1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Camdan köşk ve üçbeş kelle
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Camdan köşk ve üçbeş kelle

A+A-

“Sırça” cam demektir.
Cam kırılır!
Ve cam kırıkları üzerinde çıplak ayakla yürümek gibidir, benim memleketim...
Buruktur!
Ayrıdır!
Yaralıdır!
“Sırça Köşk”ler yükselir ayıplı toprağında...

***

Sabahattin Ali’nin Sırça Köşk adlı öyküsünde üç arkadaş vardır, boş gezenin boş kalfası...
Alın teri ile kazanmayı bilmezler.
Utanma gibi duyguları, yüzleşme gibi gaileleri, paylaşmak gibi erdemleri yoktur.
Bir şehre giderler.
İnsanların çalıştığı, ürettiği, birbirine destek olduğu, haysiyetle yaşadığı bir şehre!
Bir “cinlik” düşünürler.
Gezip gezip “Bu memlekette niye Sırça Köşk yok” diyerek, şaşkınlık yaratırlar.
Ve kandırırlar saf, dürüst insanları...
Öyle ya, her memlekette varsa, burada da bir “Sırça Köşk” yapılmalıdır mutlaka!

***

O güzel ülkenin insanları çalışır, çabalar, yapar ve “bizim de artık bir sırça köşkümüz var” diye sevinir.
Üç aylak doymak bilmez tabii
“Bir kat daha çıkmak lazım, bir kar daha, hem bize, hem hizmetçilerimize...”
Sırça köşk büyüdükçe büyür.
Ama sırça köşkte yaşayanlarla onların yalakalarını beslemek de halkın belini büker.
Gün gelir, halktan birisi der ki, “Bu kadar çok oda bu kadar çok hazır yiyiciye ne ihtiyaç var...”

***

Öykünün devamını bilen bilir...
O sırça köşkten beyinsiz, gözsüz, dilsiz kelleler çıkar.
Ta ki o kellelerden biri “Böyle kelleye ne gerek var” diye sırça köşke fırlatılana dek!
O görkemli sırça köşk, tek bir kelleyle yıkılır, tuz buz olur.

***

Çok severim bu öyküyü.
Nedense bugünlerde yeniden ve yeniden okurum, bıkmadan, usanmadan...
Kırık bir zamanı avuttuğumuz yurdumda, öykünün finalini asmak isterim belleklerinize:
“Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayınız. En heybetlisini tuzla buz etmek için üçbeş kelle fırlatmak yetecektir.”

Bu yazı toplam 2005 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar