Bürokrasi: Bu canavarı kim yıkacak?
Tapuda işiniz mi var?
Yandınız!
Ya da yeni bir şirket mi kuracaksınız?
Ah da ne ah!
İnsanlar “mal, mülk” meselesinde çoğunlukla sorunlu zaten!
Hemen her ailede küslük var, ihtilaf var, darılma var, gücenme var.
Kimileri der ya “mal delisi oldu bu toplum…”
Kolay değil, 1.5 milyon dönüm mülkiyet “havadan” geldi.
Paylaşım kavgası bitmiyor.
***
Özellikle miras, tereke, mal devri gibi dosyaları genelde erteliyor aileler…
Çünkü içinden çıkılmaz bir bürokrasi var.
Dosyayı bulmak bir mesele, işlemleri tamamlamak ayrı!
Avukata gitseniz dünya parası…
Gitmeseniz vay!
Yıllar yılı biriken ve birkaç kuşak ötelenen dosyalar günün sonunda yüz yirmide bir hisse haline dönüşüyor.
Çoğu insan elinde tapusu olmadan yaşıyor.
Tarlayı arsaya dönüştürmek, arsayı pay etmek, parsellemek, kardeşler ya da evlatlar arasında tapu denkleştirmek cambazlık işi!
***
Tapu meselesi değil yalnızca…
Şirket kurmak bir dert kapatmak başka…
Sosyal Sigortalar mı dediniz?
İş yeri kayıtları dünya kadar “rahmetliyle” dolu…
Emekli olmuş bir çalışanın yirmi yedi sene önce ödenmemiş tek aylık yatırımı karşınıza çıkabiliyor.
“O zaman niye kimse uyarmadı” derseniz…
Birileri yüzünüze bakıyor ve “peşine düşecektiniz” diyor!
İyi de siz bu işi yapmak için maaş alıyorsunuz üstelik de bu maaşı bu toplum finanse ediyor.
Kimin kime hizmet ettiği karışmış.
Kamu kurumları insana eziyet için var adeta…
“Al bu belgeyi, git, mühürlet, getir, oradan götür, buradan takip et, imzalat!”
Heyyyy!
21’inci yüzyıldayız ve bilgisayarlar var, ağ var, bellek var.
- “Vergi borcu yoktur kağıdı getir.”
Sistemden baksanız da görseniz olmaz mı?
Olmuyor!
***
Bir de şu var.
“O bölüme bakan arkadaş emekliye ayrıldı, biz bilmiyoruz.”
Ya da “izne çıktı.”
Böyle böyle insanlar kayıttan, devirden, işlemden, dosyadan uzak duruyorlar.
***
Doğumdan ölüme kadar tam bir “eziyet” bürokrasi!
En yakınınızı mı kaybettiniz.
Cenazenizi hayat boyu sırtınızda taşımanız gerekiyor, çünkü her işlemde birileri sizden “ölüm kağıdı” istiyor.
Toprağa veriyorsunuz sisteme veremiyorsunuz.
Doğumu, ölümü, ilacı, arsayı, vergiyi, şirketi ortak bir sistem üzerinden görmüyorlar.
Son otuz senedir, her “işbirliği protokolü”nde e-devletten falan söz edilse de işler daha da karışıyorlar.
Böyle bir nüsübetlik yok!
***
Diyeceğim o ki, memleketini seven bürokrasiyi sadeleştirmek ve insanların hayatını kolaylaştırmak için çalışmalıdır.
Her alanda “bürokratik engelleri” saptamak, çözüm yollarını bulmak ve hedefler koymak, bunu yurttaşla paylaşarak, yönetime talip olmak siyasi projelerin en kıymetlisi olacaktır.
Diyeceksiniz ki, “Avrupa Birliği’ne uyum yasaları bunun için var.”
Pek sanmıyorum!
Birileri “bürokrasi canavarı”nı yıkmalı!
Kamunun görevi de insanların dertlerin çözüm üretmek olmalı, iş vermek yerine…
LGBTİ+’lar ve sağlık çalışanları
Kuir Kıbrıs, "Sağlık çalışanlarının cinsel yönelim ve cinsiyet çeşitliğine yönelik tutumları" başlıklı bir araştırma yayınladı.
Medyada çok fazla tartışılmadı.
