1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Çağrıya siz de kulak verin
Çağrıya siz de kulak verin

Çağrıya siz de kulak verin

Çağrıya siz de kulak verin

A+A-

Feminist Atölye (FEMA)
[email protected]


Kıbrıs’ın kuzeyinde bulunan ve son beş yılda şiddete maruz kalan onlarca kadın ve çocuğa hizmet veren SORÖV Kadın Sığınma Evi’nin 9 Temmuz’da kapanmasının ardından, Sosyal Riskleri Önleme Vakfı tarafından başlatılan “25 Kasım’a kadar 25 bin imza, 5 Sığınma Evi” imza kampanyasına Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu bileşenlerinden biri olarak biz de destek veriyoruz. Erkek şiddeti ile mücadele etmenin önemli unsurlarından biri olan Kadın Sığınma evleri yanında, TOCED Yasası’nda açıkça ifade edilen Şiddeti Önleyici Müdahale Programlarının düzenlenmesi, Sığınma Evlerinin açılması, Şiddeti Önleme ve Danışma merkezlerinin kurulması, polis teşkilatında ve hastanede Şiddete Müdahale Birimlerinin kurulmasının bir an önce gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Reddediyoruz Platformu  (9.08.2016 tarihli) basın açıklaması metninden alıntıdır:

Anayasa Mahkemesi’nin, Yurtdışı Koordinasyon Ofisi Anlaşması’nın Anayasa’ya aykırı içeriği olduğu görüşünü ve Cumhurbaşkanı Akıncı’nın anlaşmayı meclise iade etmesini olumlu karşılıyor, ilerleyen tarihte bizleri (ülke gençliğimizi ve toplumumuzun tümünü) bekleyen süreci değerlendirmeden önce şunları ifade etmekte fayda görüyoruz;

İçerisinde 80’e yakın örgüt, eylemlerinde binlerce genç ve yüreği Kıbrıs sevdasıyla atan binlerce insanımız ile; Reddediyoruz Platformu bir halk hareketine, Yurtdışı Koordinasyon Ofisi’ne karşı mücadele ise toplumsal bir direnişe dönüşmüştür.

Kıbrıslı Türkler olarak “kendi kendimizi yönetemeyeceğimizi” düşünmemiz için harcanan çabalar boşa çıkmış, Reddediyoruz’un eylemleri ile halkımız yeniden özgüvenini kazanarak, kendi (bilgi, donanım, beceri, emek ve tecrübeleri ile) gücüne güvenerek yarınlara umutla bakmaya başlamıştır.

İnsanlarımız toplumsal yapılarına, yaşam tarzlarına, yaşayış özgürlüklerine yapılmak istenen müdahaleye karşı sokaklara dökülmüş, gençlerimiz “gençlik bizim, kültür bizim, Kıbrıs bizim” diyerek hem bugünlerine hem de geleceklerine sahip çıkmıştır, üstelik Meclis’te bulunan hükümet temsilcilerinin “Sabah 5’te de olsa bu yasa geçecek” şeklindeki … tavırlarına rağmen . Ofise karşı verilen mücadele, bugününe ve geleceğine sahip çıkan gençlerle birlikte sokakta yaşça büyüklerimiz ne pahasına olursa olsun, yanımızda kayıtsız şartsız durmuştur, omuz omuza durmuştur. Sokaklarda yürürken esnafın en samimi ve içten duygularla bizlere verdiği sular, evlerinin camlarından, arabalarından, sosyal medyadan gelen destekler bu mücadelenin toplumsal karşılığı ve kabulünün en açık ve net göstergesidir. Hepmizi gururlandıran bu süreçte bir kez daha gördük ki, hepimizi gururlandıran bu süreç, çok güzel bir ülkede, çok güzel insanlarla yaşıyor olduğumuzu bizlere tekrar göstermiştir…..

