Bükreş’in Ardından...
Bir toplantı için gittiğimiz Bükreş’te gezdik geçen yüzyılın meşhur diktatörü Nikolay Çavuşesku’nun sarayını... Nikolay Çavuşesku’nun 25 Haziran 1984’te temellerini attığı ‘’Halkın Evi ve Sosyalist Zafer Bulvarı’’ inşaatında gece gündüz tam 20 bin işçi çalışmış. Proje 520 dönüm arazi üzerine kurulmuş. Elbette ki bu projenin tacı 1100 odası olan Dünya’da Pentagon’dan sonra ikinci büyük yapı olarak bilinen Başkanlık Sarayı ya da Halkın Evi’ydi. Sarayın tabanı 45 bin, üzerinde yükselen yaşam alanı 400 bin metrekareydi. Tavan yüksekliği 20 metreye ulaşan tören salonları vardı. En büyük tören salonu bir futbol sahası büyüklüğündeydi. İçi pembe, beyaz mermer kaplı sarayın aydınlatılmasında Medias kristallerinden avizeler kullanıldı. En ağır avize tam dört tondu. Kural sarayda kullanılacak tüm malzemenin yerli olmasıydı. Toplamda 1 milyon Romen ve 700 mimar bu proje için beş yıl boyunca çalıştı. Ormanlar kesildi, inşaat sırasında birçok insan öldü. Bükreş’in merkezinde yer alan bu proje tam üç büyük tarihi semti yok etti. 27 adet çok tarihi kilise ve sinagog yıkıldı, 40 bin insan sadece iki gün içinde evini terk etmek zorunda bırakıldı.
O günlerde 80’lerin Romanya’sı mı? İnsanlar yetersiz ısıtma ve açlıkla mücadele ederken binanın ısıtma ve diğer giderleri Romanya bütçesinin yüzde 30’una denk gelmekteydi.
Medya susturulmuş, radyolar kapatılmış, sadece bir televizyon kanalı, günde iki saat yayın yapıyordu. Evde daktilo bulundurmak bile ölümle cezalandırılıyordu. Bütün çocuklar devletin malıdır sloganıyla kadınlar doğurmaya zorlanıyor ve birçok kadın bu nedenle ülkeyi terk ediyordu.
İşte bu bilgilerle sarayı gezerken, bir yandan da diktatörü algılamaya, olayı kavramaya ve sindirmeye çalışıyorduk. Onca karışık duygu ve bilgi arasında sarayı gezerken o devasa sarayın tarih sayfaları arasında içimizi ısıtan birine rastladık. Bu devasa, insani boyutların çok üstündeki sarayın mimarına... Anca Petrescu’ya... O henüz gencecik 28 yaşında bir mimarken bu projenin yarışmasına katılmış. Projeyi almasının da en önemli nedeni projenin diğerlerine göre en az on kat daha büyük olmasıymış. Anca, proje bitene, daha doğrusu Çavuşesku ve eşi idam edilene dek 700 mimarın baş mimarı olarak görev yapmış. Anca, bir röportajında Nikolay Çavuşesku’yu o günlerin diktatörünü ‘’O bir vampir değildi. O iyi bir dinleyici ama hasta bir adamdı’’ diye anlatır.
Kendisine Romanya’nın ‘’Conducator’’u, yani önderi dedirten Nikolay Çavuşesku ile eşi Elena, 25 Aralık 1989’da yolun sonuna geldiler. Targoviste’de terk edilmiş bir çiftlik duvarının önünde kafalarına ikişer kurşun sıkılarak infaz edildiler. Çavuşesku’nun sarayı bugün gerçekten Halkın Evi. Çünkü Romanya parlamentosu olarak kullanılıyor.
Romenler bir zamanlar nefret ettikleri, bu binayı şimdilerde turistlere gezdiriyorlar. Çavuşesku döneminin nefretini bu binaya bakarak beslerken, bu vesile ile de aslında bu utanç abidesini bir gurur abidesine de dönüştürmeyi başarıyorlar. Komünizm döneminde yapılan birçok geniş yol, kütüphane ve Üniversiteye rağmen hala o dönemin diktatör ruhunu affedebilmiş değiller. Sanki o dönemden ruhlarını arındırmak için dine sığınmış gibiler. Ayakta kalabilen kiliseleri mucize olarak niteleyen Romen halkı şimdilerde kiliseleri dolduruyor.
Peki ama Anca’ya ne mi oldu? Çavuşesku’nun ölümünden sonra o da ülke milli servetini bir saraya harcatıp, Romen halkını açlığa mahkum etmekten uzun süre yargılandı. Ancak bunun bir proje olduğunu ve mesleğini yaptığı konusunda mahkemeyi ikna ederek beraat etti. Sonrasında ise, yine bu proje onun ününe ün kattı. Küba dahil birçok Avrupa ülkesinde büyük projelere imza attı. Çavuşesku’dan politika virüsünü kaparak bu kez en uç sağ partiden milletvekili seçilerek meclise girdi. 63 yaşında genç sayılacak yaşta bir trafik kazası sonucu yaşamını yitirdi.
Sarayı gezerken hep şunu düşündüm. ‘’Neden insanlar Hindistan’daki devasa Taj Mahal’i hayranlıkla gezer de Bükreş’teki bu gereksiz büyüklükteki saraydan insanlığın utanç abidesi olarak bahseder?’’ Sanırım cevap basitti. Biri çok büyük bir aşka atfedilmiş, diğeri ise insan egosunun ta kendisiydi.
23 milyon nüfusa sahip Romanya nüfus anlamında Avrupa Birliği’nin 9. Büyük ülkesi. En çok Roman nüfusa sahip ülke. Sıcacık insanların, güzel şarapların, enfes yemeklerin ülkesi... Avrupa’nın fakir ülkelerinden olsalar da onlar eğlenmesini bilen köklü ve güçlü bir tarih ve kültüre sahip...