1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. “Bu ülke şeriat rejiminin hüküm sürdüğü bir ülke değildir”
“Bu ülke şeriat rejiminin hüküm sürdüğü bir ülke değildir”

“Bu ülke şeriat rejiminin hüküm sürdüğü bir ülke değildir”

Hamileliği yasa dışı sonlandırma meseleyle ilgili olarak fetüslerden birinin annesi olduğu tespit edilen 27 yaşındaki Meliz Akçal, Mahkeme tarafından suçlu bulunarak mahkum edildi.

A+A-

Didem MENTEŞ

Kamuoyunda infiale neden olan Girne’deki ‘hamileliği yasa dışı sonlandırma’ soruşturması kapsamında ortaya çıkan fetüslerden birinin annesi olan Meliz Akçal, 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.

2014 yılında Ada Hospital’de 17-19 haftalık aralığında olan bebeğini yasa dışı aldırdığı gerekçesiyle tutuklanan ve 1 Eylül 2016’da teminata bağlanan Meliz Akçal ile ilgili dava, dün karara bağlandı.

Sanık Meliz Akçal, aleyhine getirilen “kadının kendi çocuğunu düşürmeye teşebbüs” ve “hamileliğin yasa dışı sonlandırılmasına müsaade etmek” davalarından suçlu bulundu.

Mahkeme, ‘kadının kendi çocuğunu düşürmeye teşebbüs’ suçunun, çok ciddi ve vahim suç türlerinden olduğunu, bu tür suçların toplum içerisinde ciddi anlamda tedirginlik ve huzursuzluk yaratmakta ve de küçük ülkemizde büyük bir infiale neden olduğuna işaret etti.

Bu arada karar sonrası Meliz Akçal ve ailesi büyük şok yaşadı. Akçal’ın annesi mahkeme avlusunda baygınlık geçirirken, babası da fenalaşarak ambulansla Girne Akçiçek Hastanesi’ne kaldırıldı. Akçal ailesinin bazı yakınları da karar sonrası şaşkınlık yaşarken, gözyaşlarını tutamadı. Meliz Akçal, polis aracına götürülürken ailesine sarılmaya çalıştı.

9 sayfalık karar okundu

Akçal, dün yeniden Girne Kaza Mahkemesi’ne çıkarıldı. Ceza Davaları Yargıcı Mesut Mesutoğlu’nun baktığı davada İddia Makamı’nda Başsavcılık adına Kıdemli Savcı Erdinç Akyener adına Savcı Emine Taşkın ve sanık avukatı Mustafa Asena adına Avukat Buse Asena mahkemede hazır bulundu. Yargıç Mesutoğlu, 9 sayfadan oluşan gerekçeli kararını seri bir şekilde okuyarak, sanık Meliz Akçal’ın suçlu bulunduğunu açıkladı.

Mesutoğlu, sanığın 25 Mart 2014 tarihinde Girne’de faaliyet gösteren Ada Hospital isimli özel bir hastanede, yasal sınır olan 10 haftadan büyük yani 17-18 haftalık hamile olduğunu bilerek, kendi çocuğunu düşürmeye teşebbüs etmek ve hamileliğin yasal bir şekilde sona erdirilmesi amacıyla değil, gayri yasal olarak sezaryen ameliyatı yöntemiyle bebeğini aldırdığını açıkladı.

Yargıç: “Ameliyatına Karagözlü ve Serdaroğlu’nun girdiğini beyan etti”

25 Şubat 2016’da gömülü olan fetüslerin bulunmasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, Türkiye’ye gönderilen fetüslerden, 2 numaralı fetüsün annesinin DNA örneklerinden tespit edildiğine değinen Yargıç, Ada Hospital’deki dosyada sanığın ‘kistogrami’ ameliyatı olduğu yazdığını ancak kist ile ilgili bir kayıtın olmadığının tespit edildiğini vurguladı. Bunun üzerine sanığın 28 Mart 2016’da polise celp edildiğini aktaran Yargıç, “Tahkikat memuru sanıktan temin ettiği ifadesinde; sanığın kendisinin ‘rahim’ ve ‘yumurtalık kisti’ olduğunu, bu nedenle Dr. Fahri Karagözlü’ye gidip ameliyat olduğunu, ameliyatında ise Dr. Rasiha Serdaroğlu’nun narkozcu olarak bulunduğunu ilk vermiş olduğu açık ifade de beyan etmiştir” dedi. 2 numaralı fetüs ile DNA’sının uygun bulunması ardından sanığın bir gönüllü ifade verdiğini aktaran Yargıç, sanığa yapılan dava tebliğinde suçlamaları kabul etmediğini anımsattı.


“Küçük ülkemizde infiale neden olan suç türlerindedir”

Yargıç Mesutoğlu, davada sanık avukatının iddialarını ve savcılığın ortaya koyduğu olguları da değindi. Yargıç, avukatın “sanığın ilgili dönemde nişanlısı ile beraberliğinin yürümeyeceğini anladığı bir esnada hamile olduğunu öğrendiğini, bebeği yalnız doğurmaya kalkması halinde toplumun ayıplayacağını, baskı nedeniyle bu suçu işlediğini, bu olay ortaya çıktıktan sonra çok üzgün olduğunu, travma yaşadığını, toplum tarafından ‘katil’ damgası yapıştırıldığını ve psikolojik tedaviye başladığını ve özellikle yanlış yönlendirme neticesinde suçu işlediğini söylediğini” belirtti.

Yargıç Mesutoğlu, sanığı kendi ikrarı ve iddia makamının sunduğu olgu ve emareler ışığında aleyhindeki her iki davadan da ayrı ayrı suçlu bulup, mahkum ettiğini açıkladı.

“7 yıla kadar hapislik içerir”

“Kadının kendi çocuğunu düşürmeye teşebbüs” etme suçunun 7 yıla kadar hapislik cezası içerdiğine vurgu yapan Yargıç Mesutoğlu, Dasıl 154 Ceza Yasası’nın 168’inci ve 169’uncu maddelerine atıfta bulundu. Kadının kendi çocuğunu düşürmeye teşebbüs suçunun, ceza hukuk sisteminde ağır suçlar arasında yer alan çok ciddi ve vahim suç türlerinden olduğunu belirten Yargıç, bahse konu suçların işlenmesi, toplum içerisinde ciddi anlamda tedirginlik ve huzursuzluk yaratmakta ve de küçük ülkemizde büyük bir infiale neden olduğuna işaret etti. Yargıtay Ceza’nın birçok kararında da ağır ve halkı huzursuz eden, ciddi ve vahim suçlarda, kamu menfaatinin korunması ilkesinin ağırlık kazanacağını ve bu bağlamda sanık ve benzer suçlamaları işlemeye eğilimli olan diğer kişileri caydırıcı ve ibret verici cezaların uygulanması gerekeceğini vurguladığını aktardı.

“Sanık ne yasak ilişkiden ne de tecavüz nedeniyle hamile kalmıştır”

Yargıç, sanığın hamile olduğunu öğrendikten sonraki süreçte ilk olarak bebeğini aldırmaya karar verdiğini, bunun üzerine de bir takım araştırmalar yaparak bu tarz yasa dışı işleri yaptığını öğrendiği kişilere başvurarak, bebeğini sezaryen yöntemiyle aldırdığını söyledi. Avukatın, sanığın evlenme arifesinde olduğu nişanlısıyla birlikteliği sırasında hamile kalmasına rağmen, bu şahıs ile anlaşamadıklarını öne sürerek bu suçları işlediğinin öne sürdüğünü söyleyen Yargıç, “fakat bu noktada ilginç olan husus ise sanığın anlaşmadığını beyan ettiği bu şahısla, bu olaydan sonraki süreçte evlenip (boşanmış olsalar da) bir yuva kurmuş olmasıdır. Görüleceği üzere sanık yasak bir ilişki yaşamamış olduğu gibi bir tecavüz mağduru olmayıp, özellikle de bir cinsel tecavüz neticesinde de hamile kalmamıştır. Saydığım her iki durumda da belirtilen şekilde davranılması asla tasvip edilemez. Zaten evlenme aşamasında olduğu bir birliktelik neticesinde veya evlenme arifesinde olduğu birinden hamile kalınmasından sonraki süreçte, sanığın, bu denli bir çıkmaza girilmesini anlamakta çok ciddi manada güçlük çekmekteyim” dedi.

“Bu ülke şeriat rejiminin hüküm sürdüğü bir ülke değildir”

Önemli noktalara değinen Yargıç, şöyle devam etti: “KKTC’nin çok küçük sayılabilecek bir ada ülkesi olduğu, neredeyse herkesin birbirini bir şekilde tanıyıp bildiği, hele ki sosyal medyanın bu denli çılgınlık derecesinde etkin kullanıldığı bir ortamda kişiler üzerinde toplumsal bir baskının olması kaçınılmazdır. Fakat sonuçta yasalar ile yönetilen, bir hukuk devletinde yaşamaktayız. Dolayısıyla yasalara uymak suretiyle yaşamak toplumsal düzenin ve refahın sağlanması adına her bir bireyin görevidir. Bu ülke bir şeriat rejiminin hüküm sürdüğü, özellikle de geri kalmış insanlardan oluşan bir ülke değildir. Kaldı ki sanık iyi bir ailende gelen bir kimsedir. Buna ilaveten sanık da yanlış ile doğruyu ayırt edebilecek bir yaşta olması bir yana üniversite mezunu, okumuş, eğitimli bir kimsedir. Dolayısıyla da sanık birlikte olduğu nişanlısından ayrılma aşmasında olsa da artık yasal bir şekilde sonlandırılma süreci geçen bir hamileliği toplumsal baskıları ileri sürerek sonlandırılması asla kabul edilemez. Üzücü bir nokta ise sanığın bebeğini aldırmasını gerektirecek herhangi bir rahatsızlığının da bulunmamakta olmasıdır. Bundan çıkan sonuç sanığın gerek ilişkisinde yaşadığı problemler nedeniyle gerekse de henüz anne olmaya hazır olmadığı bir dönemde bu tarz bir olay içerisinde yer aldığıdır”

“Sanık planlı bir şekilde bu suçları işlemiştir”

Yargıç Mesutoğlu, bu suçun planlanarak işlendiğine vurgu yaptı: “Maalesef sanık hamileliği öğrendikten sonraki süreçte bu durumu çözmesi gereken bir sorun olarak nitelendirip, kendince bir çözüm bulma adına araştırmalar yapmak suretiyle söz konusu hastane ile doktorları tespit etmiştir. Anlaşılacağı üzere sanık bir anlık bir düşüncesiz eseri değil, tamamen planlı-programlı bir şekilde, vahameti ve ciddiyetinin bilincinde konu suçları ilk nazarda hiçbir pişmanlık duymadan işleme yoluna gitmiştir. Sanık bu suçu işledikten sonra pişman olup, kendiliğinden getireceği ve de ivedilikle polise teslim olacağı yerde ise bunun tam tersini yaparak suskun kalıp sanki hiçbir şey olmamışçasına hayatına devam etmeyi tercihe etmiştir. Uzunca bir süre geçtikten sonra ise söz konusu hastaneyle ilgili başlatılan soruşturma neticesinde hastanede kaydı bulunmasıyla bilgisine başvurulmuştur. Sanık bu noktada ise polise doğru olmayan bilgiler verip adeta bir senaryo yazı, polis teşkilatını bile isteye yanlış yönlendirmiştir. 2 numaralı fetüs ile sanığın DNA’sı yanlışa mahal vermeyecek bir şekilde uyum göstermesiyle gerçekler gün yüzüne çıkmıştır. Çok açık şekilde ortadadır ki polis teşkilatı tarafından başlatılan ve gerek ülkemizde gerekse Türkiye’de ses getiren geniş çaplı tahkikat neticesinde, sanık her ne kadar doğru beyanlarda bulunmayıp adaleti yanıltmaya çalışmış olsa da tespit edilip, adalet huzuruna çıkarılmıştır. Hiç kimsenin hangi şartlar altında olursa olsun hayatındaki problemleri bahane ederek yasalarımızı bilinçli bir şekilde ihlal edip, bu tarz hareketlerde bulunması kabul edilemez. Sanığın gerçekleştirmiş olduğu bu düşüncesiz hareketler neticesinde takriben 17- 19 haftalık, herhangi bir sağlık problemi bulunmayan bir bebek, sağlıklı bir şekilde gelişimini tamamlayıp, sağlıklı bir şekilde dünyaya gelip yaşama şansını sonsuza dek kaybetmiştir. Hiç şüphesiz ki her kim olursa olsun bu tarz suçları işleyen kişilere karşı Mahkemelerin tolerans göstermesi, işlenen suçları hafife alması beklenemez ve de beklenmemelidir”

