gönderecek mi? Göndermemesi için engel yok.”
-“Kamu Görevlileri Yasası’nda Mart 2021’de değişiklik yapılması taahhüt edildi. Bu mümkün değil.”
- “Medyaya hiçbir standart belirlenmeden, TC Elçiliği ile kaynak aktarılması büyük tehlike…”
-“‘Vergilendirmeyen, eksik vergilendirilen bet ofisi ve casionalara ilişkin vergilerin artırılmasına yönelik yasasıyı’ hükümet, muhalefetin oyuna ihtiyaç duymadan gündeme alabilir.”
-“Bu protokolün uygulanması mümkün değil, bunu bile bile hükümet imza attı.”
Fayka Arseven KİŞİ
Ekonomist Devrim Barçın, Azınlık Hükümeti’nin TC ile imzaladığı 2021 Mali İşbirliği Protokolü’nün uygulanmasının mümkün olmadığını, “hükümetin büyük bir yalana imza attığını” savundu.
Türkiye’den reel sektörünün desteklenmesi için 400 milyon TL kaynak aktaracağının da büyük bir kandırmaca olduğunu da belirten Barçın, reel sektöre ayrılan miktarın 80 milyon TL olduğunu bu paranın da 2020’de hükümetin taahhüt ettiği sosyal sigorta, ihtiyat sandığı prim katkılarına ve 1500 TL’lik maaş desteklerine harcanacağını ifade etti.
Ekonomist Devrim Barçın ile KKTC-TC arasında imzalanan 2021 Mali İşbirliği Protokolü’ndeki anomalileri ve protokoldeki dikkat çeken maddeleri konuştuk.
- YENİDÜZEN: TC ile imzalanan 2021 Mali İşbirliği Protokolü’nü incelediğin zaman neler dikkat çekiyor?
- Devrim BARÇIN: Bu protokol ‘para göndermeme’ üzerine kurgulanmış bir protokoldür. Çünkü 2020 Mali İşbirliği Protokolü’nde pandemi nedeniyle para göndermek için bizden hiçbir taahhüt istenmemişti. Ama bu sefer normal bir gündelik yaşantı varmış gibi bütçe açığımız için taahhüt edilen 800 milyonu göndermek için bizim hükümetin kabul ettiği bazı koşulların altına imza atıldı.
Bu koşullara bakıldığında yerine getirilmesi imkansız olan, imkansız oluşu da hukuki açıdan Anayasa ve yasalara uygun olmadığından dolayı belli ki bütçe açığımıza bu sene para gelmeyecek.
- YENİDÜZEN: Nasıl yani?
- Devrim BARÇIN: Örneğin diyor ki; ‘Kamu Görevlileri Yasası’nda insan kaynaklarını etkin, hizmet alması adına Mart 2021 sonuna kadar değişiklik yapılacak.’
Mart’ın ilk haftası bitti, yasa tasarısı hazırlayıp, sunmuş olsan 21 gün askıda kalma süresi var. Ayın 28’i olur, dolayısıyla Mart sonuna kadar bu taahhüttü yerine getiremediğin için bu kalemdeki parayı vermeyecek.
Aynı şekilde bu protokolü hazırlayanların bizim anayasamızdan bile haberleri yok ki yasaların geçirilme süresinde bu eylem planına konulan son tarih Temmuz sonu ama Meclis Haziran sonu kapanır. Haziran sonu yazsa anlarım ama Temmuz sonu yazması bu protokolü hazırlayanları bizim mevzuatımızı bilmeden, ezbere çalakalem hazırlandığını da gösterir.
Muhalefet kaç sefer dedi ki; ‘gitmeden bu protokolü görüşelim çünkü siz azınlık hükümetisiniz, çoğunluğunuz yoktur.’ Ama ‘hayır ben bilirim, ben yaparım’ mantığı ile gittiler, taahhütlerinin altına imza attılar ama bu taahhütlerini yapabilmeleri için Mali İşler Komitesi hariç yani Kamu Görevlileri Yasası ve benzeri hususlarda hükümetin komitelerde karar alma çoğunluğu yoktur. Dolayısıyla burada verdikleri sözü yapabilmeleri için muhalefetin oyuna ihtiyacı var. Muhalefetin oyuna ihtiyaç olunan bir noktada muhalefet ile bunun paylaşılmaması ve kafasına göre ‘kamuda, özelde çalışanların birçok hakkını budayacağım’ deyip, protokole imza atarsan bu protokolün gerçekleşmeyeceğini bile bile imzaladığın anlamına gelir.
Tek bir hususta muhalefetin oyuna ihtiyacı olmadan düzenleme yapılabilir o da mali düzenleme alanlarıyla ilgilidir. Çünkü bütçe hazırlanırken hükümetin çoğunluğu olsun ve bütçe geçirilsin diye Mali İşler Komitesi’nde çoğunluk hükümettedir. Eğer hükümet bu protokolde samimi ise çoğunluğu bulunan ve geçirebileceği ‘vergilendirmeyen, eksik vergilendirilen bet ofisi ve casionalara ilişkin vergilerin artırılmasına yönelik yasasıyı’ gündeme alabilir.
Eğer hükümet muhalefeti suçlamak üzerinden bu pakette eylem planı planlamıyorsa ve imzasına sadık kalmak istiyorsa ve muhalefetin oyuna ihtiyacı olmayan bu maddeyi yapar.
Bunu toplum da, Türkiye de görür.
Mali İşbirliği Protokolü, bütçemizde bizim ABD Doları’ndan borçlanmamızı öngörüyor. KKTC Anayasa diyor ki; ‘herhangi bir uluslararası anlaşma eğer maliyeye bir mükellefiyet getiriyorsa süresi 1 yıla kadar ya da 1 yıldan fazla da olsa yani süresine bakmaksızın yasa tasarısı olarak Meclis’e gider, alt komitede görüşülür, Genel Kurul’a gidip, oylanarak, yürürlüğe girer.’
Şimdi bu Mali İşbirliği Protokolü, 1 milyar TL ABD Doları cinsinden kredi öngördüğü için dolayısıyla bu bizim maliyemize kredi olması nedeniyle bir mükellefiyet yüklüyor. Anayasa gereği bu protokolün, Resmi Gazete’de yayınlanıp, Meclis alt komitesine gidip, orada oylanıp, Genel Kurul’da yasalaşması gerekir. Aksi takdirde hukuken yürürlüğe giremez.
Yani biz Mart’ın bitmesine 23 gün kala daha Mali Protokol’ün yürürlüğe girmesi için yasayı, görüşüp, oylamadan Türkiye’ye taahhüt veriyoruz ki Mart 2021’e kadar Kamu Görevlileri Yasası’nda değişiklik yapacağız. Bunu KKTC ve TC yetkilileri bilmiyor mu? Biliyor.
2020’de ‘Pandemi dönemi koşulsuz para göndereceğiz’ dedikleri noktada bize taahhüt ettikleri rakamın yüzde 50’sini bile göndermediler.
Dolayısıyla TC, bizim bütçe açığımıza para vermek istemiyor. ‘Her koşulda, her zaman yanınızdayız’ dediği bir noktada ‘bu parayı vermem de’ demiyor. Vermemenin bahanesi ve uydurmasıdır. Bu noktada bizimkiler de parayı alabilmek için gidip bile isteye olmayacak şeyleri taahhüt ediyor.
Bu noktada ben TC’yi eleştirmiyorum. Benim kızgınlığım KKTC Hükümeti’nin, Türkiye’ye gidip, kendi mevzuatımız ve anayasamıza uygun yapamayacağı taahhütlerin altına girip, yine Kıbrıslı Türkleri, Türkiye önünde ‘yalancı ve sözünü tutmaz’ pozisyonuna düşürmesidir.
- YENİDÜZEN: Türkiye ile yapılan protokollerde verilen taahhütlerin yerine getirilmediğini hükümetler de, TC de biliyor. Sadece bu dönem göz boyama adına ‘Türkiye’den para akıyor’ yönünde mi bir politika izleniyor?
- DEVRİM BARÇIN: Geçmiş dönemlerde de protokollerde öngörülüp yapılmayan maddeler vardı ve bu maddelerin gereği yapılmadığı için Türkiye yine bütçe açığına para göndermemişti. Sadece savunma harcamalarımıza, hibe olarak para göndermişti.
“Ek mesai bütçenin yüzde 2’si bile değil”
- YENİDÜZEN: Örneğin ek mesailer protokollerde sürekli yer alıyor. Ek mesailer ne kadar sorun teşkil ediyor?
- DEVRİM BARÇIN: Ek mesai konusunda halka ile gerçek bilgiler paylaşılmıyor.
Sürekli olarak ‘Bütçe üzerinde büyük bir yük oldu ve kamu maliyesi üzerindeki bu yükün azaltılması’ ifade ediliyor. Şimdi bu yükün nasıl azaltılacağını bu maddelerin altına imza atanlar bilimsel olarak bana ispatlasın, anlatsın. O zaman buna onay veririm.
Ama ben de diyorum ki; azaltamazsınız. Bir şekilde azaltabilirsiniz ama bu da İş Yasası ve Anayasa’ya aykırıdır.
Türkiye’de örneğin; bir kişinin çalışma saati gündüz 10 TL ise, fazla çalışma ücreti 5 TL’dir. Bir çalışana ek mesaisinin azaltılması ancak bu şekilde olur. Yani ödenen ek mesai ücretinin saat başı ücretin altına çekilmesi ile olur, bu da Anayasa’ya aykırıdır.
Normal mesaisinde ödenen ücretin altında fazla mesai ücreti ödenmesi bırakın yasaları insanlık etiğine de terstir. Zaten şuan bu oranlar azaltılmış oranlardır.
Polis, hemşire ve gümrük çalışanları da vardiya çalışıyor. Hafta sonu çalışması, vardiyasına düşerse onlar ek mesaiye girmiyor. Dolayısıyla bu mesleklerde ödenen ek mesai ücreti saat başı ücretin 1.1 katıdır, yani yüzde 10 artırılmış halidir. Örneğin; 200 milyon ek mesai mükellefiyetimiz var diyelim, biz bunu saat başı ücrete çekersek, yüzde 10 tasarruf yapacağız. Hade resmi tatillerde ödenen ek mesailerden de yüzde 10 tasarruf yapalım. Bu da 20 milyondur, toplamda 40 milyon ile de bu ülkenin kurtulabilme imkanı yoktur.
Şunun da halka izah edilmesi gerekir ki; şuan 2020 bütçemizde ek mesai ödemeleri yüzde 50 sağlık emekçilerine, yüzde 20 polise, yüzde 10 devletin aslında ödemediği, mal çeken tüccarın ödediği ve maliyetini üstlendiği gümrük çalışanlarına yapılmaktadır. Hadi onu bir kenara koyalım yüzde 70 sağlık ve polistir. Onlar da vardiya çalışıyor.
Ben de diyorum ki; bu insanlar ek mesai çalışmak istemiyor, ailesine evine gitmek istiyor. Bu sebeple sağlık emekçisi ve polisi yani ek mesainin yüzde 70’ini çeken bu insanları çalıştırmazsanız tasarruf edersiniz. Ama halkın alamayacağı sağlık ve güvenlik hizmetlerinden de siz sorumlu olursunuz.
Zaten ek mesaiye harcanan rakam da bütçenin yüzde 2’sine bile tekabül etmiyor. Ağustos ayından beri de fazla çalıştırdığınız, ailesini görmeyen sağlık emekçilerinin de ek mesaileri ödenmiyor. Öyle bir talep de yok. Ödenmeyen bir şeyin bütçeye külfeti de olur mu? Yok. Ama niçin söylüyorlar, tamamen kamu çalışanlarının haklarını budama noktasında kendilerine meşruluk alanı yaratıyorlar.
Mesai kaçakları yok mu, vardır. Bunlar önlenmesi gerekir mi, önlensin. Ama burada bilinçli olarak ek mesai söylemini dile getirme nedeni kamu-özel ayırımında kamu çalışanları üzerindeki baskıyı artırmaktır. Çünkü böl-yönet üzerinden kendi varlıklarını sürdürüyorlar. Birlik olmamızı engelliyorlar.
“Talep yazısına 6 ay, yasa değişikliğine 1 aydan az süre!..”
- YENİDÜZEN: Mali Protokol içerisinde aslına kendi sorumluluğumuzda olan maddelere de atıfta yapılarak, tamamen kendi iç çalışmalarımıza da müdahale mi yapıldı?
- Devrim BARÇIN: Aynen… Utanç duymamız gereken ve protokolde olmasında hiçbir anlamı olmayan bir madde var. Diyor ki; ‘Turizm ve Çevre Bakanlığı, Türkiye’den yazılım talep edecek.’ Türkiye’den yazılım talep etme idari bir işlemdir. Bakanlık talep yazısını yazar, yazılım gelir, sen de uygularsın. Türkiye’den yazılım talep etmenin protokole yazılıp, buna bir de para ödenecek olmasının mantığı nedir? Bunu çözebilmiş değilim. Üstelik bir talep yazısı için Eylül 2021 diye tarih veriliyor. Kamu Görevlileri Yasası’nı değiştirmek için koyulan süre de Mart 2021… Tam bir komedi.
Siyasetçiler, kendi yönetsel beceriksizliğini gidip Türkiye’ye söylüyor ve şöyle bir madde yazılıyor; ‘Üniversitelerin akademik etkin denetimine yönelik, kriterleri gözden geçir.’ ‘Yasa yap, ona göre denetim mekanizması kur’ demiyor. Buradan çıkan anlam şudur; ‘benim mevzuatım tamamdır ama denetim yapamıyorum, sana söz veriyorum denetim yapacağım.’ Bu Kıbrıs Türkü’ne hakarettir aynı zamanda kendi beceriksizliklerini de gidip, Türkiye’de kabul etmeleri ve yasanın uygulanmasına bağlı olarak para alınmasıdır. Yasaların uygulanması zaten anayasal bir zorunluluk olup, uygulanmaması suç teşkil etmektedir.
Bir diğer nokta; ‘Vakıflar İdaresi’nin mülkiyeti yönetiminde ve denetiminde bulunan tüm taşınmazların envanterinin çıkarılarak, bilgisayara ortamına kaydedilmesi’ maddesidir.
Mali Protokol’de neyi anlaşırsın? ‘Mali anlamda şu, şu hususları, yasaları yaparsan, senin bütçe açığın azalacak, sen bunu yap, ben sana bu konuda teşvik vereceğim.’ Bu husus da Mali Protokol anlamında bütçe açığımızı azaltacak bir konu değildir, Vakıflar İdaresi’nin tapularının kaydının yapılması. Ya da onu yapmak için Mali Protokol’e bir şey yazmaya gerek yok.
Bunları hakaret olarak görürüm. ‘Yapman gereken bir işi yaparsan sana para vereceğim’ demeleri.
“Tamamen kandırmaca”
- YENİDÜZEN: Reel sektöre 400 milyon TL verileceği ifade edildi. Bu rakamlar gerçekçi mi?
- Devrim BARÇIN: Büyük bir yalan. 400 milyon TL kesinlikle yanlış bir bilgidir. 400 milyon TL’yi Başbakan ifade ettiğinde, herkes şunu bekledi; özel sektör çalışanına ve işverenine bir hibe gibi para gelecek. Böyle bir şey yok.
