Bu ülkeyi sevmiyorlar
“Kalkınma Planı” demişlerdi ya ilk adım ortaya çıktı: Yeni bir İlahiyat Koleji!
Böylece daha fazla dua edeceğiz: “Tanrım tez zamanda bizi bunlardan kurtar!”
***
Türkiye, Kıbrıs'ın kuzeyine epeydir "din” dayatıyor, bu yeni değil…
Burayı tam bir "sömürge" anlayışıyla yönetiyor.
“Siyasal İslam” odaklı bir siyaset izliyorlar.
O nedenle Türkiye'nin talebi açısından ortada bir sürpriz yok!
İyi de bu ülkeyi yönettiğini iddia edenler bu kadar mı aciz?
"Okullar çocuklarımızın başına yıkılırken, öncelikli ihtiyacımız yeni bir İlahiyat Koleji değil" diyemiyorlar mı?
UBP-DP-YDP ortaklığına "Hükümet" demek tam bir zulme dönüşüyor böylece…
***
Mesleki teknik liselerine ihtiyacımız var, bunu anlamak için sokağa çıkmak yeterli…
Özellikle hizmet sektörü tümüyle üçüncü ülke vatandaşlarına terk edildi.
Böylesine net bir tablo varken ortada, ara eleman yetiştirecek liseler yerine "İlahiyat" için adım atılıyor.
Onca okul tamir beklerken…
Niye?
İlahiyatçı eksikliği mi var, hangi veri bunu söylüyor, hangi araştırma, hangi dosya?
Ada ülkesinde yaşıyoruz, öncelikli sektörümüz turizm ama örneğin bir "Turizm Koleji" gelmiyor akla...
Böylesi bir talep de dillendirilmiyor.
Kayıtsız şartsız "imza atılıyor" İlahiyat Koleji projesinin altına...
Külliye gibi…
Ders kitaplarına yönelik müdahaleyi kabullenmek gibi...
Laik, demokratik, çağdaş ve evrensel değerlerden uzaklaşmak gibi…
***
İşin aslı ne bir eğitim planlaması bu, ne de öğrenim projesi…
Bir başka “siyaset” var ortada!
İlahiyat Koleji projesi de o derin siyasetin yansıması…
***
Kıbrıs'ın kuzeyine yönelik AKP Türkiye'sinin tasarısı ayan beyan ortadadır.
"Devletin ismini değiştirelim" gibi gündemler de aslında asıl niyeti dikkatlerden kaçırmak için iletişim oyunlarıdır.
***
Yeni bir İlahiyat Koleji’nin temelleri 4 sene önceden atılmıştı.
UBP-HP Hükümeti dönemiydi ve Bakan yine Nazım Çavuşoğlu'ydu...
Eğitim Bakanı, Ankara’ya bir ziyaret yapmış, bir de “protokol” imzalamıştı.
Demişti ki; “KKTC ve TC arasındaki eğitim işbirliğinin artırılmasına ilişkin mutabakat zaptı imzalandı.”
O "zapt" içinde İlahiyat Koleji de vardı, tüm buraları yönetmek için Ankara tayinli koordinatör de...
"Zapt" sözcüğü biliyorsunuz "ele geçirmek" demek!
Öyle de oldu...
***
İlahiyat Koleji’ne giden çocuklar çoğunlukla anne babalarının isteklerini yerine getiriyor.
En büyük mağdur onlar aslında…
Özellikle de Türkiye’den adaya gelen, getirilen, sürüklenen ailelerin çocukları gidiyor buralara…
Kamusal eğitimden mutlu değiller…
Özel okula gidecek paraları da yok...
“Kolej” hayal ediyorlar ve böylesi bir “seçenek” sunuluyor önlerine…
Buralardan mezun çocuklar din alanında görev almıyorlar.
Öyle bir ihtiyaç da yok zaten…
Kendilerine dayatılan bir hayatın içinde sürükleniyorlar.
Türkiye, uzun yıllar adaya taşıdığı nüfusun hayat şartlarını geliştirmek yerine böylesi bir düzen tasarlıyor onlar için…
***
Yazının bir yerinde şunu sormuştum:
Bu ülkeyi yönettiğini iddia edenler bu kadar aciz mi?
Evet!
Bu kadar acizler, maalesef…
Kendilerini o koltuklara kim oturtmuşsa, şimdi gereğini yapıyorlar; hiçbir değer yargıları, demokrasiye ve bilime saygıları, bu ülkeye sevgileri olmadan…
Çok da fark eder mi adı…
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda ikinci kez "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyınız” çağrısı yapıldı.
191 üye ülkeden hiçbiri tek kelime etmedi.
Azerbaycan da dahil Bangladeş de...
Ne Çad ne Gana...
***
Tam da "aman biri tanır mı" derken...
Şimdi adı değişecek!
'Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti' pek sevilmemişti zaten...
Aceleye gelmişti (!)
40 sene geçti, dili dönmüyor çoğunun, “Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti” diye “niyet” kaçıyor arada…
Şimdi "Kıbrıs Türk Devleti" fikri öne atılıyor ama sanmam!
Annan Planı'nda öyle geçiyor ya…
Vazgeçerler…
Üstelik "Cumhuriyet" de yok içinde…
"Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs Şubesi" deseler…
Taşlar yerine oturacak…
Gerçi bu dördüncü hatta beşinci deneme olacak ya…
Ne komik bir durum değil mi, ne kadar ciddiyetsiz, düşünsenize, bir evladınız var, üç beş kez adını değişiyorsunuz.
Gün gelir "Neydi benim ismim" diye sorar size...
***
Çok da fark eder mi adı…
Böylesine “eğreti” olduktan sonra hayatı!
Dokunma!
Düşüncemize kelepçe, sesimize hücre, ifademize kilit istiyorlar.
İzin vermeyeceğiz.
“Dokunma” diyeceğiz!
“Söz büyüğün” derler ya!
Özgürlük senden büyük, DOKUNMA!