1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. Bu ses benim sesim değil!
Mert Özdağ

Mert Özdağ

Bu ses benim sesim değil!

A+A-

Başımızdaki en büyük dert UBP’nin dünyayı okuma konusunda, Kıbrıs sorununa bakışı noktasında çok net bir algı sorunu vardı, bunu hükümet ettikleri dönemde yaşadık.
Hala eskilerden kalmış sözler, kalıplaşmış statik klişe siyasetlerin ürünü sloganlar bu iki partinin penceresi olmaya devam ediyordu.
Deyim yerindeyse değişmeyen-değişemeyen bir sağ cenah var karşımızda!
Hala Denktaş döneminden kalma kalıplaşmış cümlelerle 2017’nin Kıbrıs sorununa ilişkin cümleler kurmaya çalışıyorlar.
Eskimiş, tutmamış, sonuç vermemiş bir tekrarı her kriz döneminde ısıtıp önümüze koymaktan haz duyuyorlar.
Savaş kırıntısı siyasetleri, korku, güvensizlik içe kapanmışlığı daha da körüklemekten başka işe yaramıyor.
Bu güne kadar söyledikleri en büyük yalanı, “KKTC bağımsız bir devlettir” yalanını ısrarla ‘siyasi bir alternatif’ olarak ileri sürmekten sıkılmıyorlar. 
Hal böyle olunca da merkez sağdaki pozisyonlarını artık terk ederek daha sağa, sağın da sağına kaymaktan başka çareleri kalmıyor. Yani radikalleşiyorlar…

Eğer Akıncı ve Anastasiadis’in denemelerinden de bir sonuç alınamazsa (ki henüz alınamadığı anlaşılıyor) KKTC’nin bağımsızlığını filan konuşmayacağımız çok aşikar.
Zaten sürecin her krize girdiği dönemlerde UBP eliyle başlatılan ilhak tartışmalarının alevlenmesinden bunu çok rahat görebilirsiniz.
Zira liderler her gerildiğini patlak veren ‘ilhak’ söylemleri tesadüf olamaz.
Eğer KKTC denen yapı “bağımsız” bir devlet olsaydı ve gerçekten tanınma gibi bir gailesi olsaydı; böylesi kriz günlerinde bağımsızlık konuşulur, bu konu tartışılırdı.
Ancak herkesin de görebildiği gibi bağımsızlık yerine ilhak gündeme geliyor ki; bu da bir rastlantı olamaz elbette…

                                                                 *  *  *
Gelinen aşamada Türkiye’nin Kıbrıs’ta yeni bir devlete hazır olmadığını okumak zor değil.
Zira masanın kurulu olduğu günlerde Akıncı eliyle getirilen 4 özgürlük konusu, garantilerden asla taviz verilemez tavrı ve Akıncı’nın Enosis meselesini bahane ederek ortaya koyduğu orantısız tepki Türk tarafının şu aşamada yeni bir devlet kurmaya yakın olmadığını gösteriyor. Bunu yeni olası müzakere süreci ihtimali öncesinde de görüyoruz.
Elbette ‘Rum tarafında her şey tamamdır’ demiyorum.
Güney de çözüme hazır bir tavır sergilemiyor.
Hatta bunu en başından beri çok net gösteriyor.
Ancak bizi ilgilendiren kuzeyin tavrıdır, kuzeyin duruşudur.
Akıncı’nın Enosis çıkışı ile başlayan gerginlik siyaseti yazımın başında bahsettiğim sağ partilerin daha da sağa, hatta radikal sağa kayması ile boşalttığı merkez sağa oturma- o alanda siyaset yapma tavrı olarak yorumluyorum.
Zira çözümü isteyen, federal birleşmeyi savunan ancak Kıbrıs Türk halkının bağımsızlığını, milli değerlerini de önemseyen bu duruş  aslında merkez sağa yaslanan bir siyasettir.
Bunu eleştirmek, ya da kötü göstermek için söylemiyorum.
Tam aksine Kıbrıs Türk sağının boşalttığı bu alanın Cumhurbaşkanı tarafından hakkıyla doldurulduğuna işaret etmek adına bunları yazıyorum!
Elbette Akıncı’nın zaman zaman fazlaya kaçan tepkisini haksız bulmuyorum, kimi zaman haklıdır.
Ancak dozunda fazlalık vardır, hepsi bu…
Diyelim ki çözüm müzakereleri yeniden ivme kazandı ve süreç referanduma yol aldı.
Çok da radikal olmayan bir sağcı iseniz, siz bu süreçte Akıncı’nın sözlerine mi güvenirsiniz, yoksa radikalleşen ve artık bu sistem için saçmalamaya başlayan UBP-YDP liderlerine mi?
Ben olsam Akıncı’yı dinler, Akıncı’nın sözüne bakarım.
Zira Mustafa Akıncı tam da merkez sağa yönelik siyasetleri ortaya koyup çok daha geniş bir kesimden, hatta oy almadığı kesimden destek alacak bir siyaset izliyor.
                                                                 *  *  *

Peki çözüm cephesi?
“Zeytin dalı” ile başlayan bir sürecin Enosis’le devam etmesi hatta doğalgaz inatlaşmasına kadar da ilerlemesi, savaş-çatışma tamtamları, tabii ki kaygılandırıyor herkesi…
Ama en çok da federalistleri…
Kaygı içindeki federalistlerin yeni bir çıkış yapması gerektiğine inanıyorum.
Bu kaygının çok daha fazla ve gür bir şekilde dile dökülmesinin zamanı gelmiş ve geçmeye başlamış bile…
Zira masadaki, Saray’daki adına ne derseniz deyin, o makamdaki ses, barışçıların değil sağın sesi, bu çok açık…
Hatta “anavatanla” da harmanlanmış bir ses bu…
Peki solun, yüreği barış için atanların, federalistlerin sesi, hassasiyetleri, kaygıları?
Sağdan bakmak, sağ kitleye hitap etmek, Türkiye ile birlikte siyaset yürütmek adına barışçıların hislerini çöpe almak biraz acımasız olmadı mı?
Hele hele de süreci bu noktaya taşımak? Gergin ortamı daha da germek!
Hatta bir “yol ayrımından” bahsetmek!
Oldu, çok da fazla oldu!
Bu kadarı da fazla oldu!
Gerçekten fazla oldu!
Masadaki ses bizim sesimiz değil!
Bunu açıkça söylemek ve yeni bir çıkış yapmak lazım şimdi…
Gerekirse ‘o sesle’ yolları ayırmak!
Kısacası, barış, hemen şimdi!
Bunu söyleyemeyenle yolları ayırmak!
Hemen şimdi!  

 

Bu yazı toplam 2430 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar