1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Bu “yönetim”e neden katlanıyoruz?
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Bu “yönetim”e neden katlanıyoruz?

A+A-

Tanınmamışlık mazereti arkasına saklanarak her türlü kirli işi yürütmek varken ve rant dururken, niye kayıt altına girsinler?

Deneyimli Kıbrıslı siyasetçi Ülker Fahri’nin bu saptaması yaşadığımız yozlaşmaya ayna tutuyor.
Kendi kendini devlet olarak ilan eden “KKTC”nin tanınmayacağını biliyorlar.
Statüko”yu koruyorlar, ayrı devlet diyerek…
Bile bile!
Bu hileli düzeni sürdürüyorlar böylece...

Biat et, rahat et, uyumlaş” kültürü içerisinde irili ufaklı biat edişlerle korunuyor bu yapı…

***
‘UBD-DP-YDP’ koalisyonunu “Milli İlhak Kurulu” olarak tanımlıyorum.
Yine değişti kabine!
Kabile düzeni değişmedi…
Kabilecilik anlayışı siyasetin de ötesinde kanımıza işledi.

Yaşadığımız onca kaos, peşkeş, yönetsel başarısızlık ve rezillik, demokrasi utancı ve irade yitimine rağmen “hükümet” dedikleri yapı görevde!

Toplum epeyce şikayetçi…
Yine de bu “ulusal” kaypaklığı devirecek bir öfke, örgütlü başkaldırı ya da isyan görmüyorum.
Sebebini de anlayabiliyorum; “değişime” dair inançsızlık, güvensizlik ve güçsüzlük var.
İnsanlar yoruldu.
Oy vererek sonucun değişeceğine inanmıyor, çoğunluk…
Bu algıyı destekleyen pratikler de epeyce ortada…

Gitsinler” diyenler ve kahır edenler hemen ardından “bir başkası gelse ne olacak” inançsızlığını dillendiriyor, eylemi bir başkasından bekliyor.

İstesek de değiştiremeyiz” yılgınlığı ile “kim gelirse gelsin fark etmeyecek” umutsuzluğu yan yana yürüyor.

***
Siyaset yorumcusu Hasan Erçakıca, “Üstel Hükümeti”nin 2027’ye kadar Ankara’nın kumandasında görevde kalacağını ön görüyor.

Bütün bunların demokratik olmadığını söyleyip durmak hiçbir şeyi değiştirmez” diyor.

Şu öngörüsü daha da dikkat çekici:
Kimsenin KKTC’ye demokrasi getirmek gibi bir iddiası yoktur. Öyle görünüyor ki KKTC halkının kahir ekseriyetinin demokratik bir düzende yaşamak gibi bir talebi de bulunmamaktadır.”

Haksız da değil…
Maaşları günü gününe ödersen bu düzende…
Terfileri açarsan…
Arsa, arazi dağıtırsan…
Senin iş tamamdır” dersen, “halledeceğiz” siyasetiyle!
Teşvik, ihale, kredi işlerini iyi ayarlar; hatırlı sermayeyi beslersen…
Bir parmak bal çalarsan bağıranın ağzına…
Birkaç muhalifi de korkutursan, “işsiz kalırsın” tehdidiyle, davayla, hapisle…

Uluslararası toplum dışına sürüklenmiş bu arka bahçede, her türlü kirli işi yürütmek ve rant için epeyce alan var zaten…

Kara para, kumar, bahis, uyuşturucu ile kabaran bir zenginlik de unutulmasın...

***
Siyaset yapabilme zemini giderek daralıyor böylece…
Önce geniş kalabalıkları gerçekten ikna etmek gerekiyor, “bu düzen sürdürülemez…”
Bir de inandırmak gerekiyor, “Biz, birlikte, değiştirebiliriz…”

Çok ciddi, kararlı, samimi, cesaretli ve haysiyetli değişim projelerine, eylem planlarına, liderliklere ihtiyaç duyuluyor.

Çok kolay değil ama başka da çare yok.

k-021.jpg


Evdeki altınları çalan misafir

 

İnsanlar birbirinin evine daha çok girer, çıkardı eskiden…
Misafirlik kültürü kalmadı…
Komşu komşuyu tanımıyor çoğunlukla…
Bunun bir sebebi kontrolsüz nüfus akışıysa, bir diğeri de bencilleşme…
Samimiyet kayboluyor adada…
Kimsenin kimseye de tahammülü kalmadı.

Bir de birlikte dışarı çıkmak daha cazip geliyor, çok daha zahmetsiz…
Elbette bu yaklaşım da zorlaşıyor giderek…
Şimdi çık bakalım çıkabilirsen!
Dünya parası…

***

Tüm bunlar, polis bülteninde “misafirliğe gittiği evden altın çaldı” notunu görünce aklımdan geçti.
Bu memlekette olmaz öyle şeyler” demeyiniz artık…
Neler oluyor neler…

Siz de duymuşsunuzdur…
Kadınının biri misafirliğe gitmiş bir eve ve yatak odasına girerek, dolaptan altınları çalmış.
22 cumhuriyet altını…
Beş bin lira ve iki de yüzük…
Misafirlik de misafirlik!..

Böylesi olaylar daha da artacak çünkü ciddi bir ekonomik eşitsizlik yaşanıyor ülkede...
Bir kilo et ya da bin kilo harnup çalınması rastlantı değil…
Talimat, itaat ve bağımlılık düzeninde gelinen nokta huzur ve güvenlik içermiyor.

***

Bir başka suç daha da korkutucu…
Kendi iş yerinde müşterilerinin banka ve kredi kartı bilgilerini kopyalayan adam 4 milyon liradan fazla para çekmiş, çalmış.
Kredi kartıyla alışveriş yapıyoruz çoğunlukla…
Kime güveneceksiniz?
Hele de yabancılar ya da güneyden gelenler, bunları duydukça, nasıl harcama yapacak.

***

Adanın kuzeyi karanlık alana dönüşüyor giderek, ışıksız, ürpertici…


“Havlunu da al gel”

eylem-013.jpg

Plajların işgali sadece ülkemize ait bir dert değil…
Yunanistan’da “Havlunu da al gel” diyen başlayan eylemler, Türkiye’ye de sıçradı.
Önceki gün Çeşme’de yürüdü insanlar…

Kıyılara, plajlara, denize ücretsiz ulaşmak en temel hakkımızdır” diyenler çoğalıyor.
Havlu harekatı daha da büyümeli…
Plajlar ile özel işletmelerin mülkiyet ilişkisini sonlandırmak gerekiyor mutlaka…
Bunun fiziki planlarını hazırlamak ve uygulamak şart…
Çevre plancılar, bağımsız akademisyenler, mimar odaları mutlaka bu yönde projeler hazırlamalıdır, güçlü referanslara ihtiyacımız var, hangi yönde ilerleyeceğimizi konuşmak için…

 

 

Bu yazı toplam 2454 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar