“Bu ülke böyle”
Polis bir evde el bombası ele geçirdi.
Küçük ülkemiz için sıradan bir mesele olmamalı bu…
Dehşet içinde konuşmalı, sorgulamalı, gündemde tutmalıyız.
Ninni gibi geliyor oysa!
Alıştık, kanıksadık, normalleştirdik…
Bir yurttaş el bombası ile ne yapar?
467 de canlı mermi bulunmuş evde, ayrıca…
Cephaneliğe dönüşen evlerden söz ediyoruz.
Sürekli karşımıza çıkıyor.
Pimi çekilmiş hayatlarımızda, diken üzerinde yaşıyoruz.
***
Yine yakın zamanda, bir köyümüzde operasyon yapılmıştı.
“Üstüme gelmeyin, darmadağın ederim sizi” diyen adam, polise Glock model tabanca doğrultmuştu.
Öyle böyle silahlar değil bunlar!
Tam da “yok edici” makineler…
Kolaylıkla alınıyor, satılıyor, taşınıyor.
“Ne oldu bu ülkeye böyle” sorusu dahi gündem olmuyor şimdi…
Tam aksine “bu ülke böyle” diyorlar.
“Alış artık” diyor bir arkadaşım, “söylenip, durma…”
Alışamıyorum!
Pusular kuruluyor yol ortasında… Bir genç döve döve öldürüyor… Polise tabanca çekiliyor…
En basiti trafiğe bakınız, her kırmızı ışıkta mutlaka birileri geçiyor…
“Alış artık…”
***
Arka bahçede yaşıyor, karanlık bir tünelde ürpererek yürüyoruz.
Adanın öte yanında “tanınmışlığın” tüm avantajları kullanılırken, bu yanında “tanınmamışlığın” onca kirliliği ortalığa yüzümüze gözümüze bulaşıyor.
Çirkef içindeyiz ve uluslararası toplumdan uzaklaştıkça daha da batıyoruz.
Kıbrıs’ın kuzeyinde kurulan düzenin varlık sebebini “güvenlikle” açıklıyor kimileri…
Güya daha güvendeyiz böyle!
Korkularımız eskisinde çok daha fazla hâlbuki…
***
Çocukluğunuzu anımsayınız, nasıl da sokakta büyüyorduk hepimiz…
Gün batardı, karanlık çökerdi, çocuk sesleri dağılmazdı sokaklardan…
Şimdi öyle mi?
Çocuklarını yalnız başına sokağa bırakan kaldı mı?
Betondan yer kalmadı çocuklara koşacak, oynayacak, rahatlayacak, bu da ayrı bir dert…
Parklar derseniz, bir tek çocuklara yer yok…
Ya büyükler?
İnsanlar ellerinde sopalarla yürüyüş yapıyorlar şimdi...
***
Mesele yalnızca sokakta değil…
İngiliz Yüksek Komiseri İrfan Siddiq, geçenlerde, yabancı büyükelçilerin katıldığı bir toplantıda konuştu.
“Kara para güneyden uzaklaştı” dedi, “Şimdi çoğunlukla kuzeyde…”
Ciddi bir iddia bu!
Ne ses çıktı, ne seda…
***
Eğer bir coğrafya uluslararası hukukun, uluslararası siyasetin, uluslararası ticaretin dışındaysa, orada ne gelişecek ki?
Mafya yeşeriyor buralarda!
Dünyanın “kara devlet” gördüğü yerdeyiz “ayrı devlet” diye bağırırken…
Suçlular için güvenli bir sığınağa evrildi yurdumuz…
Ne kadar yasa dışı iş varsa, giderek geçim kaynağına dönüşüyor ve sıradanlaşıyor.
Törenle kutluyoruz (!)
Üstel, Yılmaz ve CTP’ye 2 yıl sonra gelen davet
Siyaset kulislerine bakalım biraz…
“Başbakan” olarak takdim edilen Ünal Üstel apar topar Ankara’ya gitti, geldi.
Ziyaretin perde gerisi merak ediliyor.
Çünkü kimse bunun “açılış töreni daveti” olduğuna inanmadı.
Özel bir şirketin enerji depolama üretim tesisi açılışında “KKTC Başbakanı” ne alaka?
Açılış öncesi baş başa görüşme vardı, Üstel’le TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz arasında, işte asıl merak edilen bu görüşmede ne pişirildiği…
Kıbrıs’a gelecekti Yılmaz, gelmedi, Üstel’i çağırdı.
Siyasete yakın herkesin bildiği sır, Ünal Üstel ile TC Lefkoşa Büyükelçi arasındaki gerilim…
En son “kabine” değişikliğinde de kimi uzlaşmazlıklar olmuş.
Nihayetinde Ünal Üstel, Ankara’dan atanmış bir “Başbakan.”
Hem kendi partisinde sıkıntılı şimdi…
Hem de ülkede…
O koltuğu verenler, sık sık hesap da soracak, talimat da iletecek pek tabii…
Ulusal Birlik Partisi’nde “kurultay” gündemi dahil pek çok kriz var.
Rüşvet iddiaları var, çok yaygın…
İhale fesatçıları, vurgun fırsatçıları kol geziyor.
Neler konuşuluyor neler!
Elbette tüm bu “fısıltılar” Ankara’ya da gidiyor.
Ayrıca, Ercan’ın 59 milyon eurosu var gündemde, AKSA’sı var, limanlar var, “milletlerarası protokoller” var...
Bir de Türkiye’nin uluslararası toplumla ilişkilerini normalleştirme çabaları var ayrıca…
Bakalım, yakında kokusu çıkacak, bu “apar topar” Ankara ziyaretinin…
***
Siyaset ve Türkiye demişken…
İki yıl sonra TC Lefkoşa Büyükelçiliği’ndeki bir resepsiyona CTP’li yöneticiler de davet edildi.
Bu önemli…
Elbette doğrusu yapıldı…
Türkiye’yle karşılıklı saygı, eşitlik ve haysiyet temelinde ilişki kurmak gerekiyor.
Eğilmeden ve ezilmeden…
“Doğru zeminde” der Tufan hocam…
O doğru zemin inşa edilmeden Kıbrıs’ta ilerleme çok mümkün olmuyor, malum…
Türkiye’nin de Kıbrıs’taki tüm aktörleri dinlemesi, sayması, dikkate alması şart…
Bakalım, siyaset nereye doğru akacak…