Bizleri bekleyen süreçte, böylesi bir halk hareketinin parçası olmaktan aldığımız güç (destek) ve enerji ile, her alanda, bu ofisi ve toplum mühendisliği güden amaçlarını reddetmeye elbette devam edeceğiz..  Emirle gelen Koordinasyon Ofisi Anlaşması’nı, mücadelemiz ile tozlu raflara kaldırdık. Yaşam tarzlarımıza (en temel yaşam haklarımız ve bunları herkesin dilediğince yaşama özgürlüğüne) ve (ortak paydalarımızdan oluşan, herkesin ortaklaşa sahip olduğu) toplumsal yapımıza, değerlerimize yönelik bu tehdit tamamen ortadan kalkana kadar da mücadelemize devam edeceğimizin sözünü veriyor, dün ve bugün olduğu gibi, yarın yine reddediyoruz.

-----------------------------------------------------------

MOR KİTAPLIK

Üşümüş Kuşlar- Neşe Yaşın

Neşe Yaşın’ın son şiir kitabı Üşümüş Kuşlar Ayrıntı Yayınlarından çıktı.
1959 Lefkoşa doğumlu. Yaşamının ilk yılları şu anda Kıbrıs’ın güneyinde bulunan, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların birlikte yaşadığı Peristerona köyünde geçti. 1963 Aralığında Kıbrıs’taki çatışmalar nedeniyle ailesiyle birlikte Lefkoşa şehir merkezine göç etti. Orta öğrenimini Kıbrıs’ta tamamladıktan sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun oldu. İlk şiirleri 1978’den itibaren dönemin önde gelen edebiyat dergilerinde görünen Neşe Yaşın, yayımladığı çok sayıda kitap, makale ve denemeyle, bölünmüş Kıbrıs’ın her iki tarafında ve Türkiye’de dikkat çeken, hem şiiri hem siyasal etkinlikleriyle konuşulan bir şair oldu. Erken yaşlarda yazdığı ve Kıbrıslı Rum besteci Marios Tokas tarafından bestelenerek, Yorgos Dalaras’ın yorumuyla geniş kitlelere malolan “Hangi Yarısını?” (I Diki Mu I Patrida) adlı şiiri, ülkesinde her iki tarafın ders kitaplarına girdi ve Kıbrıslılığın kimlik ikonlarından biri haline geldi. Şiirleri çok sayıda dile çevrilen Yaşın, aralarında 1998 Anthias-Pieridis Ödülü’nün de yer aldığı ödüllere değer bulundu, dünyanın birçok şehrinde uluslararası edebiyat festivallerine katılarak edebiyattan siyasete, gelenekten güncelliğe çok çeşitli temalarda okuma ve atölye çalışmaları gerçekleştirdi. 1997 yılında Kıbrıs’taki bölünmeyi protesto etmek için adanın güney tarafına yerleşmiş olan Yaşın, Kıbrıs Üniversitesi Türkoloji bölümünde Dil ve Edebiyat dersleri vermekte; BirGün gazetesindeki uzun süreli köşe yazarlığını Kıbrıs’ta yayımlanan Yenidüzen gazetesinde devam ettirmektedir.
Sümbül ile Nergis (1979), Savaşların Gözyaşları (1980), Kapılar (1992), Ay Aşktan Yapılmıştır (2001), Bellek Odaları (2005), Şiir Seçkisi 2008 (2008) adlı şiir kitaplarının yanı sıra Üzgün Kızların Gizli Tarihi (2002) adlı romanı ve Şiirle Hatırlamak (2013) adlı inceleme kitabı Yaşın’ın ülkemizde ve Kıbrıs’ta yayımlanmış kitapları arasındadır.

