"Bunlar sizin düşmanınız"
Türkiye’den bir gazeteci aradı, “Kıbrıs’ta neler oluyor” dedi.
“Yakında seçim var” dedim…
“Nasıl yani…”
“İşin aslı 50 yıldır ne oluyorsa, yeni dayatmalar, korkular, müdahalelerle aynısı oluyor…”
Bir grup rezil, haysiyetsiz, şarlatan kendi koltuğunu korumak, statüsünü sağlamlaştırmak ve varlığını güçlendirmek için yurdunu feda ediyor.
*
Seçim kazanmak için düşmana, korkuya ve ayrıştırmaya ihtiyacı var bunların…
Başörtüsü krizinin kurgulanması, toplumun gündemine taşınması, gerilimin artırılması da bu yüzden…
Kıbrıslı, Türkiyeli ayırımı körüklenecek...
Rumcu, Türkçü...
İnançlı, kafir...
Ne kadar karşıtlık varsa gündeme gelecek...
“Seçiminiz batsın” diyeceğim ama bunun içerisinde hepimizin geleceği var.
*
Muhafazakar, inançlı ve özellikle de Türkiye’den adaya yerleştirilmiş seçmeni dürtüyorlar şimdi...
“Bunlar sizin düşmanınız” diyorlar.
Kıbrıslı Rumlar üzerinden "silahlanma" senaryoları yazılacak yeniden...
Her türden provokasyona hazır olunuz…
Dedim ya, “korkuya” ihtiyaç var.
*
Adamın biri çıkmış, “kan hesabı” yapıyor; hem yobaz, hem ırkçı…
Yüreğinde fesatlık gezinen bir kurnaz.
Yine o meşhur terane başımıza vuruluyor: Sizi biz kurtardık.
Bu topraklarda dökülen kanı kendi hesabına yazıyor arkadaş; ne tarih biliyor, ne coğrafya, kendi salyasını da kandan sayıyor.
Konuşanın ciddiye alınacak yanı yok da mesele konuşturanda…
Çünkü bu ülkenin yönetim koltuğuna kurulmuş ilkesizler, “sus, terbiyesiz” demiyor, diyemiyor.
*
Anımsayınız, dört yıl önce, yine bir nisan ayıydı ve imamlar, öğretmenin yerini almak istemişti.
Yargı devreye girmişti.
Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik, Anayasa Mahkemesi’nin kararını duyurmuştu:
“Laik bir Cumhuriyetin varlığı için, ülkede din hürriyeti bulunması ve ayrıca din ve devlet işlerinin birbirlerinden ayrı olması gerekir. Bu kuralın gereği olarak laik bir devletin dini kurumları devlet fonksiyonları görmemelidir. Aynı şekilde devlet kurumları da din fonksiyonlarını ifa etmemelidir."
Türkiye’den en tepeden gelmişti yanıt:
“KKTC Anayasa Mahkemesi Başkanı süratle bu yanlışından dönmelidir, yoksa bizim atacağımız adımlar da farklı olacaktır" demişti Erdoğan…
Bu bir tehditti aslında…
Yine aynı kaypaklığı izlemiştik, güya “Eğitim Bakanı” bir formül bulmuş, talimata uymuştu.
*
“Kıbrıs’ta neler oluyor” diye sordu, Türkiye’den meslektaşım…
50 yıldır ne oluyorsa pek bir farkı yok aslında…
Son yıllarda çok daha bariz, açık ve gizleme ihtiyacı hissetmeden, hatta göstere göstere Kıbrıs’ın değerlerine, iradesine, demokrasisine açık bir saldırı düzenleniyor.
Her seçim öncesi olduğu gibi…
Korkular besleniyor.
Kıbrıslı-Türkiyeli ayrımı çoğaltılıyor.
Milliyetçilik, ırkçılık, şovenizm üzerinden saflar keskinleştiriliyor.
*
Savaşın hemen sonrasında, 1975’te adaya gelen insanlar, bugün torun sahibidirler.
Üç kuşak oldu buradalar.
Kıbrıs’ı “yurt” olarak benimsemişlerse, sanırım çok daha demokrat, laik, özgürlükçü bir ortam olduğu, hoşgörünün ve çoğulculuğun öne çıktığı içindir.
Umarım bu oyunu onlar da anlarlar bu kez…
*
Bir sözüm de ada halkına "insan hakkı" dersi vermeye kalkışan AKP sözcüsü Ömer Çelik’e…
Sen önce kendi insanına “hak” ver, sonra başkasına “ders” verirsin...
Ha bir de hadsiz imam vardı, unutmayalım…
Hani "bunların selasını okumayacağım” diyen…
Sela yerine şiir okusak olur mu?
*
Son söz:
İnatla “düşmanlık” oyunları üzerinden kazanç arıyorlar ya…
Onlar iyiliğin, güzelliğin, barışın ve en genelde hayatın düşmanı…
Aydınlığın düşmanı onlar...