Çağkan Kabataş: Reddediyoruz!
Çağkan KABATAŞ
[email protected]
“KKTC gündemini beğenmediniz mi? 5 Dakika bekleyin, değişir” diye bir atasözümüz var mıdır? Eğer yoksa, olsa iyi olur. Hükümet tartışmaları sürerken bir anda kendimizi Kıb-Tek tartışmaları içinde bulduk. Daha onu halletmeden su meselesi geldi karşımıza. Onu daha özümseyemeden, nur topu gibi Koordinasyon Ofisi tartışmamız oldu.
Son günlerde gündemimizi meşgul eden Koordinasyon Ofisi tartışmalarına bir pencere açmak istedim. Bakarsınız siz bu yazıyı okurken, bambaşka bir gündemimiz olur ve bu yazı geçerliliğini yitirmiştir. Kısmet artık.
Evet nedir bu Koordinasyon Ofisi? Yapılan açıklamada, ‘Türkiye ile KKTC’nin gençlik ve spor alanlarında gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla mümkün olan en üst düzeyde işbirliğini öngörüyor’ deniyor, ‘Ciddi yatırımlar yapılacak’ diye de sürdürülüyor.
Şimdi diyeceksiniz, ‘Ne güzel yatırım yapılacak, neden karşısınız peki?’
Tabii ki ülkemiz sporuna katkı yapılması, yatırım yapılması güzel. Ancak Türkiye’nin hiçbir spor kulübü KKTC tesislerini kullanmazken, burada kamp yapmaya bile gelmezken, Türkiye Güney Kıbrıs ile her türlü müsabakaya çıkarken ve bu esnada KKTC sporcuları evlerinde otururken, bir anda birileri “spora katkı yapılacak” diye ortaya çıkıyorsa, biz bunun altında başka bir şeyler ararız haliyle.
Çünkü açıklananlar ile anlaşma içeriği arasındaki derin fark, amacın sadece ülke sporuna katkı olmadığını bizlere gösteriyor. Anlaşmanın içeriğini incelediğimizde:
- Kurulacak olan ofisin çalışanlarının Türkiye hükümeti tarafından belirlenecek olması,
- Ofisin başkanının Türkiye’den gelecek olması,
- Türkiye’den gelecek yetkililerin diplomatik dokunulmazlığının olacak olması,
- Tüm projelerin ve uygulamaların bu ofis tarafından belirlenecek olması,
- Tüm gençlik kamplarının bu ofise devredilecek olması,
- Projelere veya ofisin çalışmalarına, KKTC’nin hiçbir yaptırım uygulayamayacak olması,
- Ve bu maddelere benzer, daha fazlasının anlaşmada yer alması, Kıbrıslı Türklerin varlığına, demokrasisine vurulacak olan bir darbedir.
Tüm bunların yanında, burada bazı sorular da sormak gerekiyor. Türkiye, gençlik, eğitim ve spor alanlarında kendimizi emanet edebileceğimiz bir ülke midir? Türkiye’deki lise öğrencileri yapılan düzenlemelerle İmam Hatip okullarında okumak zorunda bırakılıyor. Kız çocukları rızası dışında türbana sokuluyor. Kızlar çocuk yaşta evlendiriyor. Tübitak evrimle ilgili her türlü kitabın basımını durduruyor. Cumhurbaşkanı “şiir ve roman insanı alkol bağımlısı yapar” diyor. Polis, kızlarla erkeklerin birlikte yaşadığı evlere baskınlar düzenliyor. Esnaflar, parkta el ele oturan sevgililere saldırıyor. Her yeni düzenlemeyle alkol tüketimi daha da yasaklanıyor. Lise öğrencilerine bile “Cumhurbaşkanına hakaret” davası açılıyor. Birçok internet sitesi saçma sapan sebeplerle ulaşıma kapatılıyor.
Bu listeyi uzatmak hiç de zor değil. Peki aynı soruyu tekrar sormak isterim: Türkiye, gençlik, eğitim ve spor alanlarında kendimizi emanet edebileceğimiz bir ülke midir? Bu soruya “Evet öyledir” yanıtını verecek herhangi bir insan ile tartışabilecek bir şeyimiz olduğunu sanmıyorum. Biz Türkiye gibi olmak istemiyoruz. Eğer hükümet bunu anlamakta zorlanırsa, sokaklar bunu onlara anlatacaktır.