-----------------------------------------------

CADI SÜPÜRGESİ

2007 Girne İkinci Bölge Kapsamlı Emirnamesi'nde gerçekleştirilmesi planlanan değişiklikle ilgili 3 Ağustos 2016 planlama makamının çağrısı üzerine gerçekleştirilmeye çalışılan toplantı halkın baskısı ile ertelenmişti. İkinci toplantıya kadar geçecek olan süreyi etkili bir şekilde değerlendirmek ve vatandaşların taleplerini ortak bir noktada buluşturabilmek amacıyla Girne Vatandaş İnisiyatifi oluşturulmuştur. Bu insiyatif yol haritası çizmek için ve halkı bilinçdirmek için 8 Ağustos 2016 pazartesi saat 18.30'da Barış Parkı'n da Girne Halk Toplantısı yapmıştır. Fema aktivistler olarak hem bu toplantıya hem de ertesi gün yapılan Çember eylemine katıldık. Emirnameler sadece Genel İmar Planı hazırlanana kadar bağlayıcı yanlış kararlar almayı engelleyen geçici kararlar olmalıdır. Burada hiçbir belediye ile doğru düzgün paylaşım yapılmadan, sadece rant ve peşkeşe araç olarak Emirnamelerin kullanılması kabul edilemez. Doğası ve denizi ile değerli ilçemiz Girne'nin yanlış yapılanmalar ile rant sahası olmasına biz Fema aktivistleri de karşıyız. Planlama dairesinin ve bazı siyasi mercilerin Girne'mizi kullanmasına Çevre duyarlılığı olan herkes gibi biz de sonuna kadar karşı çıkacağız. Özellikle, biz yaptık elbet bir kalıba uydurulur mantığı ile yapılan yatırımlar hukuka aykırı davranışları da toplumda yayılmasına neden olacağı için çok daha fazla tepkimizi almaktadır. Bunların hepsine hepbirlikte karşı durmalıyız. .  Bir türlü gerçekleştiremediği  toplantıdan ve halkı safdışı etme çabalarından dolayı ilgili Bakanlığı ve yetkilileri süpürgemizle süpürmek istiyoruz.

 

--------------------------------------------

Kıvırcık Keziban
Origami nedir bilir misiniz?

Kağıttan yaratılan harikalar, gemiler, ördekler, kurbağalar, kuşlar hatta evler…  Ben pek beceremem ama, yapabilenleri hep hayranlıkla ve gıpta ile izledim.. El becerisi, hayal gücü ve sadece bunları gerçekleştirmeye yetecek  basit kağıtlardan oluşturulan bir dünya.

Ancak bir süredir origami bana, görsel güzellik yerine çok farklı şeyler çağrıştırmaya başladı. Kağıttan hayatlar, kağıttan dünyalar ve  yaratılan bu dünyalar içinde yaşamayı tercih edenler... Günümüzde etrafımızı saran gerçekliğin  içinde, kağıttan yarattıkları dünyalarında yaşamayı tercih edenler de birer orogami ustası gibi geliyor bana artık.

Sahte  bir dünya yaratıp orayı içselleştirerek  yanılsamalar içinde bir yaşamı tercih eden onlarca insan hikayesi biriktirdim bugüne kadar. İnsanların çığlıklarına, acılarına ve yardım çağrılarına tepkisiz kalan, olayları yok sayan insanları da  gördüm. Hayalleriyle besledikleri varsayımlarını gerçeklik sanıp, körükörüne  bir inanç yaratarak, gözlerine taktıları at gözlükleriyle dünyayı anlamaya  çalışanları da... Gösteriş ve paranın yarattığı sahte şehirlerin, yüksek duvarlarını süsleyen çitlerinin ardında saklanan ölüm, işkence ve her türlü onursuzluğun, umursamazlık ve  yaygın bir sahtecilikle  örtüldüğüne şahit oldum... 

Hayatın ne kadar sert ve ikiyüzlü olduğu vurdu yüzüme. Herkesin yaşananı duyduğu, etrafında olanlardan haberdar olduğu ama bunu olduğu gibi gerçekliğiyle algılamak,  buna tepki göstermek yada yok saymak arasındaki yolun tamamen tercih olduğunu anladım. Vicdan ve katılaşmak arasındaki bir  tercih...

