1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Bu şiddet bir gün bize de yönelebilir!
Bu şiddet bir gün bize de yönelebilir!

Bu şiddet bir gün bize de yönelebilir!

Bu şiddet bir gün bize de yönelebilir!

A+A-

Feminist Atölye
[email protected]

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de vuku bulan ve gerek yaşandığı ülkede gerekse yakın coğrafya olan ülkemizde de derin bir üzüntü ve toplumsal infiale neden olan bir kadın cinayeti daha yaşandı. Ne yazık ki “daha” diye kaleme aldık çünkü bu ilk değildi. Geçtiğimiz yıllarda  ülkemizde de kadın cinayeti yaşanmış, Türkiye’de ve diğer ülkelerde de yaşanmaya devam etmekte. Özgecan olayı tam anlamıyla bir kadın cinayetidir. Kadına yönelik şiddetin en ağır şekliyle ortaya çıktığı tecavüz, işkence ve cinayet karşımızda duruyor. Burada hemen şunu belirtmek gerekir ki bu yaşanan olay çok acıdır ama bu olay herhangi bir olay gibi ele alınmamalı ve kadına yönelik şiddet hasır altı edilmemeli. Kadına yönelik şiddet olayları ve kadın cinayetleri aslında kadınları bastırmak, susturmak, özgüvenlerini zedelemek, ‘öteki’ bir halde kalmaya zorlamak ve özünde kontrol altında tutmak maksadıyla gerçekleşiyor. Erkek egemen sistemde kadınların ikincil konumda tutulmaya çalışılması ve bu konumun değişmemesi, gerçek bir eşitliğin sağlanmaması içinse eril olan şiddete başvuruyor. Ataerkinin biz kadınları kontrol altında tutmaya çalışmasını aslında kadınları ‘namus’ üzerinden tanımlayarak, gerek ‘gece sokakta ne işi var?’ deyerek, gerek kılık-kıyafet, gerekse kadın isyanını dile getirirken dikkate alınmaması için ortaya atılan ‘çok konuşuyor’ gibi saldırgan ve yıkıcı yaftalarla erkek şiddetine de zemin hazırlıyor.

Diğer bir önemli konuysa, erkek şiddetini normalize ederek meşrulaştırmaya çalışan ve toplumsal cinsiyet rolleriyle de beslenen ‘erkeklik’ ve ‘adamlık’ sanrıları içerisinde yaşayan erkeklerin bir fiil şiddetin failleriyken birbirilerinden de ayni oranda tedirgin olmaları. Örneğin, bir abi kız kardeşinin yaşam alanlarını ‘koruma’ adı altında adeta zindana çevirirken, ayni abi komşusunu taciz edebiliyor. Öyleyse birbirlerinden tedirgin olmalarının ve birbirlerine şüpheyle bakmalarının nedeni yine kendileri. Ve  hakikat kadınların bir erkeğin korumasına değil, erkek şiddetinin önlenmesine ihtiyaçları  olduğu.

Özgecanın olayından sonra kimileri kendine göre gündem yarattı ve duyarlı göründü, kimileri ‘canavarlık’ olarak adlandırdı, kimileriyse idam cezasını tartıştı. Gündem olması gereken kadın cinayetleri ve şiddetin nasıl önleneceği sorusunun cevaplarıydı, canavarlık diye adlandırmalar erkek şiddetini görünmez kılacağından bunun bir kadın cinayeti olduğu daha çok dillendirilmeli ve idam cezasının değil meselenin erkek egemen sistemin bir tezahürü olarak ortaya çıktığı, erkeklerin bu hakkı kendilerinde nasıl olur da bulabildikleri üzerine tartışmalar elzem oluyor. Birkaç kişiyi idam edince ne bir ülkede ne de dünyada yaşanan şiddet son bulmuyor. Son bulması için erkek şiddetiyle yüzleşmek gerekiyor. Ve şiddetle yüzleşmek olayın nereden kaynaklı olduğunu tartışmakla başlıyor, bu nedenle kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin politik ve sosyolojik olarak ele alınması, erkek egemen sistemin sorgulaması ve meselenin sadece tek bir kadına yönelik değil tüm kadınlara yönelik olduğuyla ilgili...

Kıbrıslı Rum kız kardeşlerimiz 14 Şubat’ta Sokaktaydı

Geçtiğimiz haftasonu  14 Şubata denk geliyordu. Biz feministler için V-day olarak adlandırdığımız ve kapitalizmle ataerkinin buluşması olarak ele aldığımız bu gün, kadına yönelik şiddetle mücadele için bir farkındalık geliştirme günü gibi de kurgulanıyor. Bu yıl da Kıbrısın güneyinden, Kıbrıslı Rum kız kardeşlerimizden gelen güzel bir habere mutlu olduk.  Geçtiğimiz yıl da bir benzeri yapılan eylemin bu yılki ‘devrim için ayağa kalk’ konseptiyle 14 Şubat bir devrim günü olarak kurgulanarak, kadına yönelik şiddete dikkat çekmek için eylem yapıldı. Kadına yönelik şiddet her ülkede mücadele gerektiren bir gerçeklikken bir gün bizler de Kıbrısta Rum,Türk,Ermeni,Maruni tüm kadınların birlikte mücadele vereceğimizi ve kadın dayanışmasını çoğaltacağımızı ümit ediyoruz...

Ayrımcılıkla Mücadele için FEMA konferanstaydı

Κıbrıs Emek Enstitüsü (PEO-İΝΕΚ), Eşitlik, Destek, Anti-ırkçılık Hareketi
(ΚISΑ), İnsan Hakları ve İdare Ombudsmanı Bürosu ve Kıbrıs Kamu İdaresi Akademisi (ΚΑDD) ile işbirliği içerisinde “Ayrımcılığın olmaması boyutunun entegrasyonu ve Farklılığın Korunması: Teoriden Pratiğe” başlığıyla Kıbrısın güneyinde düzenlenen ulusal konferansa Feminist Atölye olarak katıldık.  Konferansa her iki toplumdan da çeşitli sivil toplum örgütleri ve sendikalar katılım gösterdi. Ayrımcılığın önlenmesi, gerekli yasal tedbirlerin alınması, hukuki-sosyal ve politik alanlarda ayrımcılıkla mücadelenin ele alınması, AB direktifleri gibi konular üzerinde ele alınan ayrımcılık mevzu bizler için toplumun dezavantajlı gruplar olarak ele alınabilecek tüm kesimleri için önemli nir konu. Kadınların ataerkil sistem ve toplumsal cinsiyet rolleri dolayısıyla ev, sokak, iş hayatı, siyaset ve daha pek çok toplumsal ve özel alanda ayrımcılığa maruz kaldığımız aşikar. Bunun yanısıra göçmenler, azınlıklar, engelli bireyler ve yaş itibariyle de ayrımcılığa maruz kalan birçok kişi ve toplumsal grup var.
Konferansta ayrıca kimi zaman etnik kökeni dolayısıyla da azınlıklar dışında kalan Kıbrıslı Rum ve Türklerin de maruz kalabileceği üzerine konuşuldu. Ayrımcılıkla mücadele için kimi eksikliklerin olduğu bunlarınsa, yasa eksikliği, siyasi irade ve farkındalık meseleleri olduğu üzerinde duruldu. Daha sonra ayrımcılığın bireysel davalarla değil toplumsal dönüşümle gerçekleşebileceği,  veri tabanı oluşturmanın önemine ve ayrımcılığın yalnızca hukuki bir mesele olarak ele alınamayacağı, meselenin çok yönlü sosyolojik ve politik mevhumlar içerdiği özellikle vurgulanan konular arasındaydı. Ayrıca ayrımcılık konusunda izleme, raporlama,denetlemenin şart olduğu, Kıbrısın güneyinde belediyelerin savunmasız gruplara yönelik desteği, sporda ve okullarda ayrımlığın önlenmesi için kampanyalar yapıldığı, okullarda %10-15 oranında göçmen çocukların da okuduğu ve istihdam yapılırken göçmen ve azınlıkların da bu istihdam içerisinde yer alması ve eşit katılım sağlanmasının önemi üzerinde durularak, genel anlamda ayrımcılıkla mücadelenin AB direktifleri, hukuki, sosyolojik, aktivizm, kampanyalar ve izleme-rapor-denetlemenin önemi üzerine konuşuldu.

Bu haber toplam 1670 defa okunmuştur
Gaile 306. Sayısı

Gaile 306. Sayısı