Hibe verilecek diye taahhüt edilen ve nereye, nasıl kullanılacağı da planlanmayan rakam 80 milyon TL’dir. 20 milyon çiftçi, 30 milyon esnaf, 30 milyon turizm salgın desteğidir. Diğer 320 milyon TL’lik reel sektöre verilecek denilen miktar, beli projelerin gerçekleşmesine binaen verilecektir. 320 milyon TL Ek 3-1-3 Protokolü’nde belli koşullara bağlanmıştır. Örneğin; ODTÜ’nün kampüs yenilenmesi gibi… Yani bizim anladığımız gibi ‘alın 400 milyonu pandemi nedeniyle reel sektöre verin’ değil.
ODTÜ Kampüsü’ne 10 milyon katkı, bizim reel sektörümüze ne anlamı var? Tamamen kandırmaca, topluma yanlış bilgi vermedir.
Bu protokolü o nedenle eleştiriyorum. İnsanlara, yalan yanlış şeyler söylüyorlar. İnsanların beklentilerini çoğaltıyorlar. Bu bizim Türkiye ile olan ilişkilerimize de zarar veriyor. Çünkü insanlar 400 milyon TL hibe verilecek diye beklerken, aslında bunun böyle olmadığını görüyoruz. Sonra ‘Türkiye para göndermedi’ oluyor ve Türkiye ile ilişkilerimiz bozuluyor.
Sizin attığınız imzada zaten Türkiye size para göndermeyeceğini söyledi. Sen çıkıp dedin ki; para gönderecek. Sen nereye imza attığını bilmiyor musun?
Mesela başka ilginç bir şey; yurt yapım projesi… Bu ülkede reel sektörde kaç kişi yurt yapar da bunun projesinin desteklenmesine ayrılan 3 milyon 800 bin TL’den pandemi döneminde kapalı olan sektörler olumlu etkilenecek?
Başbakan’a 80 milyon TL nereye harcanacak diye soruldu; Temmuz 2020’de alınan ve 6 aydır uygulamada olan sigorta, işveren prim desteği ödemeleri ve 1500 TL destek için ödemeleri için kullanılacağını söyledi.
Yani yeni bir hibe veya açılım söz konusu değil.
Medya sektörüne de kaynak ayrıldı ve denildi ki; TC Büyükelçiliği tarafından alınacak başvurulara binan TC Kıbrıs İşler Koordinatörlünce uygun görülen medya kuruluşlarına harcama karşılığı veya katkı kullandırılacaktır, 3 milyon TL…
Şimdi şunu dese anlarım; medya kuruluşlarının ayakta kalması üzerine personel giderlerini bana ispatlamasına binaen onlara personel gider katkısı, sigorta prim katkısı ya da TÜRKSAT uydu katkısı yapılacak. Ama yok. Tamamen Türkiye’deki mantık silsilesinde buradaki medyayı, reklam gelirlerinin azaldığı dönemde benim dediklerimi yayınlarsan ‘bak paran buradır’ demenin yolu. En büyük tehlike de bence buradadır.
Kırsal kalkınma ve hizmet projesi adı altında yine Lefkoşa Elçiliği, Çalışma Bakanlığı aracılığı ile ihtiyaçlı olanlara 12 milyon dağıtmayı öngörüyor. Yine, dernek, sendika, birliklere 3 milyon TL.
2 milyon TL Boğaz’a cami yapımı için para kondu. 14 milyon TL de Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a yavru külliye yapılması için verilecek.
Oysa bu 34 milyonu 7 bin esnafa 5 bin TL hibe olarak verirsiniz esnafı rahatlatırsınız. Kaldı ki Ticaret Odası’nın rakamı 3 bin ihtiyaçlı esnaf olduğudur. 34 milyonu 3 bin esnafa dağıtırsak da esnaf başı 11 bin TL düşmektedir.