Evet, herkes  kendi gözünden görüyor dünyayı. Ve galiba siyah beyaz..  Benim dünyam, tercihlerim üzerine kurulmuş kendimce doğularım olan ve onlar için mücadele ederek yürüdüğüm, origami ustalarının olmadığı bir dünya diye düşünürdüm hep. Oysa hepimiz aynı dünyanın yollarında bazen birbirimizle kesişerek, bazen de paralel yollarda yürüyoruz. Yollarımıza duvarlar çekip etrafımızı umursamadan yürümek, yada dört bir tarafımızı izleyerek, dinleyerek, dinlediklerimizi duyarak yürümek tamamen tercihlerimizdir. Rengarenk bir dünyanın yolu da çok zor değil aslında. Empati. Empati rengarenk ediyor dünyamızı ancak. 

Aklıbaşında her yetişkin, savaşın getirebileceği yıkımı ve şiddeti en azından tahmin edebilme yetisine sahiptir, olmalıdır. Göç, fakirlik, kimsesizlik, hastalık, taciz ve tecavüz, yok sayılmaz, sayılmamlı.  Bir şiddet zinciridir savaş  gerçeği. Bu ada, alev topu gibi ve sürekli kırmızı alarm veren bir coğrafyanın tam göbeğindeyken, savaşın mirasını devralmış ve kalıntılarını  tecrübe etmiş bir nesil olan bizlerin, etrafımızda yaşanan şiddet dalgalarına biraz daha duyarlı olmamız kaçınılmaz galiba.  Origami ustası olmak yerine, ellerimizi gerçek hayatlara dokunabilmek için uzatmamız gerekmiyor mu ? Görmezden gelmek, olmamış gibi davranmayı seçmek, bir aydın tavrı değildir, olmamalıdır. Susmadan, kabullenmeden, görmemezden gelmeden sorumluluk almak zorundayız.

Bilmek insanı gerçeklere yaklaştırır. Korkmayalım bilmekten. Yaşanılan hayatlardan. Engelli bir çocuğun annesi ile her akşam üstü yaptığı yürüyüşü,  kocasından yediği dayağın izleri belli olmasın diye 10 gün boyunca sokağa çıkmayan komşuyu, üç kızına 50 lira harçlık verirken tek oğluna 200 tl veren babayı, otobüs durağının etrafında susuzluktan bayılacak hale gelen sokak köpeklerine her gün su veren bakkalı, okullarda Türkçe bilmeyen öğrenci sayısının artmasının nedeni olan savaşı ve göçleri, savaş bölgelerindeki akrabalarından haber alma telaşındaki yan apartmandaki komşuları, alışveriş merkezlerinde bağış için gazete satan gönüllüleri, haberlerde görüntülerini izlemeye dayanamayıp kanalı çevirdiğimiz mültecileri, görelim, seslerini duyalım,onların farkında olalım. Onların  hepsi yaşadığımız dünyanın, bizlerin gerçeğidir. Duymak görmek rahatsız ediyor diye inkar ederek gerçekleri kaybedemeyiz. Pencerelerimize kalın perdeler de assak, ses geçirmeyen camlar da taksak, televizyonun haber kanallarını silip, sadece filim kanallarını da izlesek, yine de bir şekilde gerçekler yüzümüze vurucak, hep orada bir yerlerde kalacak. Belki  çekilen filim sahnelerinde, belki de bir şarkının sözlerinde yada ezgilerinde gerçeklerin ucu sizi yakalayacak ve kurmaya çalıştığınız kağıttan şehirleriniz devrilip yerle bir edecek.

Sahte hayatlara sarılmadan, gerçeklerle yüzleşmenin, var olanı inkar etmek yerine getirdikleri ile başa çıkmanın yollarını arayalım. Hep beraber, el ele vererek direnelim ve gerçeği sahiplenelim. Hayat bize bunu söylüyor. Tercihimiz ağıtlar yakıp dinlemek değilse eğer.

KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler       

Nazım Hikmet    (1956)

Bu haber toplam 1607 defa okunmuştur
Gaile 382. Sayısı

Gaile 382. Sayısı