Büyükelçi’yi nasıl bilirdiniz?
"Nasıl bilirdiniz" sorusu için illaki bir insanı yitirmek gerekmez.
Gelip geçenler için geçerlidir bu söz...
Öyledir!
Gelip, geçerler...
***
Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri de öyle oldu.
Geldi, geçti.
İyi hatırlamayacağız.
Bu ifadenin "çoğul" kullanılmasına itirazınız olabilir ama öyledir.
Çok insan, hem de ne çok, iyi anımsamayacak.
Mesele elbette toplumsaldır ve politiktir.
Yüzüne gülümseyecek çoğu…
Belki karnından konuşacak…
Böyle açık açık söylemeyecek ama iyi hatırlamayacak.
Evimizin içini karıştırdı, durdu çünkü…
İyi hatırlamayacağız elbette...
Sözümüzü, düşümüzü, irademizi çaldı.
***
İlk göreve başladığında çok da iyi izlenimlerimiz vardı, saygılıydı, nezaketliydi, iletişime önem veriyor, tam bir “Büyükelçi” gibi davranıyordu.
Gel zaman git zaman o da "güç zehirlenmesi" yaşadı, pek çok meslektaşı gibi...
"Elçi" olduğunu unuttu.
"Vali" postunu giydi.
Beyaz Ev'de vekil topladı, küsleri barıştırdı, Kıbrıslı Türklerin iradesine müdahaleyi üzerine vazife gördü, Ankara'dan gelen talimatları uyguladı.
Hükümet kurdu, bozdu; Başbakan devirdi, bakan görevden aldı.
***
Viyana Sözleşmesi “Her diplomatik personel bulunduğu devletin kanun ve düzenlemelerine saygı gösterme ve o devletin iç işlerine karışmamakla yükümlüdür” der...
Bu uluslararası sözleşmeyi bağıra çağıra çiğnedi.
***
Bunların ne kadarını "elçi" olarak yaptı, ne kadarını "kişisel" bilmiyorum.
Ne kadarı Ankara’nın ürettiği politikalardı, ne kadarı kendi hevesleri ölçemiyorum.
Umarım kendi içinde bu hesaplaşmayı yapacaktır.
"İyi hatırlamayacağım" diyebilirim, bir Kıbrıslı olarak, bir gazeteci, bir yurttaş, bu adaya sevdalı bir insan...
Ne demişti, yüreklerimizde taht kuran Kaya Türkmen:
“Ankara’nın benim Büyükelçi değil, vali olmamı istediğini geç anladım.”
Başçeri ise “valiliği” sevdi.
“KKTC” ilinin valisi gibi değil üstelik…
“Sömürge” valisi gibi…
***
O da gidiyor.
"Gelen gideni aratır" mı bilmiyoruz.
Belki de öyle olacak.
"Elçi'ye zeval olmaz" diyecektir muhtemelen giden de, gelen de!
Bu bir Ankara geleneği aslında, Kıbrıs'a dair...
TC Büyükelçisi Ercüment Yavuzalp 1968 Cumhurbaşkanlığı Muavinliği seçimlerinde Dr. Küçük’e karşı aday olan Zeka Bey'i makamına çağırmış, “çekil” demişti, anılarında yazdı.
Yıllar yıllar sonra anılarında anlattı.
Bir gün Başçeri de anılarını yazar mı acaba?
***
Bu yazıda “Büyükelçi” ya da “Başçeri” yazan yerleri “Ankara” şeklinde değiştirerek öyle de okuyabilirsiniz.
Tarihin dışına itildiğimiz, milli masallarla öğütüldüğümüz, kurallarını başkalarının belirlediği yurdumuza yabancılaştığımız gerçeğimiz değişmez.
“Demokrasi ve Kennedy Caddeleri ile sahil şeridinin açılması için talimatlarınızı bekliyoruz” diyordu o gün Büyükelçi, el pençe divan, karşıda Erdoğan, yanında süklüm püklüm Tatar ve güya seçim vardı.
Unutmadım, unutmadık!
***
Bu yazının yarısı geçeneyse, öbür yarısı da gelecek olana…
Öyledir, gelip geçerler…
Sömürgeciye kalmaz hiçbir ülke!
Toplumlar istemezse eğer…
İstemezsek…