Bizim bu protokol ve hükümetin ekonomi politikasında gördüğümüz en büyük sorun elimizde var olan kaynakların özel sektörün kendi arasında da hakkaniyetli, adaletli ve ihtiyaç çerçevesinde dağıtılmadığıdır.
3-5 otel sahibine 50 milyon TL hibe verilmesi öngörülüyor diğer tarafta ise 1500 TL’yi alamayan on binler var.
Özel sektörün de talebinin şu olması lazım; özel sektöre aktardığınız kaynakların da adil dağıtılmadığını düşünüyoruz. Adil bir plan yapılmasını talep ediyoruz.
Çünkü dediğim gibi kaynak sadece 3-5 yere gidiyor.
Bu protokolün kesinlikle uygulanabilirliği yoktur, bütçe açığına da bir para gelmeyeceği nettir.
- YENİDÜZEN: Toplu İş Sözleşmesi’nde murat edilen nedir?
- Devrim BARÇIN: Toplu İş Sözleşmeleri yenisi imzalanıncaya kadar eskisi yürürlüktedir. Dolayısıyla eskiden kazanılmış haklar değiştirilemez. Bu maddenin kaldırılmasını istiyorlar. Eğer işveren ve işçi yeni bir sözleşme için anlaşamazsa o sözleşmenin lav olması amaçlanıyor. Bütün film bu…
Ama gözden kaçırdıkları bir şey var. 2012’de yaptıkları yasa değişikliği ile İhtiyat Sandığı prim oranları yüzde 8’i geçemez dediler. Ama toplu iş sözleşmelerinde daha yüksek oran olan protokoller vardı.
Bunu sendikalar mahkemeye verdi.
Mahkeme dedi ki; Toplu sözleşme, Anayasa’da haklar maddesi altında yer alır. Dolayısıyla siz bir yasa ile Anayasal bir hak olan toplu sözleşmeden elde ettiğiniz bir hakkı, yasa ile kısıtlayamazsınız, eğer kısıtlarsanız o yasa Anayasa’ya aykırı olur.
Protokolde yazan ‘eskisi yürürlükte kalır, yenisi imzalanıncaya kadar, biz bunu yasadan lav edelim, haklar budansın’ isteği zaten Anayasa’ya göre de yapılamayacağı nettir.
Dolayısıyla Anayasamıza vakıf olmayan ve mahkeme kararlardan bir haber olan bürokratların, yapamayacağı ve hukuken de olması mümkün olmayan bir maddeyi protokole yazmış olmaları trajikomik bir durumdur.
- YENİDÜZEN: Mart ayında, Türkiye’den para gönderilebilir mi?
- Devrim BARÇIN: Protokol imzalanmadığı için 2 aydır, Türkiye savunma giderlerine para göndermedi. Savunma giderlerini de halkımızın ödediği vergilerle, kendi bütçemizden ödedik. Türkiye’nin buraya karşılıksız ki Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı’na yapılacak ödemeler de bunun içindedir. Aylık olarak 62 Milyon TL hibe vermesi gerekmektedir.
Şimdi protokol imzalandı. O nedenle savunma gideri olarak buraya para aktarmasının bir engeli yoktur.
Sorun şu; Ocak ve Şubat ayını biz kendi gelirlerimizle ödedik. Türkiye bize Mart sonunda, Mart ayı da dahil 3 aylık 180 milyonu gönderecek mi?
Çünkü imzalanan protokolün gereğini yapsanız bile geçen protokol dönemi gördük ki taahhüt edilip, zamanında gönderilmeyen paraların bu ülke ekonomisine zararı daha da fazladır. Çünkü o paralar gelecek diye hükümetler ekonomi politikalarını belirliyor. Bu sebeple ödediğimiz savunma giderlerine yönelik ödediğimiz 180 milyon TL’nin gönderilmesi büyük önem arz etmektedir.