Burkini
Burkini ile tanışın. Vücudun tamamını ve başı örten, iki parçalı mayo. Burka ve bikini isimlerinden türetilmiş bir marka esasta. Tartışma yaratan bir ismi olduğu kesin. Bu ismi son haftalara kadar pek az insan biliyordu Fransa’da. 2004 yılında Avustralyalı tasarımcı Aheda Zanetti tarafından ‘Kadınlara özgürlük tanımak’ amacı ile geliştirilmiş. Zanetti bu özgürlüğü ‘Başka türlü yüzme şansına sahip olmayan kadınlara bu imkanı sağlıyor. Müslüman kadınların yanında, cilt kanserine yakalanan kadınlar tarafından da tercih ediliyor’ diye tanımlıyor. 2008 yılında Avrupa Birliği’nde tescillenen marka, 23 güney Fransa Belediyesi tarafından yasaklanana dek tüm Dünya’da toplam 700,000 adet satmış.
Fransız yaşam biçiminin ve modasının en fazla kendini uluslararası görücüye çıkardığı ‘modern’ Cannes ve Nice plajlarında meydana gelen bir, iki burkini giyen müslüman kadının polis tarafından ‘soyunmaya veya plajdan ayrılmaya’ zorlanması ile Fransa’da bu konuda büyük bir tartışma başlıyor ve Burkini bu günlerde altın çağını yaşıyor.
Reklamın iyisi, kötüsü yok ya, yasak desteği getiriyor hemen. ‘Son haftalarda, satışlarım beş kat arttı’ diyor Zanetti. Hayır, müslümanlar değil, bu yasağı çok saçma bulduğunu göstermek isteyen, ateistler, hristiyanlar, museviler, budistler artırmış Burkini satışlarını. Burkini zamanı çoktan gelmiş ateşli bir özgürlük ve ayrımcılık tartışmasını ateşliyor Fransa’da.
‘Terörizmi önlemek’ amacı ile çıkarılan bu Belediye Yasası’nı Başbakan Manuel Valls ‘Benim için Burkini kadınların köleleştilmesinin sembolüdür’ diyerek destekliyor. Bu sembolün yasaklanmasının köleleşmeyi nasıl önlediğini veya terörizm ile ne çeşit bir savaşa araç olduğunu açıklamakta yetersiz kalıyor. İki yanlış bir doğru etmiyor tabii ve Yüksek Mahkeme, İnsan Hakları’nı kısıtlayıcı olduğuna karar vererek, yasağı yasaklıyor. Yükselen ırkçılık rüzgârlarına fena kapılmış çoğu radikal sağcı Belediye burkini yasağında ısrarcı davranıyor, ayak diriyor.
Tartışma Fransa’dan Avrupa’ya sıçrıyor ve sürüp gidiyor. Namusun, toleransın, özgürlüğün ve ayrımcılığın kavgası yine, yeniden, kadın vücudu üzerinden yapılıyor. Kendini özgürlükçü ve demokrat olarak tanımlayan bir ülkede oluyor üstelik bunlar. Yıl 2016.
Kadınların bir seks objesi olarak görünüp soyulmasından, seksi pozlar, şuh bakışlarla erkek tüketicinin ilgisinin çekilmeye çalışılmasından hoşlanmıyorum. Aynı şekilde kadınların, erkeklerin ‘canı çekmesin, iştahları kabarmasın’ diye kapatılmasından da hoşlanmıyorum. Bir kadının kendi vücudunu sevmesini, ondan korkmamasını, saklanmak istememesini arzularım. Sadece vücudundan ibaret olmadığını, kadınlığın, cinsellikten çok daha öte bir kavram olduğunu kavramasını da isterim bir kadının.
Plajlarda üstsüz güneşlenmek isterse kadınlar, ki Fransız plajlarında gayet normal karşılanıyor, bunun özgürlük olduğuna inanırım. Beğenmeyen, tuhaf karşılayan, edepsiz bulan yapmaz, yapana da karışmaz. Burkinili denizin tadını çıkarmak isterse bir kadın, bence bu da özgürlük olmalı. Beğenmezseniz o tarafa bakmazsınız, olur biter. Kimsenin kimseye, hayatı nasıl yaşayacağını öğretmeye hakkı yok. Kadının köleleşmesi konusunda savaş vermek isterseniz eğer, ki sonuna kadar desteklerim, bunun yolu kıyafet yasağı değil!
Dünyanın neresinde olursa olsun, bir kadının kendi kıyafeti üzerinde söz hakkına sahip olmasını özlerim, kapalı veya açık, burkinili yada bikinili. Buna başka kimse, kadın veya erkek karar verememeli, hele Devlet, bu konuda söz hakkına hiç sahip olmamalı.
Burka giymeye zorlamak ile Burkini giymeyi yasaklamak arasında bir fark görmüyorum. Kadınların vücudu, kılık kıyafeti, arı, edebi üzerinden yapılan siyasi tartışmaların sonu gelmeli.
Kadına ne giyeceğini söylemekten vazgeçin artık!