Çaktık gürledik, estik, ama yağmadık
Biz egemeniz dediler. Halkız ve bir iddia koyacağız ortaya dediler. Eğri, doğru, koydular da. Önce egemeniz, onun için bu kaynakla ilgili olarak düzenleme yapacağız dediler. Girişimler yaptılar. Önce bölge ülkeleri ile sonuç alıcı veya alamayan görüşmeler
Biz egemeniz dediler. Halkız ve bir iddia koyacağız ortaya dediler. Eğri, doğru, koydular da. Önce egemeniz, onun için bu kaynakla ilgili olarak düzenleme yapacağız dediler. Girişimler yaptılar. Önce bölge ülkeleri ile sonuç alıcı veya alamayan görüşmeler yaptılar. Sonra oturdular kiminle iş birliği yapacaklarına karar verdiler
Peki bunu karşılama biçimi ne oldu Türkiye ve KKTC’nin? Bir kere Kıbrıs’ın bütününde siyasi eşitlik temelinde egemenliğin ortağı olduğu iddiasını yapan Kıbrıs Türk tarafı silikleşti gitti. Her şeyi Türkiye’nin belirlediği, kendine dair bir siyaseti ve iddiası olmadığı görünümünü verdi
-----------------
Olaylar arka arkaya gelişiyor. Bu olayları karşılama biçiminiz her şeyden evvel onların nedenlerine ve onlardan nasıl sonuçlar çıkartmak istediğinize dair önemli sonuçlar verir. Gaz konusu bence pek çok şeye ışık tutmaktadır. Bu yüzden hem kuzeyden, hem de güneyden bu olaya bakmak gerekir.
Hani bir söz vardır “anden ane hasıl olan sevap”. Bu işten ise “anden ane hasıl olandan ne çıktı? Sevap mı ? Yoksa bizim açımızdan pek çok sıkıntı ve yanlış mı?”
Şimdi buna bakalım.
GÜNEY AÇISINDAN
Güneyin siyasi liderliğinin gaz konusunu ele alış biçimi, bu sorunu ilerletişi, kanıma göre çok şey göstermektedir. Özü çok yanlıştır. Doğru. Ben kendi hesabıma söyleyeyim barışçı ve demokratik süreçlere aykırıdır. Ancak bu olayı ele alış biçimine bakmak gerekir. Güney buna nasıl baktı?
Biz egemeniz dediler. Halkız ve bir iddia koyacağız ortaya dediler. Eğri, doğru, koydular da. Önce egemeniz, onun için bu kaynakla ilgili olarak düzenleme yapacağız dediler. Girişimler yaptılar. Önce bölge ülkeleri ile sonuç alıcı veya alamayan görüşmeler yaptılar. Sonra oturdular kiminle iş birliği yapacaklarına karar verdiler. İsrail dediler. Bunu yaparken başta ABD olmak üzere batı dünyası ve çok uluslu şirketleri dolaylı veya direkt olarak nasıl yanlarına alacaklarını hesapladılar.
Önemli bir enerji açığı olan ve özellikle gaz konusunda yeni kaynakların ve enerji yollarının Avrupa’ya ulaşması arayışında olan AB’nin buna ihtiyacının önemini değerlendirdiler. AB’ de enerji yolları üzerinde güven ve istikrar arayan siyasi niyetlerini yorumladılar. Buna dönük imkanlarını geliştirmek için Türkiye’nin AB üyelik görüşmesini değerlendirdiler. Enerji alt başlığını bloke ettiler. Yani kendi iddialarını, ilerletmek için pek çok girdap’ın içinde, labirentlerde yürüdüler.
Sondaj platformunun kurulması ve ilk sondajın zamanlamasını dahi güzel düzenlediler. Ne yaptılar? Sondajı, BM’nin açılış töreni öncesine aldılar. Böylece Türkiye’nin tepkisinin o evrensel platformun öncesi ve sırasında bloke olmasını hesapladılar. Bunu sağladılar da.
PEKİ, TÜRKİYE VE KKTC!
Peki bunu karşılama biçimi ne oldu Türkiye ve KKTC’nin? Bir kere Kıbrıs’ın bütününde siyasi eşitlik temelinde egemenliğin ortağı olduğu iddiasını yapan Kıbrıs Türk tarafı silikleşti gitti. Her şeyi Türkiye’nin belirlediği, kendine dair bir siyaseti ve iddiası olmadığı görünümünü verdi. Üstelik dünyadan siyasi eşitlik talep eden taraf olarak, kendi iç egemenliğinin kullanılması sürecinde de kendi demokratik ve hukuki inisiyatifi olmadığını gösterdi. Çünkü kendi Anayasası’nı yok saydı ve duvara astı.
Bazısı Meclis’te gösterdiğimiz; “hani Kıbrıs Türk halkının inisiyatifi” görüşümüzü ve Cumhurbaşkanı’nın imza yetkisi olmadığını söylememizi hafife aldı. Ama bu esasta, sizin egemenlik konusundaki temel yapınızı gösteren hayati bir konudur. Bu silikleşti, hiçleşti. Sizin Türkiye’nin bir alt yönetimi olduğunuza dair algının güçlenmesine katkı sağlamaktan başka bir şey olmadı.
Kendi içinde egemenlik kullanımının demokratikliğini ve iç dinamizmini başaramayan, ne everensel bir sorunda, sorunun çözümdeki esas tarafı olabilir. Ne de buna dair bir iddiayı ilerletebilir.
Eğer siz bir antlaşma yapar ve bırakın Türkiye ile Kıbrıs arasındaki kıta sahanlığı sınırını bir yere, kendi yurdunuzun ekonomik münhasır alanlarına dair bir iddiayı dahi siz, kendi özgünlüğünüzde koymaz. Kendi yurdunuzun bu alanlarının da, yok A bölgesi, yok G bölgesi diye Türkiye tarafından ilan edilmesini sağlarsanız, evrensel düzlemde sizin esaslı iddianız ve söz sahipliğiniz gelişmez.
ŞİMDİ TÜRKİYE DOĞRUDAN SORUMLU OLDU
Arkasından da Türkiye donaması ve hiçbir katkınızın olmadığı Piri Reis gemisi de araştırmaya çıkarsa; o zaman sizin bu topraklarda ve denizlerde iddianızın temeli olmaz. Artık size, eskiden olduğundan daha geri, yani,” alt yönetim” bakışından da geri, Taşeron gibi bakılır.
Eğer iddia sahibi iseniz, önce ne yapacağınıza dair sizin görüşünüz olması gerekiyor. Bunun için kendi kurumlarınızda iktidarı, muhalefeti ve sivil toplumu, aydınları, akademisyenlerine dayalı tartışmalarla şekillenmiş bir politikanız olması gerekiyordu. Öyle veya böyle, demokratik sürecin tüm unsurlarının devreye girmesi ve bunların değerlendirilmesi gerekiyordu.
Mesela eğer karar vermişseniz araştırma yapamaya, oturur görüşürdünüz. Piri Reis’i araştırma yapması için talep eder, sonra bununla ilgili bir antlaşma yapar, kira meselesini de sureten olsa dahi görüşürdünüz. Sizin adınıza araştırma yapması antlaşması yapardınız.
Sonuçlarını da Türkiye ile ve Güney ile de paylaşacağınız da ilan ederdiniz. Derdiniz ki, bu ayni zamanda deprem ve fay hatları araştırması da olacak, çünkü deprem, tsunami falan gibi tehlikelerde var, bunun için sismik araştırmaların tümünü, gaz ve petrol konusunu da güneyle paylaşacağım. Ayrıca eğer Garantörlük konusunda iddianız var ise, o zaman yalnız Türkiye ile değil, diğer iki Garantör ülke ile de bunları paylaşacağım. Ayrıca ilan eder ve derdiniz ki BM ile AB’ye de bilgi vereceğim.
Böylece güneyin hakimiyetçi anlayışının tek taraflı yaptığını, araştırmanın sonuçlarını, hak sahibi olan ortak yurdun diğer unsuru ile ve ilgili tüm paydaşlarla paylaşacağınızı ilan eder ve bu politik tutum ile fark yaratırdınız. Böylece güneyin paylaşımdan uzak anlayışı ile evrensel temelde farklılık yaratırdınız.
TÜRKİYE, HEM KIBRIS’TA HEM AB’DE GÖRÜŞMECİ…
Ama hayır. Çaktık gürüldedik, estik, ama yağmadık. Yağamazdık da. Dünyanın bu konjonktüründe böyle yağmak da olmaz. Her şeyi bir yere bırakıp “Şimdi ne elde edildi”, buna bakın. “Anden ane doğan yeni sıkıntılara” bakmak lazımdır. Böylece belki bu sorgulamalarla sevap üretimine yol açarız.
Bakın, Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde, güney,” esas sorumlu Türkiye’dir. Biz Türkiye ile görüşme istiyoruz” diyordu. Şimdi bu olan bitenle birlikte, bu iddiasında da ister istemez ona en büyük zemin sağlandı. Egemenliğin en esaslı alanlarından biri olan, ekonomik münhasır alanlar meselesinde, Türkiye ile doğrudan çatışan taraf durumuna gelen güney oldu. Böylece Kıbrıs meselesinin çözüm sürecinde asıl görüşme yapması gereken tarafın, Türkiye olduğunu dile getirdiği yolda, yeni temel elde etti.
Ayrıca, AB süreci ile ilgili olarak Türkiye; güneyin dönem başkanlığı döneminde, AB ile görüşmeleri donduracağını açıkladı. Türkiye’nin bu tavrı ne getirecek? Evrensel diplomaside, bir ülkenin, bir kuruluşun üyesi ile sorunu olmasıyla birlikte, o kurumla ilişkisini yeniden düzenlemek için, söz konusu ülke, o tavrına neden olan problemde; o ülke ile ve o kurumla doğrudan, ya da dolaylı olarak, o sıkıntıyı açmak için görüşür. Şimdi Türkiye, hem gaz hem de bu meselede esas görüşmeci ve muhatap olarak ortaya çıkıyor.’
Çünkü Piri Reis kimin kararı ile kimin talimatı ile gitti. Türkiye’nin. Şimdi bu meselede Lefkoşa’nın kuzeyinin emamesini kim okur? AB ile ilişkileri donduracak olan kim? Türkiye. Lefkoşa’nın kuzeyinin bu meselede etkisi ne? Hiç.
İşte bu adımlarla şimdi, dünya ilgisini nereye odaklayacak? Bu bölgede daha da bela gelişmemesi ve gaz ile AB gerginliğinin ve benzeri meselelerin usuletle çözülmesini arzulayan dış güçler, şimdi kimi doğrudan muhatap alır? Türkiye’yi. Lefkoşa’nın kuzeyi. Kim takar ki sizi? Odun kesicinin hınk deyicisi.
İşte böylece bırakın egemenlik konusunda güneyin 1964 gaspının kaldırılmasını, bu politikalarla, 1974 statükosu söz de savunulacak diye, bu gelişmelerin yol açtığı yeni ve önemli demokratik dayanak noktalarımızı da kendi elinizle berhava ediyoruz... Türkiye’nin Kıbrıs sorunun çözüm sürecinde etkin taraflardan bir olduğu değerini de böylece yaraladık. Çünkü onu çözüm sürecinde doğrudan sorumlu taraf kılmak isteyen güneyin hakimiyetçi anlayışına bulunmaz olanak sağlandı.
Bu da, Kıbrıs Türk halkının demokratik varlık, kimlik ve egemenlik haklarının yalnızca Meclis’in duvarına yazılı sözler haline döndürmekle sağlandı. İşte bunun için son derece önemlidir “imza yetkisi”, halkın ve kurumların meselenin içinde olma meselesi. Güney yalnız tek taraflı gaspa dayalı sonuç elde etmiyor bu krizle. Ama ayni zamanda, federal çözümün esas ve asli tarafı olan Kıbrıs Türk halkının, egemenlikte, kendi kaderini belirleme sürecinde asıl taraflardan biri olduğu sonucuna da darbe vurulmasının faydasını her açıdan yaşıyor. Bu gelişmeler, 2004 Referandumu ile dünyada kazandığımız, ülkenin geleceğini belirlemede söz ve karar sahibi olduğumuz zeminine en büyük darbeyi vurdu.
Sayın Egemen Bağış ise” güneydeki yönetimi yok saydıklarını” söyledi. Madem öyle, Piri Reis’in Limasol açıklarında ne işi var? Yok saydığınız bir yönetimin eylemi, neden sizin değiştirmek için gayretinizi çeksin ki? Bu gelişmelerle maalesef şimdi Kıbrıs sorunun çözüm sürecinde Türkiye’nin doğrudan görüşmeci ve taraf olma yoluna taş döşenmeye başlandı. Unutmayın ki Kürt meselesinde de çokça “muhatap almayız” diye nutuklar atılmıştı. Sonuçta Türkiye’de, MİT’le PKK’nın görüştüğünü de basında okuduk. İşte tartışılmayan, ama meseleyi gelecekte etkileyecek olan önemli sonuçlardan biri de budur.
Maalesef bu sorunda, “anden ane hasıl olandan, sevap” çıkmadı. “Anden ane hasıl olan sonuç”, maalesef Kıbrıs Türk halkının ağırlık, etkinlik ve varlık konusuna dönük zarar oluştu. Türkiye’yi de istemeden doğrudan taraf haline döndürdü. Bunu artık değiştirmek gerekir. Bu da kendi kendini yönetme sözünü, söz olmaktan çıkarmakla mümkündür.