Araştırma Uzmanı Prof. Dr. Shenel Hüsnü Raman, Araştırma Görevlileri Uzm. Psk. Ziba Sertbay ve Uzm. Psk. Kaan Berkan yararlı bir iş başardı.
Statica Araştırma verileri topladı, Faika Deniz Paşa ile Derviş Taşkırkanlar editörlüğü üstlendi.
Avrupa Birliği'nin finanse ettiği araştırma, kolektif bir sonuç üretti.
***
Rapordan da yararlanarak “cinsel yönelim ya da çeşitliği” açmak istiyorum.
Pek çok insan özel sohbetlerde “o ne demek, bu ne” gibi sorguluyor, tanık oluyoruz.
“Cinsel yönelim, bir kişinin başka bir kişiye duyduğu romantik ya da cinsel çekimi ifade eder.
Cinsel yönelim, tipik olarak, kişinin kendi cinsiyetinden olanlara (gey veya lezbiyenler), diğer cinsiyetten olanlara (heteroseksüeller) ve diğer cinsiyetlerden olanlara (biseksüeller) duyulan çekimi
içerecek şekilde kategorize edilmiştir. Bazı insanlar cinsel yönelimlerini ‘kuir’ olarak tanımlayabilir, bu da cinsel yönelimlerini ‘erkek’ ve ‘kadın’ cinsiyet ikiliğinin dışında tanımladıkları anlamına gelir."
***
Cinsel yönelimi farklı bireylere yönelik olumsuz tutumların özellikle belirgin olduğu iki alan eğitim ve sağlık olarak ortaya çıkmış.
O nedenle de araştırma hem kamu hem de özel hastanelerde sağlık çalışanlarına yönelik yapıldı.
Ankette yüzde 26'sı hekim, yüzde 45'i hemşire, yüzde 17.5'i klinik psikolog, yüzde 7'si diş hekimi ve yüzde 3'ü fizyoterapist olmak üzere 268 kişiyle görüşüldü.
***
Anket ve araştırma sevindirici bir sonuç ortaya çıkardı; sağlık çalışanlarının LGBTİ+’larla yönelik olumsuzdan çok görece olumlu tutuma sahip olduğunu gösteriyor.
Yine de özellikle hemşirelerin, hekimlere oranla daha sıkıntılı olduğunu görüyoruz.
Elbette LGBTİ+ bireylerle de odak toplantılar yapılarak, onların deneyimlerinin de bu sonuçla uyumlu olup olmadığının araştırmak şart...
***
Böylesi araştırmalar hem özgürlük alanlarını genişletmek hem de sorunların tespiti açısından son derece yararlı... Kuir Kıbrıs’a teşekkürler.
Milli!
'KKTC Cumhurbaşkanlığı'na seçtirilen Ersin Tatar, Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde “ilk dersi” vermiş.
“Bizim Türkiye ile yürüttüğümüz milli siyaset, Kıbrıs’ın kuzeyinde bir Türk devletidir” diyor ama bir hakikati ısrarla gizliyor.
Bir ülkenin “toprak bütünlüğü”nü görmezden gelinerek ayrı bir devlet mümkün mü?
Yüzde 78'i bir başkasına ait toprak üzerinde nutuk atıyorsun her gün, her gece…
Asıl ders bu!
Türkiye "toprak bütünlüğü”nü hiç gözetmeden ayrı bir devleti kendi coğrafyasında kabul eder mi?
Hep bir tehdit değil mi bu, hep bir çatışma riski!
***
Şu da unutuluyor sanırım.
Kıbrıs'ın kuzeyinde bugün yaşayan nüfusun çoğunluğu 'Birleşik Kıbrıs' deneyimine hiç sahip olmadı.
İhtimaller, korkular, senaryolar üzerinden hayal etti hep ortaklığı…
Oysa...
Tam 50 yıldır "ayrı bir devlet"i deniyorlar.
Dünyadan uzak…
Görünmez…
Gelecek endişesiyle dolu…
Nüfusun en az yarısı Avrupa Birliği üyesi ve bu hakkını Kıbrıs Cumhuriyeti’nden alıyor.
Diğer yarısına “gel, Kıbrıs kimliğini al, yurttaşlığa katıl” deseler koşa koşa gidecek.
“Milli” dediğin siyasetle, kendi partine başkan bile seçemiyorsun, lafla, nutukla, törenle geçiyor günler…
Biraz da “ders” alınsa keşke…