‘Düşman tanık’lık da dikkate alındı

Yargıç Mesutoğlu, sanığın sadece aleyhine getirilen bu dava dışında, Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ‘hamileliği yasa dışına sonlandırma’ davasının duruşmasında vermiş olduğu şahadeti ışığında ‘düşman tanık’ ilan edilmesini de değerlendirdi. Yargıç Mesutoğlu, şunları vurguladı: “Sanık meselenin tahkikatı sırasında polise vermiş olduğu ifadesinde zıt bir şahadet vermesi nedeniyle ağır ceza mahkemesi tarafından muhasım tanık (düşman tanık) ilan edilmiştir. Tanıkların çelişkili ifadelerini kapsayan yasa maddesinde görüleceği üzere bu suç azami 3 yıla kadar hapislik içeren suç türüdür. Açıkçası sanığın bu tarz bir davranışta bulunup, böyle bir suç işlemesi kabul edilemez bir durumdur. Çünkü sanık bu olaylar silsilesinde tekrardan doğrun olmayan bilgileri bu sefer de ağır ceza mahkemesinde vermek suretiyle tekrardan adaleti yanıltma gayreti içerisinde girmiştir. Sanık avukatının bu konudaki izahı ise sanığın içerisinde bulunduğu manevi anlamda sıkıntılı durumundan bir takım kişilerin faydalanmış olması olduğudur. Kanaatimce bu beyan bir mazeret arayışıdır. Çünkü sanık, her defasında manevi anlamda sıkıntılı bir süreçte olduğu zaman, sorunlarına yetkili ve ehil bir kişiye danışıp hukuka, yasalara uygun bir şekilde çözüm bulmak yerine, maalesef bunun tam tersi şekilde davranıp yasaları ihlal etmektedir. Bu hususu sanık açısından ağırlaştırıcı bir faktör olarak dikkate alırım. Öte yandan bir sanığa ceza takdir edilirken sadece işlenen suçların ağırlığı ve vahametine bakılarak yani suça göre bir ceza takdir edilmelidir”

Hafifletici nedenler

Yargıç Mesutoğlu, “Sanığın gerek bu suçu işlerken gerekse de şimdi genç sayılabilecek bir yaşta oluşunu, hayat tecrübesi anlamında kısıtlı bir kişi oluşunu, mahkeme huzurundaki saygılı tutum ve davranışlarıyla aleyhindeki ithamları kabul ederek adaletin erken tecellisine kendine yardımcı oluşunu, gözlemlediğim kadar son derece üzgün, pişman ve nadim oluşunu, yaşananlar neticesinde psikolojik bir takım sıkıntılar yaşayıp bundan ötürü tedavi oluşunu, hayatına olumlu manada yöne verme gayesinde oluşunu, yaşananların kendisi ile ailesi üzerinde yarattığı olumsuz etkileri ve özellikle de sabıkası olmayan, sicili temiz, henüz hayatını baharında olan genç bir kişi oluşunu hafifletici faktör olarak dikkate alırım” dedi.

9 ay hapis cezası

Mesutoğlu, sanığın işlediği suçların vahametiyle ciddiyetini, suçların işleniş şeklini ve sonuçlarını, özellikle de bu tür suçların kamuyu ciddi şekilde rahatsız edişini göz önünde bulundurarak, hafifletici faktörlerin cezanın türüne göre değil süresine etki edebileceğine, bundan hareketle de suçun ciddiyet ve vahametiyle orantılı bir hapislik cezasının verilmesi gerektiğine kanaat getirdi. Yargıç Mesutoğlu, tüm bunlar ışığında normal şartlar dahilinde kesinlikle daha yüksek ve uzun süreli bir hapislik cezası verilmek suretiyle cezalandırılması gerekmesine rağmen meselenin kendine özgü koşulları, sanığın psikolojik durumu ve ağırlaştırıcı ve hafifletici nedenleri de değerlendirerek sanık Meliz Akçal’ın 9 ay hapis cezasına çarptırıldığını açıkladı.

 

 

 

 

Bu haber toplam 5914 defa okunmuştur
İlgili Haberler