1. YAZARLAR

  2. Derya Beyatlı

  3. Çağırsam gelir misin?
Derya Beyatlı

Derya Beyatlı

Çağırsam gelir misin?

A+A-

 

Ağlamayı beğenmediğim anlar vardır. Dünyanın haline öfkelendiğim, ilahi adaleti sorguladığım, isyanı yüreğimde çok güçlü hissettiğim anlardır bunlar.
Hayatımın gözümün önünden film şeridi gibi geçmesi hep bu anlarda olur benim. Genelde üzüldüğüm şeyleri düşünürüm önce, yaşadığım acıları, aşılmaz sorun bildiğim olayları, kendi kördüğümlerimi, incir çekirdeği içindeki travmalarımı.
Gözlemlediğim hayatlar ve yaşama tutunma çabaları karşısında anlamsızlık kazanan rengarenk minicik zaferlerim başlar sonra resmi geçit törenine film karelerimde.
Çaresizlik, suçluluk ve minnet duygularının karışımı sarar yüreğimi böyle anlarda, sıkar, sıkar, gene sıkar. Boğazıma doğru yükselen utançtır, bilirim.
Utancım insan olmaktan kaynaklanır, bu sistemi yaratanlar ve bundan beslenenlerle aynı cins olmaktan.
Orhan Veli, Müşfik Kenter'in buğulu sesiyle dahil olur filmime 'Tüfeklerin merhameti yok mudur, biz insanlar kadar olsun?' diye sorar. Kanayan yüreğim bilmez bu sorunun cevabını, nemli gözlerim bakınır şaşkın, anlamını kaybeder hayat.
Suçluluk duygum bu gerçeklikle yaşamayı öğrenmemden gelir, vurdumduymazlığımdan. Kendi bencil dünyama gömülüp, gerçek acılara gözlerimi kapatmamdan, şımarıkça elimdekileri beğenmemektir suçum benim.
Sevgi dolu bir aileye doğduğum için, karnımı doyurmak gibi bir derdim hiç olmadığı için, akşama nerede uyuyacağımı düşünmediğim, benim eğitimim için feda edilenlerin ardından, geleceğimden korkmak için hiçbir sebebim olmadığı için...
Ve bunların paha biçilemeyen değerini sık sık unuttuğum için suçluluk karışır bu duygu seline.
Minnet gelir hemen ardından, sahip olduğum herşeye, hayatımdaki insanlara, şansıma, kazançlarıma sonsuz minnet duyarım .
Çaresizlik ve isyan en güçlüleridir bu duyguların ve de taşıması en zor olanları. Yüreğimi dağlar bu duygular, sınırsız bir öfke eşliğinde gelirler ve kolay kolay da gitmezler. Onlarla beraber yaşamayı öğrendim ben artık, varlıklarından az biraz huzur bile duyduğum söylenebilir üstelik, utancımı bir derece kırdıklarından.
Yüreğimde ve zihnimde bu fırtınayı yaratan Chandra, bugün. Bombay'de yaşayan, 10 yaşındaki minik kız. İsmini Ay Tanrısından alıyor, Chandra Sanskritçe'de (Antik Hintçe) aydınlatan anlamına geliyor. Ufaklık bunu biliyor mu, bilmiyorum. Elindeki kına baskıları ile dövme yapmaya çalışıyor O, Hindistan Kapısını görmeye gelen farklı dünya insanlarına. Yaşıtları bu dünyalarda aynı anda patates baskısı basıyorlar evlerinde, eğlenerek tanıyorlar hayatı, Chandra çalışarak.
10 yaşında, bir insan selinin ortasında, bir başına.
Elime bir çiçek deseni oturtuyor birden, el çabukluğu ile. 'Para istemiyorum, karnımı  doyur yeter' diyor, acıklı bir bakış giyerken gözlerine.İlk bıçak 12'den isabet yüreğimde.
Bu bakışın işe yaradığını bildiği için kullandığını biliyorum elbet. Beni esas yaralayan 10 yaşındaki bir çocuğun karnını doyurmak için bunu öğrenmek zorunda kalması. Aynı yaştaki bıcır yeğenimi düşünüyorum, ona sağlanan imkanları, tabağındaki yemeklerin çeşitliliğini.
Adalet nerdesin, hiç gelecek misin?
'Okula gitmiyor musun?' diye soruyorum Chandra'ya, bir cuma gününü yaşıyoruz boğucu Hindistan sıcağında. 'Para yok ki' oluyor cevabı. Kusursuz bir İngilizce kullanıyor, pırıl pırıl gözleri zekasını haykırıyor. İkinci bıçak geliyor hızla, parçalıyor bu kez.
Sohbete başlıyoruz Chandra'yla Hindistan kapısı önünde. Bombay'in en lüks oteli, 'The TaJ Mahal Palace'ın' hemen karşısındayız. Nerelisin diye soruyor, Kıbrıs diyorum, biliyor musun yerini? Çok uzakta biliyorum diyor afacanca, Avrupa'da. Avrupa'da diyorum evet.' Yolun karşısında satılan, senin bir yıl karnını doyuracak pahadaki Louis Vuitton çantaların üretildiği kıtada!' diye düşünüyorum. Dillendirmiyorum, anlamayacak biliyorum. Ben de anlamıyorum ki.

Anlaşılacak bir şey değil zaten bu çelişkiler. Sorgulamayı unuttuğumuz, artık özümsediğimiz tüm diğer çelişkiler gibi...
Yanımdan ayrılırken elini uzatıyor Chandra, tokalaşıyoruz. 'Tanıştığımıza memnun oldum, bugün benim şanslı günüm' diyor.  Yüreğimin parçalarını nasıl toplayacağımı bilemiyorum.
Gelmeyeceğini bile bile bağrıyorum adını Adalet'in, çağrıyorum bütün gücümle. Umut işte...

14 Aralık 2014
Goa, Hindistan

Bu yazı toplam 2883 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar