Bu seçimde niye sandığa gideceğiz?
Çok duyuyorum, “Bu ülkeyi zaten biz yönetmiyoruz” diyorlar.
“Niye sandığa gidelim?”
Demokrasi talebinden vazgeçersek eğer geriye pek bir şansımız kalmıyor.
Dağa çıkacak halimiz de yok, çıksak, başaracak gücümüz de!
Kimseler de böylesi bedel ödemek istemiyor zaten…
Hani diyoruz ya, “Biz yönetmiyoruz.”
Tam da o nedenle sandığa gitmeliyiz.
Kendi irademizi teslim almak ve yönetmek için!
Birlikte, bilgiyle, uzlaşıyla, eşitlikle yönetmek, yönetilmek, çok daha kaliteli yaşamak için!
Düş kurmak için düş!
Çünkü şu anda bu ülkeyi yönetirmiş gibi yapanlar düş kurmamızı bile engelliyor.
***
“Bu seçimde niye sandığa gideceğiz” sorusuna kişisel yanıtım çok kolay.
Çünkü Sami Özuslu aday!
Sami’ye oy vermek için o sandığa gidilir.
Tek başına bir sebeptir bu…
Kendini, ömrünü, düşünü bu memlekete adamış hem tertemiz bir insan, hem de yetkin…
Meclis’te olmalı!
O kürsüden hesap sorabilmeli hepimize dayatılan ne kadar yokluk, çaresizlik, çürümüşlük, haksızlık varsa…
O kürsüden hayatlarımızı iyileştirecek önerilerini, projelerini, fikirlerini paylaşabilmeli…
Sami’nin yaşam öyküsü bu topraklara tutunmak, kendi ayakları üzerinden durmak ve haysiyetli bir duruşun özetidir.
Bu yeter!
***
İşin bir de “irade beyanı” boyutu var!
Tek derdi yandaşlarına, yakınlarına, hatırlı insanlara “iş takipçiliği” yapmak olan bir yönetimi onaylamadığımızı göstermeliyiz.
Çadırda eğitimi reddetmeli bu halk!
Üst el ortaklığında istihdam paylaşımını reddetmeli!
“Daha iyi bir yönetim istiyoruz” mesajı çıkmalı tüm sandıklar sayıldığı zaman…
“Kendi ülkemizde söz sahibi olmak istiyoruz” mesajı…
Bir de…
“Gençlerimizin göç etmesini istemiyoruz” demeli pusulalar…
“Dünyaya dönmeliyiz yüzümüzü, uluslararası topluma…”
Yargının son kale olduğuna inanmayan bir Reynar!
Eski bir yargıç, “yasaya uygun değil” gerekçesiyle milletvekili adayı olamadı.
Üstelik parti başkanı da deneyimli bir Avukat…
Tacan Reynar’ın bu yarışta olması kanımca seçime değer katacaktı, o nedenle de adaylığının reddedilmesine üzüldüm.
Siyasetten kopmaz umarım…
Doğrusu bu kararın “siyasi” olduğunu hiç düşünmüyorum.
Hele de “talimat böyle geldi” gibi yaklaşımları gerçekçi bulmuyorum.
Kararın hukukla ilgili olduğunu da hissetmiyorum yine…
Çünkü aynı hukuk sistemi içerisinde dört hakim başka düşünüyor, dört hakim başka!
Bir “iç hesaplaşma” sanki…
Daha açık söyleyecek olursam…
“Kendi atamam dahil olmak üzere, Yüksek Adliye Kurulu’nun işleyişi açısından tamamen keyfi kararlarla avukatları yargıç olarak atadığı, yargıçları görevlerinde yükselttiği ve naklettiği çok açık şekilde bilinmektedir” diyen Tacan Reynar…
İşte o yargıçlar tarafından değerlendirildi şimdi...
***
Tacan Reynar hâkimlik görevinden istifa ettiği zaman ilk röportajı benimle yapmıştı.
“Yüksek Adliye Kurulu bir münhal ilan ediyor. Bir değerlendirme yapıyor ancak neye göre, kimse bilmiyor” sözlerini anımsıyorum.
“Mahkeme kararlarının da eleştirilebilir, sorgulanabilir olması gerekir” demişti hatta…
“Umarım bundan sonra yargının daha hesap verilir, daha şeffaf bir noktaya ulaşması amacıyla yapıcı eleştiriler çoğalır” demiş, “mevcut kurulu düzen” tanımına yargıyı da dâhil etmişti.
“Her zaman söylenir ya yargı son kale... Yargının son kale olduğuna inanmıyorum. Son kalenin insan olduğuna inanıyorum” demişti, o röportajında…
***
Milletvekili adaylığının iptaline neden olan “ikametgâh” konusuna da ışık tutması açısında, 5 yıl önceki o röportajda, şöyle bir diyalog geçmişti aramızda…
- “Hepimiz bırakalım mı? Hepimiz bırakırsak ne olacak? Bırakmak bir çözüm mü? Siz ülkeyi de terk ediyorsunuz”
- “Ülkeden gitmemle ilgili de çok konuşuldu. Buna ilişkin Yüksek Mahkeme'de Kanada’ya yerleşecek diye bir ibare kullandı. Benim esas düşüncem daha ileri bir eğitim almak ve daha iyi bir akademik donanıma sahip olmaktır. Bu amaçla gidiyorum. Umarım bu idealimi gerçekleştiririm.”
***
Bir kişinin “geçici süre” yurt dışında olmasıyla “daimi ikametgâhının” değiştiğine inanmıyorum.
Öyle “vekiller” gördü ki bu ülke, yurt dışından geldi, öğrenciydi, sonrasında tek bir gün kayıtlı iş yapmadı, ilk kez “milletvekili” olarak yatırım yaptı.
Özellikle altını çizmek isterim elbette…
Bu tartışma en önemli güvencemiz olan yargı bağımsızlığına gölge düşürmemeli…
Yargıyı korumalıyız, göz bebeğimiz gibi…
Sanırım “daimi ikametgâh” tanımını çok daha net açıklamak gerekiyor.
Yasada bunun düzenlenmesi şart!
Yoksa bundan sonra daha çok tartışılacak.